Zeytinin, incirin, narenciyenin yakılışı…

Abone Ol

İzmir Buca, Ödemiş,

Eskişehir Seyitgazi,

Bursa Yenişehir,

Balıkesir Savaştepe,

K.Maraş Andırın,

Çanakkale Çan,

Muğla Milas

Manisa Saruhanlı

Hatay Dörtyol orman yangınları.

Ülkemizin en güzel yerleri,

Yeşil vatanın makûs talihi,

Cennet kadar güzel bir yurdun yangınlarla tarumar edilişi.

Zeytinin, incirin, narenciyenin merkezleri alev alev yandı.

Her bir köşesi ayrı güzel vatanın neresine baksak hayalet vadiler, kapkara yanmış tepeler, yeşilin, ağaçların katliamı.

Üç can yitirdik.

Milyonlarca ağaç kurban verdik.

Ki onlar yurdumuzun güzellik, esenlik, sıhhat, afiyet, göz aydınlığı abidelerimizdi.

Hepsini yitirdik.

Acıları yüreğimize saplandı.

Bu güzellik abidelerinden biri ile yakinen kardeştim.

Bir yakınımın İzmir’deki mandalina bahçesi, cennetten bir köşe idi.

Gümüldür cinsi mandalinalar on dönümlük arazi üzerinde müthiş bir manzara oluşturmaktaydı.

Çiçek açtıklarında o mandalinalar,

Kokularının güzelliği, meyvelerinin görkemi ile yarışırdı.

Üzeri sapsarı donandığında güzün,

Bereketin şöleni yaşanırdı.

Tonlarca en iyi cins mandalina.

O yakınım toplamaya satmaya yetişemez, Kur’an kurslarına bağışlardı.

Şahane pastoral güzellikler bununla da sınırlı değildi.

Bir tarafı zeytinlik yanında incir ağaçları.

Birbirleri ile yan yana dikilmeleri gerekmekteymiş.

Meyvelerinin sıhhat afiyeti için birbirlerinin kokularına, enzimlerine, minerallerine ihtiyaçları varmış.

Tıpkı kutlu kitabımızın onları birlikte andığı gibi;

“Vettini vezzeytün”.

Yazın ortasında rengârenk incirler; beyaz, mor, siyah, kahve renkleri ile dallarında cennetten bir tabloydu.

Domur domur balları akar, bahçeyi bereket havuzuna çevirirdi.

Sıcağın etkisiyle dallarında kuruyan incirler ayrı lezzetlere dönüşürdü.

Zeytin hasadında bu kez bereket daha da taçlanır,

Yapraktan çok meyveleriyle o ana kraliçeler,

İnsanları bolluğa gark ederlerdi.

Fıçılarla zeytinyağları hazırlanır, akrabalara, bize kadar ulaşırdı.

Bahçe defne ağaçları ile çevrilmiş, gidenler; kokuları ile gaşyolur, sarhoşluk yaşardı.

Ağaç dipleri bir başka şölene davet ederdi.

Kendiliğinden yetişmiş semizotları, labadalar, radıkalar,

Hemen oracıkta salatalara girer, nefis öğlen sofralarını süslerdi.

Ayışığında közdeki kahveler içilirken ağaçların esintisi geceye renk katardı.

Her ağacın ayrı bir türküsü, şiiri olur,

O sıcak günlerde, esen rüzgârla herkes ayrı ritimde, seste, şarkısını söylerdi.

Nasıl şen şatır bir bahçeydi.

Yakınım yangınlardan sonra bahçeye bakayım der, gider ki.

Bütün ağaçlar kömüre dönmüş, ateş boran olmuş yağmış, kapkara bulutlar yasta.

Ağlayarak aradı,

Ha bir tane kalsın, tek bir tane, o bile yok.

Yılların emeği, alın teri, ağaçlarla arkadaşlığı, zeytinlerle dostluğu da yanıp kül olmuştu.

Bu sadece bizim bildiğimiz masal kadar güzel bir bahçe.

Ya diğer insanların çok daha büyük arazileri, ağaçları, evleri, ağılları, hayvanları yandı bitti, kül oldu.

Dihkân perişan.

Bu bir savaş acısı kadar yakıcı.

İnsanın vatanının böylesine çorak, verimsiz, küle kömüre dönüşmesi savaşın ayrı bir varyantı.

İşgalin yangıncası.

İlgililer artık neyi bekliyorlar.

Yıllardır bu kadar acı, yitim yetmiyor mu ki; yurdun böyle örselenmesine, yakılmasına, kapkara işgale bir çözüm bulamıyorlar.

Yazık çok yazık.