Zihinler karışık. Sağlıklı düşünme ortamı yok. Güdülü
toplumların karmaşasında neyin ne ve nasıl olduğu üzerinde düşünülemiyor.
Geçmişte en çok sıkıntı duyulan konu haber merkezlerinin
beli güçlerin elinde olduğu, onların sunduklarıyla düşünüldüğü ve bunun
sağlıklı sonuç doğurmadığı yönündeydi. Bugün durum çok farklı. Teknoloji ve
sosyal medya üzerindeki bilgi akışı tam bir bilgisizlik akışına dönüştü. Teknik
araçlar kullanılarak çok şey ters yüz edilebiliyor. Sosyal medya üzerinden
gönderilen ya da paylaşılanlara asla güvenilemiyor. Ne yazık ki bir yalan, bir
çarpıtma durumu medyada gerçek gibi karşılık bulabiliyor. Milyonlarca insan da
peşinde sürükleniyor.
Bu gibi durumların ahlâkî karşılığı yok. Göz göre göre
çarpıtma ve yalanlar savunulabiliyor. Bunun meşruiyeti asla tartışılamıyor. Ne
yazık ki ahlâk, gıybet ve yalan konusunda duyarlı olan Müslümanlar da bu çarkın
içinde. Gözü kara; bir haberin, bilginin kaynağına bakılmaksızın yalan ve
manipülatif haberleri yayımlama ve savunma hakkını kendinde bulabiliyor. Oysa
Müslümanların hayatın hemen bütün alanlarında duyarlı olma zorunlulukları var.
Bir insan veya çevre hakkında yalan söylemek, çekiştirmek kul hakkına girer.
Kul hakkı ise altından kalkılamayacak bir sorumluluk getirir.
Müslümanlar dünyalarını yalan, hile üzerine kuramazlar.
Çünkü bu sağlıklı bir sonuç getirmez. Günü gelince çöker ve altında kalır. Bir
Müslüman, insanı savunmak durumunda. Haklarını korumakla yükümlü. İnsan göz
ardı edilince kendisi inandırıcı olmaz, güvenilir olmaktan çıkar.
İslâm düşüncesinde gözle görme tanıklığı ve tanıkların
güvenirliği önemlidir. Dedikoduya dayalı hiçbir bilgi dikkate alınmaz ve itibar
edilmez. Bu gibi bilgileri yalan ve yanlış yayanların hakkındaki yaptırımlar
ağırdır.
Günümüz insanı insan etini çiği çiğ çiğnemeyi göze
alabiliyor.
Medya üzerinde yayımlanan bir bilginin görüntüleri
bilgisayar üzerinde yayımlanıyor, ardından bilgisayar tekniği ile bunlar
değiştirilebiliyor. Zihinler karışıyor. Karşılıklı bir yalan haber yayma, ya da
bilgi kirliliği oluşturma savaşı var. Dolayısıyla günümüz bilgi akışı hiç de
sağlıklı olmaya biliyor.
Abartılı bir dünyadayız. Hiç kimse kendi ortamının
düzleminde olaylara bakmıyor.
Çıkar duygusu her şeyin üzerinde. Başkasına ait olan
hakkı kendine ait olarak görebiliyor. Paylaşım adaletinin bir karşılığı yok.
Kendilerine ait bir dünya kuranlar bu dünyada başkalarına asla yer vermiyorlar.
İnsanlar çok rahat açlığa ve yokluğa terk edilebiliyor.
Gücü ellerinde tutanlar kendilerini her şeyin üzerinde
görüyorlar. Onların aldıkları kararlar vardıkları sonuçlar yanlış da olsa
savunulabiliyor.
Müslümanlar dünyalarını hile ve yalan üzerine inşa
edemezler. İnşa edilen dünya Müslümanlara ait değildir. O kimseler kendilerine
ait özel bir dünya kuruyorlar. Saltanatlarını sağlama adına her türlü gayrı
meşruluğu kendilerine bir hak olarak görebiliyorlar. O zaman onlar da
karşıtlarından farklı değildirler.
Bugün Müslümanlar, zulmü, kan akıtmayı, insanı öldürmeyi
nasıl savunabiliyorlar. Ya da şöyle de bir soru sorulabilir. Güdümlü olunan
Amerikan emperyalizminin her tür davranışını kabul edip emperyalist Rusların
davranışlarına tepki vermek nasıl bir anlayış, bunu anlamakta zorlanıyoruz.
Kendi çıkarı için birini içselleştirmek diğerini yadsımak sağlıklı bir düşünüş
müdür
Geçenlerde sosyal medya üzerinde birinin şu itirazı beni
ürküttü. Bizim AB ye ve Amerika ya ihtiyacımız var. Onlar bizi koruyorlar.
Bunun için mi anti Şiacılık, anti Rusçuluk ilgi görebiliyor. Onun için mi biz
emperyalizmin tuzaklarından kurtulmuyor köleliğe razı oluyoruz. Oysa biz, bize
ait olmayan bir dünyanın içinde yanlışları yaşamak zorunda değiliz.