ABD-İran Nereye Koşuyor başlıklı yazımızı, ...İran
niçin peş peşe bu adımları atıyor ve ABD neden İran ın nükleer programı
konusunda doğrudan müzakerelere yeşil ışık yakıyor Tarafların nasıl bir gizli
ajandası var Rusya, İsrail ve Türkiye tüm bu gelişmelerin neresinde yer
alıyor sorularıyla bitirmiştik. Bugün, bu sorular çerçevesinde sürece etki
eden faktörleri ve bunun arka plan hedeflerini ele alacağız.
Meseleye ilk olarak İran açısından yaklaştığımızda
karşımıza şu hususların çıktığını görmekteyiz:
1. Yaklaşan 2014 kırmızı çizgisi ve ABD nin İran ı vurma
ihtimalinin daha da artmış olması (ki bu olasılık, mevcutlar içerisinde ABD nin
kararlılığını ve caydırıcılık gücünü ortaya koyması zorunluluğu itibarıyla en
güçlüsünü oluşturmaktadır);
2. Bu kapsamda Obama üzerinde artan Yahudi lobisi ve
İsrail etkisi (Nitekim, İran ın Obama nın manevra alanını genişletme ve
rahatlatmaya yönelik yeni bir stratejiyi daha Ruhani nin seçilme süreciyle
birlikte uygulamaya koyduğu görülüyor);
3. ABD nin uyguladığı tecrit ve yaptırımların İran
ekonomisi ve toplum yapısı üzerinde yol açmaya başladığı derin etki ve bunun
uzun bir süre daha devam ettirilemeyeceği hususu;
4. Bu mevzunun, ayrıca İran iç siyasi dengelerinde,
dinamiklerinde yol açmaya başladığı sorunlar (İslam Devrimi nin çıkar
çatışmaları çerçevesinde yeni bir yol ayrımına sürüklenmeye başlaması,
özellikle de Devrim Muhafızları noktasında gündeme gelen iç hesaplaşma
boyutu);
5. İran-Körfez ilişkilerinde dengenin her geçen gün
bozulması ve özellikle de Suudi Arabistan ın bölgesel krizlerde ağırlığını
arttıran bir ülke haline dönüşmesi ve Şii jeopolitiği açısından ciddi, radikal
bir tehdit oluşturmaya başlaması;
6. Bu sürece paralel olarak radikal Selefi grupların ve
özellikle de El Kaide nin artan faaliyetleri, güvenlik bağlamında yol açtığı
tehdit; buna karşılık, Hizbullah vb. örgütler üzerinden yürütülen vekaleten
savaşlar ın çok boyutlu artan maliyetleri ve bunu karşılamada yaşanılan
sıkıntılar.
Bu son madde, bir çoğunuzun aklına İran-Taliban-ABD
üçlüsünü getirmiş olmalı. Hatırlanacağı üzere, İran ABD nin Afganistan işgaline
Taliban tehdidine son verileceği beklentisiyle sessiz kalmıştı. Nitekim,
Ruhani nin 20 Eylül de Washington Post ta yayınlanan makalesi de bu noktada
önemli bir ipucu veriyor. Kan davalarının devri bitti. Küresel liderlerin
tehditleri fırsatlara dönüştürmek için liderlik etmeleri bekleniyor dediği
yazısında ulusların terörle, radikalizmle, siber suçlarla ve diğer sorunlarla
baş edebilmek için kaba kuvvet yerine kazan-kazan sonuçlar peşinde koşması
gerektiğine vurgu yapan Ruhani nin burada özellikle el Kaide nin adını
zikretmesi oldukça manidar. Ruhani, adeta el Kaide yi ortak bir düşman yerine
koyuyor ve ABD ye gel birlikte mücadele edelim diyor.
Burada dikkat çekici bir diğer ifade ise, tehditleri
fırsatlara dönüştürmek ve buna liderlik etmek . Bu ucu açık ifade, Yeni
Ortadoğu yapılanmasında yeni ortaklıklara kadar bir çağrışımda bulunuyor.
Bundan, başta İsrail ve Suudi Arabistan olmak üzere bölgede liderlik hesapları
olan ülkelerin pek de memnun kalmayacağı açıktır ki, buna Türkiye de dahildir.
Dolayısıyla, İran bir taşla bir kaç kuş vurmanın peşinde. Bu da Pers
pragmatizmi ni bir kez daha ortaya koyuyor.
ABD perspektifinden meseleye yaklaştığımızda ise şu
hususların etkili olduğunu görüyoruz:
1. Ortadoğu yla sorunlarını bir an önce bitirip, nihai
hedefi Çin e yönelmek (Bunu yaparken de, Çin in bölgedeki nüfuz alanını
daraltma ve baskı altına almak istemesi ki, bu da Rusya ve İran la yeni bir
işbirliği süreci anlamına gelmektedir);
2. Ortadoğu da uzun soluklu yeni bir savaşı göze alamamak
(Kamuoyu desteğinde yaşanan sıkıntı, devam eden iktisadi-mali kriz,
müttefiklerle yaşanan sorunlar buna imkan vermiyor);
3. İran ın bölgede etkisinin kırılamaması (Kırılamadığı
gibi, söz konusu krizlerin İran ın mukavemet gücünü, direncini daha da
arttırdığı ve uzun soluklu gayri nizami harplere ağırlık vermesine yol açtığı
görülüyor);
4. Rusya nın İran konusunda ortaya koyduğu kırmızı çizgi
ve bunun caydırıcılık etkisi (İran a olası bir saldırı, yeni bir dünya savaşına
yol açar uyarısı);
5. Savaş tehdidiyle diplomasi olarak da adlandırılan yöntemle
savaşa varmadan, adım adım sonuç elde etmeye yönelik yeni stratejinin sonuç
vermeye başlaması (Suriye gerginliğinde olduğu gibi, İran krizinde de bunu
uygulamaya koymuş görünüyor).
Dolayısıyla karşımızda her iki taraf açısından daha
rasyonel ve pragmatist bir tavrı gerektiren süreç söz konusu. Fakat, diğer
taraftan oyunda gelinen son aşama, aşılması çok zor görünen güven sorunu ve
diğer aktörlerin olası tepkilerinin de bu arada göz ardı edilmemesi gerekiyor.
Ne de olsa oyun büyük, zemin kaypak ve herkesin kendine göre devam eden,
bitmemiş bir hesabı var!