Kim ne der ise desin küresel ekonomi olağan dışı bir dönemden geçiyor. Belirsizlik ve kırılganlık dalgalı bir şekilde artıyor, özellikle gelişmekte olan ekonomilerde giderek yoğunlaşan istikrarsızlaşma eğilimleri iyi şeyler söylemiyor. İkişer yıl ara ile önce gelişmiş ekonomilerin, daha sonra Arap Baharı olarak tanımlanan Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin ve son olarak da farklı kıtalardaki gelişmekte olan bölgelerin karışmaya başlamasını tesadüf olarak nitelemek pek mümkün olamıyor. İşin tuhafı sıkıntı yaşanan coğrafyalar tüm çabalara rağmen kalıcı bir düzelme yaşayamıyor... Bu tablo sorunların çözülmesi, sürdürülebilir yeni bir denge çerçevesinde makro ekonomik gösterge-lerin iyileşmesine izin vermiyor; ekonomideki olumsuzlukların sosyal ve siyasi istikrarsızlığa dönüşmesi önlenemiyor. Sonuçta dış koşulların düzelmesine veya gerekli düzeyde yabancı kaynak girişine aşırı bağımlı Türkiye benzeri ekonomilere ilişkin beklentilerin olumsuzlaşması engellenemiyor...
Küresel kredi krizi sonrasında 2009 yılı ilk çeyrek döneminin sonlarında Londra’da toplanan G-20’ler ilginç tespitler yapmışlardı: Küresel soruna uzlaşıya dayalı küresel çözüm gerekliymiş, etkili düzenlemelere ihtiyaç varmış, gelişmekte olan ekonomilerin Dünya’nın yeni lokomotifi haline dönüşmesi lazımmış... Aradan geçen beş yıl süresince yaşananlar hiç bir şeyin düzelmediğini ve hiç bir hesabın tutmadığını, daha çaresiz bir duruma düşüldüğünü söylüyor... Küresel soruna uzlaşıya dayalı küresel çözüm kısır çıkar çatışmaları nedeniyle üretilemedi; etkili düzenlemeler devreye giremedi; gelişmekte olan ekonomiler lokomotif olmaya zorlandıkça varlık değerleri balonlaştı, emtia fiyatlarının yükselmesi ile birlikte enflasyon baskıları arttı. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun karışması ile birlikte durumun vahameti açığa çıkmaya başladı. Öncelikle enflasyon baskısının denetim altına alınması gereği emtia fiyatlarının giderek daralan bir aralığa hapsedilmesini gerektirdi; panik eğilimler ise döviz piyasalarına yapılan açık veya örtülü müdahaleler ile geçiştirilmeye çalışıldı. Fakat Arap Baharı sonrasındaki bu kırılgan dönemde gelişmekte olanlar da dalgalı bir şekilde durgunlaştı. Hareket yeteneği daraldıkça, bunalan en kırılganlar, çıkış yolunu sonu belirsiz maceralarda veya cüretkarlıkta arama gafletine düştü!..
Küresel ekonomide bir yandan gelir dağılımı bozulması hızlandı diğer yandan rekabet koşulları olumsuzlaştı. Faaliyet gelirleri erir ve sorunlar ağırlaşırken menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerinin gerilemesini önlemek ve bilançoları korumak zorlaştı. Nimet külfet dengesi olumsuzlaştıkça riskten kaçınma eğilimi güçlendi, kısa vadeleri uç uca ekleyerek günü kurtarmak zorlaştı. Faaliyet dışı gelir yaratmak amacı ile gelişmekte olan ekonomilerde alınan yüksek kaldıraçlı pozisyonlar ne zaman patlayacağı belli olmayan saatli bombaya dönüştü. Kayıpları sınırlı tutmayı başarı sayan anlayış ön plana çıkar iken kazanç peşinde koşanlar telef olmaya başladı. Yeni ve daha yıkıcı bir krizi kalıcı olarak bertaraf etmek için hiç bir şey yapılmazken, tahrip gücünü arttırmak pahasına ötelemeye çalışma konusunda etkili ve yetkili kesimler seferber oldu... Halktan ve Hak’tan yana olanların sayısı hızla azalır veya azaltılırken, Şeytan’a kulluk etmeye meraklı olanların sayısı geometrik bir hızla arttı... Zulüm her yanı sardı, insanlık helak olma yarışına girdi; “Durun!.. Yapmayın!..” diyenler dokuz köyden kovuldu...
Bu ahval ve şerait altında Türkiye, geleceğini belirleyecek seçimlere hazırlanıyor. Sürekli olarak her yol kullanılarak yönlendirildiği ve bu süreçte aklını kullanmayı unuttuğu için insanlarımız nasıl bir geleceğin kendilerini beklediğini seçemiyor. Eksik bilgi ve yanlış yönlendirilme nedeniyle vicdanlar çalışamıyor. İyi niyetin yeterli olmadığını ve olamayacağını anlayamıyor. En kırılgan ekonomi olmanın sosyal bilimler açısından nasıl bir geleceği temsil ettiğini kavrayamıyor; doğru söyleyene inanmak istemiyor ama pembe tablo çizene de artık güvenemiyor. Kısacası ne yapacağını bilemiyor, zaman tünelinde kaybolmanın sıkıntısını yaşıyor ve galiba böyle olmaya devam edecek!..