Bildirgenin kamuoyuna duyurulması için Tacettin Dergahı’nda düzenlenen programa, Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Musa Kazım Arıcan ve davetliler katıldı. Açılış konuşmalarının ardından 5. Ahlâk Şurası’nın sonuç bildirgesi okundu. Bildirgede, Kovid-19 salgınının bütün toplumları ve iş dünyasını bir ahlâk sınavıyla karşı karşıya getirdiği belirtilerek, “Yoksul ülkelerin aşıya erişim zorluğu, aşının sağladığı bağışıklıktan yoksun kalınması, sağlık sektöründeki adaletsizlikler ve ülkeler arasında mevcut ekonomik eşitsizlikler dünyayı büyük bir ahlâki başarısızlığın eşiğine getirmiştir” ifadeleri kullanıldı. Küreselleşme ve dijital çağ endüstrisinin ahlâk tasavvurunun yerellikle olan bağlarını zayıflatarak dünya çapında değişen aktörler, yöntemler ve enstrümanlarla yeni bir yol haritası ortaya çıkardığının vurgulandığı bildirgede şunlar kaydedildi: “Bir tarafta erdeme, sabra, hemhal olmaya, sosyal dayanışmaya ve rahmete vurgu yapan İslam kültürü, diğer tarafta ise bireyin haz ve isteklerini merkeze alan, ‘anı yaşama’ sloganlı filmler, reklamlar ve daha birçok kültür endüstrisi ürünüyle inşa olunan tüketim kültürü, insanların karşısında seçenek olarak bulunmaktadır. Bu iki farklı ahlak tasavvuruna maruz kalan bireyin tutarlı bir sentez oluşturması kolay olmamaktadır. Birçok kişi, farkında olmadan aynı anda içselleştirdiği bu iki farklı ahlak tasavvuru sonucu, tutarsız ahlâki davranışlar sergileyebilmektedir.”
“GÜÇLÜ OLANIN, ZAYIF OLANI EZDİĞİ BİR DÜZEN AHLÂKİ OLAMAZ”
“Bireysel ahlâk toplumsal ahlâkı, toplumsal ahlâk da bireysel ahlâkı inşa eder” görüşlerinin yer aldığı bildirge şu ifadelerle devam etti: “Tüm toplumlar için ortak bir ahlâk dili oluşturmanın imkanları aranmalıdır. Dinimiz, çalışmadan kazanmayı hedefleyen her türlü girişimi yasaklar. Ayrıca toplumun ahlâki değerlerini hiçe sayarak güven ve huzuru bozan rüşvet, tefecilik, stokçuluk, karaborsacılık ve alışverişte hile, kimi ürünlerde yaşanan fahiş fiyat artışları gibi haksız kazanç yollarına izin vermez. Çalışma hayatı, aile huzurunu koruyan, aile değerini yücelten ve iş yaşam dengesini sağlayan bir yaklaşımla tanzim edilmelidir. Helal lokma hassasiyeti, en az helal gıda hassasiyeti kadar yüksek olmalıdır. İnsan emeği kutsaldır. İnsan, kendisini emeği vasıtasıyla yeryüzünde gerçekleştirir. Biricik olan insanın kendisini gerçekleştirme imkanı olan emek sömürülemez. Üretim mekanizmasının en büyük paydaşlarından biri olan emekçilerin haklarının insan şerefine uygun biçimde belirlenmesi yönünde farkındalık geliştirilmeli ve bu ölçü, siyasetin öncelikli meselelerinden birisi olmalıdır. Güçlü olanın zayıf olanı ezdiği bir düzen ahlâki olamaz. Böyle bir düzende baskı ve zulüm vardır. Devletin yasaları baskı ve zulme hiçbir alanda imkan tanımamalı, ahlâki olanın yasal zeminde muhafaza edilmesi mümkün kılınabilmelidir. Bu anlamda yasal olanın aynı zamanda meşru ve ahlâki olana tekabül etmesi gerektiği unutulmamalıdır.”




