Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak’ın eşi Av. Zübeyde Kamalak hanımefendiye, “Seçim propaganda çalışmaları sırasında Kamalak ne yerdi, ne içerdi Bu sıkı çalışma döneminde Mustafa beyin özel hayatını nasıl düzenliyordunuz Siz bu çalışmaların neresindeydiniz ” diye sordum.
Aldığım cevaplar şöyle:
* Adnan Bey, Kamalak Hocanın seçim dönemiyle ilgili çalışmaları gayet yoğun ve yorucu geçti.
* Bu dönemde ne yiyor, ne içiyordu Bu sorulara verilecek fazla cevabım yok doğrusu; çünkü eve çok ender geliyordu. Geldiğinde de geç saatte geliyor; duş, namaz, biraz uyku sonra tekrar yola çıkıyordu.
* Zaman zaman mesleğimizle ilgili sormam gerekenleri dahi telefonla ulaşabilirsem koruması not alıyordu, müsait olursa konuşuyorduk; bunun dışında pek görüşemedik.
* Mitinglerde sesinin kısılmaması için bıldırcın yumurtası alıyorum; yanına da onu koyuyorum. Sabahları onu içiyor. Onun dışında ekstra bir şey yapmıyoruz.
* Evden gittiğinde arkasından araç gözden kayboluncaya kadar Ayet-el Kürsi suresini okuyorum, Rabbimin yardımını diliyorum.
* Ben Kamalak Hocanın gerçekten hakkı hâkim kılmak için çalıştığına, çabaladığına inanıyorum. Çünkü Genel Başkanlığın bize ekstra getirdiği bir şey yok; hatta dünyevi bakarsak götürdüğü şeyler çok daha fazla…
* Bir kere aile hayatımız diye bir şey kalmadı. Artık ne birlikte yemek yiyebiliyorduk ne de pikniğe gidebiliyorduk. Hatta düğünlere bile birlikte katılamıyoruz.
* Mustafa Hocayı Genel Merkezden gelip götürdükleri için ya ayrı gidiyoruz, -ben kendi arabamla- ya da benim hiç haberim olamıyor…
* Sonradan arkadaşların sitem ettiği de oluyor. Kamalak Hoca Saadet Partisi’ne Genel Başkan olduğunda bir arkadaşım -ki annesi CHP hanım kollarında başkanlık vs. de bulunmuş bir isim- tebrik etmek için aradı. Ve “Ben Mustafa beyi de sizi de çok severim, beğenirim. Siz daha iyilerine layıksınız ama partinin başkanı olmak sizi yorar. Hayırlı olsun da…” gibi laflar etti. Ona dedim ki, -hâlâ bu arkadaşım hayatta- “Şeniz hanım, ben hacca gittiğimde, Kâbe’yi karşımda gördüğümde gözlerim doldu ve ‘Ey yüce Rabbim; benim gibi değersiz bir kuluna Kâbe’yi görmeyi nasip ettin’ diyerek duygulandım. Onun gibi şimdi de dünyada ve Türkiye’de tek Milli Görüş’ü ve Hakk’ı hâkim kılmayı, Allah’ın rızasını kazanmayı, kendisinin, ailesinin menfaatlerinin üstünde tutan, tek bu amaçla partiyi temsil eden kişinin eşi olma şerefi bana yeter’’ demiştim.
* İşte bu yüzden eşim de ben de ümmet-i Muhammed’in menfaatleri için kendi dünyevi heveslerimizi erteledik, erteliyoruz.
* Hatta doğum günü ve evlilik yıldönümlerimizde, ben gidip kendime hediye alırım, getirip eşime, “Eşine doğum günü vs. hediyesi aldım, vermek ister misin!” derim. “Ben de olmasam, senin eşini, kim kollayıp gözetecek!..” derim. Mustafa Bey de, “Senden Allah razı olsun, gerçekten sen de olmasan hanımı çok ihmal edeceğim…” falan der, gülüşürüz…
* Biz kazancıyla geçinen, yaşayan insanlarız. Seçimler nedeniyle Hoca dava duruşmalarına giremedi. Dosyalarını hazırlamaya zaman bulamıyor. Biz aramızda idare etmeye çalışıyoruz. Devamlı arazideydi. Bir günde 2-3 miting yaptığı oldu. Bunun dışında, yollarda uğradıkları ziyaretler tüm vaktini alıyordu. Eve günlerce gelemediği dönemler oldu. Sabah İstanbul’a gidiyor, akşam Erzurum’dan dönüyor, arada eve uğradığında da kirlileri, ütülenecekleri bırakıyor, temizleri ütülüleri alarak yeniden gidiyordu.
* Allah emeklerini boşa çıkarmasın, Kamalak Hocayı anlayabilmek için, Milli Görüş ruhuna sahip olmak gerekir.
DEDİKODU
CNN Türk TV’de Akif Beki’nin programı…
Konuk, neden görevden alındığı hâlâ muamma olan eski Bakan Nihat Ergün.
Ergün’ün yazdığı “Adım Adım Siyaset” isimli kitap hayli ses getirdi.
Bir ara söz döndü dolandı, Abdullah Gül’ün eski danışmanı Ahmet Sever’in yazdığı kitaba geldi.
Ahmet Sever, Beki’nin program yaptığı kanalın da ait olduğu gurupta yıllarca çalıştı.
Beki, Sever’in kitabı için “dedikodu!” nitelemesinde bulundu.
Nihat Ergün de kitaptaki birçok konunun tekzip edildiğini söyledi. Ki, o tekziplerden daha doğrusu çelişkili bilgilerden birisi de hatırlayacaksınız bu köşede yayınlandı.
Eski Bakan, basın müşavirlerinin kitap yazmasına soğuk baktığını söyledi, o söyleşide.
Son bir not…
Dikkat! Bu bir dedikodu değil;
Bilmiyordum, Nihat Bey kimseciklerin haberi olmadan, usulca aramıza katılmış; uluslararası bir internet sitesinde yazarlığa başlamış.
Ne diyelim, hayırlı olsun…
KIZIM AYŞE ÖLDÜ, OĞLUM ŞAMİL ÖLDÜ!
“Bilge adam” hac arkadaşım Ali Eskalan aradı, Kahramanmaraş’tan…
“Ya, ben okudum ve çok etkilendim. Son dönemde çıkan en ilginç kitaplardan. Senin de okumanı isterim. Yazarı arkadaşım, bir ziyaretine gelse uygun musun ” dedi.
“Buyursun, gelsin…” dedim. Geldi, gazeteye…
Fikret Çakır…
Uzun yıllar Nesil Yayınları Grubu’nda ve Moral FM’de çalışmış.
Meslek hayatına Akit TV’de devam ediyor.
***
Kitabının adı; “Şahitler”.
Türkiye’deki Suriyeli mültecilerle birebir görüşmeler yapılarak ortaya çıkan bir eser.
150 sayfalık kitabın her bölümünde bir Suriyeli çocuğun, insanın yüreğini cız ettiren bir fotoğrafı yer alıyor.
“Kimsesiz” isimli bölümü okuyalım mı;
“Başındaki örtü kaymış. Kırk yaşlarında.
Kampta hayalet gibi dolaşıyor. Kimsesi yok. Aklı başında değil…
Yıkıntılar arasından alıp getirmişler kampa, kaçanlar…
Bütün ailesinin ölümünü görmüş.
On gündür söylediği şeyler hep aynı yüklemi içeriyor. Öznelerse kayıplarını;
“Kızım Ayşe öldü. Oğlum Şamil öldü. Kızım İman öldü. Oğlum Ahmet öldü. Eyman öldü. Usame öldü. Kızım Lin öldü. Huda öldü. Talal öldü. Kocam öldü. Annem öldü. Babam öldü. Kızım Ayşe öldü…”
***
Fikret Çakır, Suriyeli mültecilerin hemen hepsinin ülkelerine dönmek istediğini ifade etti.
Hemen herkesin merak ettiği o soruyu da sordum, Fikret Çakır’a,
-Bu insanlar ülkelerini savunmak yerine niçin iltica etmeyi tercih etti
Söylediği şu: “Türkiye’ye gelen Suriyeli mültecilerin kahir ekseriyeti kadın, yaşlı ve çocuk. Savaşabilecek olanlar çok çok az sayıda…”
***
Yeni bir açılım sağlaması açısından kitaba bir bakın derim… (Tüm kitapçılarda. Kitap Yurdu ve diğer internetten satış portallarında.)