Zihinsel Gelişim Ve Dönüşümde Müslümanların Hâli

Abone Ol

“Allah bütün canlıları sudan yarattı. İşte bunlardan bir kısmı karnı üzerinde sürünür... Kimi iki ayak üzerinde yürür, kimisi dört ayak üzerinde yürür. Allah dilediğini yaratır… Çünkü Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir…” Nur Suresi 45. ayet-i kerimede, yaratılışımızla ilgili hükümler icra ediyor Yaradan…

O ki, yarattığı her şeyi güzel yarattı. İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı. Secde Suresi yedinci ayetinde, bizi sarsmaya, nerden geldiğimizi ikaza devam ediyor.

Çamurdan yaratılan insanı donatan da o… Akılla, idrakle, beyinle, yürekle… Hayatını idame ettirmek için uzuvlarımızı yerli yerine oturtan da o… O halde, Rabbimizin bahşettiği bu nimetleri insanlığın, kâinatın yararına kullanmak gerekmez mi?

Dahası, iki günü denkleştirmeyip, yeni günleri zenginleştirmek için aklımızı, donanımımızı kullanmamız icap etmez mi?

Zihin… Akıl… Düşünce, tefekkür, algılama... Dahası idrak… İyiyi kötüden ayırt eden güç… Renklerin farklılığını, değişik duruşların, sözlerin, fısıltıların ayrışmasında, değerlendirilmesinde bize yardım eden uzuvlarımız… Bunları yeterince geliştirebildik mi?

Soru bu.

Tarlaları, evleri, haneleri, arabaları, havuzları, yolları, binekleri geliştirirken… Çevreyi kendi heva ve hevamızca değişikliğe uğratırken, zihinsel ve düşünsel olarak, Müslüman’ca ve insanca, idrakin yolunu genişletebildik mi?

Dahası zihinsel değişimin ve gelişimin önündeki setleri, taşları, barikatları kaldırabildik mi?

Yeryüzünde, düşünce ve iman açısından en özgür bireylerin Müslüman olmaları beklenir. Zira kula kulluğu peşinen reddetmiş, dünyalık putları, putların yerine ikame edilen malları, mülkleri, saltanatları, makamları, zevkleri ellerinin tersiyle itmiş Müslümanlardan daha özgür kim olabilir?

Sahiden, şu andaki hâl böyle midir?

Müslümanlar kafa olarak, yürek olarak, düşünce olarak özgür müdürler?

Hürriyeti, Allah’a bağlılıkta bulan ve insanlara sadece itaati, dostluğu, Allah’ın bağının zedelenmemesinde arayan… Şirki peşinen reddeden anlayış, aslında aklın duruluğunu, namütenahi bağımsızlığı getirmez mi?

Ümmetin hâli böyle midir peki?

Niye, sesine, yazdıklarına, yaşantısına, sözlerine kulak açacağımız âlimler çoğalamıyor İslam coğrafyasında, neden?

Düşünceyi geliştirmemenin nedenleri nelerdir?

Sorgulamayı kötü görme alışkanlığını nereden edindik?

Allah için birine itaat etmekle, itaatte, Allah’ın emirlerini gözetmeyi ayırt edemedik bir türlü.

Aklımızı, izanımızı, fikrimizi birilerinin insafına terk etmenin İslam olmadığını… Bunun şartları oluşmadığı anda, Allah’a isyanda, anamızın babamızın sözünün bile para etmeyeceği… Bu anlamda kimseye bağlı kalmamızın gerekmediğini söyleyen inancımız değil midir?

Ne oldu bize?

Zihinsel gelişim ve dönüşüm sağlamak… Daha iyi bir hayatı bütün insanlara sunmak… Düşünceyi öne çıkarıp, düşünenleri el üstünde tutma alışkanlığı, Müslüman toplulukları ileriye ve numune-i imtisal kılar…

Kaslarımızı, bacak gücümüzü… Hayatta kalmak için sair uzuvlarımızı ortama hazırlarken, zihnimizi, düşünce yolumuzu nasıl unutabiliriz?

Birilerinin bizim adımıza düşünmesi… Birilerinin bizim adımıza işleri yürütmesi… Bizim adımıza karar vermesi emredilmemiştir… Yanlışında onları terk etmekle yükümle olduğumuzu… Bunun için de, kendi zihinsel gelişmemizi hiçbir dem başkasının insafına terk etmemiz gerektiğini bilmemiz gerekir…

Ümmetin içinde bulunduğu hâlin, belki de birçok sebebi vardır… Lakin temel sebeplerinden biri de, yüce Allah’ın yarattığı zihnimizi bir türlü zenginleştirmek için çaba sarf etmemiş olmamızdır…

Düşünmek yerine, düşünme ameliyesini başkalarına havale etme geleneğimiz, bizleri akletmekten uzaklaştırmıştır.

Yine de, yeni neslin bu anlamda umut veren resimlerini görünce, seviniyoruz.