Yüzünüz tek kullanımlık maske olmasın

Abone Ol

Maske günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Daha önce maskeli bir hayatımız olabileceğine kim ihtimal verebilirdi ki? Dünyanın nelere gebe olduğunu kimse bilemiyor ne yazık ki. Maske denilince çocukluk günlerimde bayramlarda mantar tabancası ile aldığımız karton suretler geliyor aklıma. Dönemin popüler kahramanlarının suretlerini yüzümüze geçirerek bir tür onlarla özdeşlik kurmaya çalışırdık.


Şimdilerde pek o kadar rastlanmayan Nisan 1 şakalarının da vazgeçilmez parçasıydı maske. Nisan 1 şaka adına en büyük çılgınlıkların yapılabildiği yüksek tolerans günüydü ne de olsa. Yüzümüze geçirdiğimiz korkunç bir vahşi hayvan maskesiyle aniden öğretmenlerimizin (özellikle kadın öğretmenlerin) karşısına çıkar, zavallı öğretmenlerin yüreğini ağzına getirirdik. Öğretmen durumu anlayınca da anlayış dilenircesine boynumuzu eğer, “Nisan biiir!” ifadesini ortaya patlatıverirdik. Şimdiki öğrencilerin öğretmenlerine şaka yapmaları hatta onları eğlenceye almaları için Nisan 1’i beklemelerine gerek yok artık. Maskeye gerek kalmadan da maskenin ifa edeceği maskaralığı yapanlar yapıyor.
Anlaşılabileceği gibi maske kelimesi “mask” sözcüğünden geliyor. Terimsel anlamda aralarındaki fark şu: Mask, ölünün yüzüne alçı ya da balmumu kaplayarak elde edilen yüz kalıbına verilen isimdir. Tiyatro oyunlarında oyuncuların yüzlerine taktıkları yapay yüzlere de mask adı verildiğini biliyoruz. Maskenin masktan farkı yüz kalıbı olmamasıdır. Maskenin yaygın kullanımı görenlerin tanımamasını sağlamaktır. Soyguncuların soygun esnasında taktıkları maske böyledir.


Çocuklar için yazılan ilk çizgi romanın adının Kara Maske olduğunu biliyoruz. Çocukluktan ergenliğe geçiş yıllarımda okuduğum Kızıl Maske çizgi romanlarını da es geçmeyelim. Salgın günlerinde kendini başkalarından ya da başkalarını kendinden korumak için takılan maskeler ise virüslerle hiç tanışmamayı hedefler. Görünmeyene karşı görünür bir tedbir de diyebiliriz buna. Korona günlerinde yüzümüzün yarısını saklayarak oluşturduğumuz manzara aynı zamanda diyalogsuzluktan yüzünü unuttuklarımıza yönelik bir ince hatırlatma gibidir.


Dilimizde söz konusu edilen maske mücerret ve gizil bir maskedir. “Adamın maskesini düşürdüm” diyen kişi karton, kumaş ya da başka bir malzemeden yapılmış bir malzemeyi kastetmiyor kuşkusuz. Kişinin sakladığı gerçek niyeti tek kullanımlık maske gibidir. Sözgelimi divan şiirinde yer alan melek sima, cadı, cellat bakış, büyülü gözler, vuran kirpikler hepsi ayrı özellikte görünmez maskelerdir.


Herkesin bir hayat tanımı vardır bu dünyada, hele bir de şairse. Behçet Necatigil, “Maskeli balo” diyor hayata. Bakalım: “Siz yine o maskeli balodan döndünüz / Ben bu ismi verdim hayata / Duracak haliniz yok hayatta.” Gerçekten bu hayatta yaşamak maskeli bir baloda bulunmaksa acaba maske ile bu dünyanın sokaklarını, caddelerini dolaşmak nasıl bir şeydir? İnsanın aklına William Shakespeare’in şu sözü geliyor: “İnsanı yorgun kılan hayat değil taşıdıkları maskelerdir.” Biliyorum bu söz üzerine sabaha kadar konuşursunuz. Hayat karşısında insanın gerçek yüzünü takınması ona verebileceği en etkili cevaptır. Büyük şair İsmet Özel bunu hiç maskesiz söylemişti: “Aynada iskeletini görmeye kadar varan kaç kişi var şunun şurasında?”


Sanmayın ki bu cümle yüzüne cevap maskesi geçirmiş bir sorudur. Aksine soru olmadığı kadar bildik bir cevaptır. Kimsenin aynada kendi derinliklerini görebilecek cesareti yok. Maske ile yaşamaya o kadar alışmış ki modern çağın insanı kendisi olmak ona gerçekten çok yorucu ve çileli geliyor. Yüzümüz yıkanabilir bir maske midir ki ikide bir değiştiriyoruz? Başkalarının dünyasına öykünen kişinin çehresine geçirdiği mask onu ancak mask-ara yapmaya yarayacaktır. Mask-ara kelimesinin ne kadar “mask” sözcüğü ile ilişkisi vardır, şu an ilişkisi hâlâ devam ediyor mu, ediyorsa ne durumdadır? Bu soruların cevaplarını da etimologlara bırakıyorum.


Mevzuyu Halide Edip Adıvar’ın Kenan Çobanları-Maske ve Ruh oyununda geçen şu cümlelerle kapatalım:
“Bugün âdemoğlu ruhundan kurtulmanın çaresini bulmuştur... Bugün âdemoğlu hayatı sade ve sade bir yığın ete bağlamanın yolunu bulmuştur. Kulakları olan beni dinlesin... Maskeler elem çekmez, gözyaşı dökmez, sevmez, nefret etmez! Maskeler ruhlara musallat olan gönül azabını bilmez. Maskeler mezardan sonraki meçhul âlemin hülyasıyla, fena rüyasıyla melül değildir. Maskeler fani, ruhlar ebedîdir.”