Adını vermek istemiyorum; bilinen bir otobüs firması ile gittim Zonguldak’a. Güya rahat gitmek için tekli koltuk aldım. O kadar çok tekli koltuk koymuşlar ki, çiftliden neredeyse hiç farkı yok! Aynen posta treni gibi... Diğer yolcunun nefes alışını bile duyuyorsunuz. Eskiden böyle değildi… Tekli koltuklar hem geniş hem de mesafeliydi. Yeni oturma düzeneğini görünce “pes artık!” dedim. Tabii içimden...
* Epeydir otobüsle seyahat etmiyordum. Yarım saatlik mola sırasında ucuna fırça takılan hortumla aracın ön ve yan camlarının yıkanması esnasında çıkan sesi özlemişim! Hani yarı uykulu haldeyken... Garip ama öyle...
* Zonguldak, İnce Memed’in memleketi. İlkokul sıralarında bize kömürü sevdiren adamdı İnce Memed. Ama şehirde dolaştığım yerlerde göremedim İnce Memed’i... Belki de vardır bir yerlerde…
* Zonguldak deyince bir de Bülent Ecevit gelir aklıma, nedense…
* Türkiye’de gitmediğim şehirlerden biriydi, Zonguldak. İyi geldi…
* Şehrin göbeğindeki kömür yıkama kuleleri -tamam eski yapılar olabilir ama yine de- biraz tuhaf durmuyor mu? Zonguldak Belediye Başkanı Muharrem AKDEMİR başkanım; bu nasıl iş?
* Hastane sıkıntısı Zonguldak’ta da var... Bir hastane binasına başlanmış ama müteahhit iflas ettiği için yeni bir süreç başlatılmasına karar verilmiş…
* Kömür madeni -kara elmas- Zonguldak’ın halen en büyük geçim kaynağı. Toprak altında çıkarılmayı bekleyen 1 milyar ton kömürden bahsediliyor.
* Ama hakikaten şaşırdım; her yere havaalanı yaptık, kara elmas diyarında bir havaalanı yok! Var ama faal değil ve de konuşulanlara göre büyük uçakların inip kalkmasına uygun değil...
* Sümeyye Betül Topçu... Zehrânur Öztürk... Hasan Sav... Murat Şen... Ve adını anamadıklarım… Hepinize teşekkürler…
* AGD programına katılan çocuklar; hepiniz harikaydınız… Keşke hasbihal için biraz daha vakit olsaydı…
* Zonguldak’a giderken yol boyu Karadeniz çırpınıyordu. Tabiat yemyeşildi. Yollara taşan cami ve minareleri ile bildiğimiz o tipik Karadeniz köyleri el sallıyordu. Karadeniz, her zamanki kadar muhkem, her dönemki gibi mökkemdi.
HEYBEM!
Adı, Mükremin Gülay...
Ama Zonguldak’ta kendisine “Yusuf” ismiyle hitap ediyorlar.
Zonguldak’ın tanınmış işadamlarından...
Konuşkan. Bir o kadar da sempatik.
Zonguldak’ta hemen herkesin sevgisini kazanmış. Yapılan hayırlı işlerin, atılan olumlu adımların her birinde katkısı var...
Aslen Araklılı...
Heybem isimli marketler zincirini işletiyor.
Şimdilik 7 şubesi var, Heybem’in. Yakın planda çevre illere açılma projesi masada...
Mükremin Bey, 1977’den bu yana ticaretin içinde...
Bir elma şekeriyle zoru nasıl başardığını anlattı; “Market açtık ama bölgeyi de tam olarak kestiremiyoruz. Tutar mı? Tutarsa ne kadar tutar? Bin (1.000) tane elma şekeri dağıttım çocuklara. Çünkü adım gibi eminim ki o çocuklar ertesi gün ve sonrasında anne-babalarını, ‘O elma şekeri aldığım yere gidelim’ diye zorlayacak. Ve de yine adım gibi eminim ki çocukların istediği olur... Öyle de oldu, zaten…”
Bugüne kadar edindiği ticari tecrübeyi de paylaşıyor, Mükremin Bey; “Ben adamın nasıl biri olduğunu alışveriş sepetine baktığım saniye anlarım...” Bu kadar yani…
Velhasıl edindiği tecrübe ve birikimler Mükremin Bey’i insan sarrafı yapmış...
Ne diyelim; helal, hayırlı ve de bol kazançlar… Kolay gele...
AMA VE DE FAKAT!
* Müslümanlar paramparça!
* Müslümanlar darmadağınık!
* Müslümanlar kan ve gözyaşı içinde!
* Müslümanlar ayrıştırılıyor!
* Müslümanlar ötekileştiriliyor!
* Müslümanların birlik olması istenmiyor!
* Ümmet kavramına “algı”lar yerleştiriliyor!
Buradan çıkan sonucu herhalde tahmin etmişsinizdir; İSLAM BİRLİĞİ ŞART!
Ama, ve de fakat;
* Parçalanmışlığın sebebi başkaları değil, biziz!
* Ötekilenmenin sebebi başkaları değil, biziz!
* Zayıf olmanın sebebi dışarıda değil, biziz!
* İrade koyamayan başkaları değil, biziz!
* Güçsüz olmamızın sebebi sadece biziz!
* Şunu soralım kendimize; gavur elbette gavurluğunu yapacak ama biz ümmet ve İslam Birliği’ni sağlamak için ne yapıyoruz?
İşte bütün mesele…
Bunları konuştuk, Zonguldak’ta… İnşallah faydalı olmuştur…