Yürür şarkılar!

Abone Ol

İnsanlar hislerini ve duygularını çeşitli yollarla dile getirirler. Bu yol, bir nesir olabileceği gibi bir şiir ve şarkı da olabilir. Günümüzde bu yollara karikatürler, fotoğraflar, sloganlar, simgeler, logolar ve kısa filmler eşlik etmektedir. İnsanlar uzun metinlerle anlatmaları gereken duygu ve düşünceleri, tek kelimeye, bazen de bir mısraya sığdırarak kitlere ulaştırmaktadır. Bu amaçla bir sektörün de oluştuğu görülmektedir. Sektörün ürettikleri ne kadar etkileyici ve can alıcı vurgular içerse de gönülden kopan bir nağmenin dışarıya aksettirdiği manayı ifade etmekte yetersiz kalacağı mutlaktır.

Şair, bilen ve anlayan kişidir. İbn Fâris’e göre “kimsenin anlamadığını akledip kavrayabildiği için ona şair denmiştir” (İbn Fâris, Mucem, III, 194). Şiir kelimesinin kökünde “bir şeyin çevresinde ondan türeyen veya onunla ilgili olan ince ve hassas şey” manası bulunur. İnce duygular, hassas bir zevk içinde aksettirilir. İnce ve hassas bir idrakle ortaya çıkan şuura dayanır. Zaten şair, nazik bir duyguya ve hassas bir idrake sahip olan kişidir. (Mustafavi, Tahkik, VI, 90). Ancak ruh inceliği, hak ve hakikate dayalı olduğu müddetçe gerçekçidir. Bu yoksa letafet ve idrak yoksunluğu bariz şekilde ortaya çıkacaktır.

Hakikatin şiiri

Hakikat bir tanedir ama onu anlatmanın çeşitli yolları vardır. Bunlardan biri de hakikati dizelere ya da nağmelere dökmektir. Bu tür edebi yapıtların en etkili olanları, ortaya çıkmalarına neden olan tarihi hadiselerdir. Bunlar gerçek ve yaşanmış olaylardır. Hakikati yansıttığı için bir anlamda tarihi bilmeyi ve ona tanıklık etmeyi gerektirir. Vuku bulmuş bir olayın şahidi olan bu şiirlerin taşıdığı manayı tam olarak idrak edebilmenin yolu, konu aldığı hadiseyi bilmekten geçer. Ebul Beka’nın “Sizin hiç haberiniz var mı Endülüs’ten?” mısrasını duyan bir kişi, Endülüs’e yakılan ağıtın binlerce yıldır yankılanan feryadını duyarken aynı zamanda tarihe şahit olacaktır. Bu şahitlik, ders almasını ve üzerine düşen vazifeyi bihakkın ifa etmesini sağlayacaktır.

Şiirler doğru okunabilirse barındırdıkları hakikati insanlara -özellikle- gençlere aktarmak mümkün olur. Onlar, tarihi hadiseyi konu edinen bir şiir okuduklarında hem tarih bilgileri artar hem de tarih şuuru kazanabilirler. Şiir ve şuur aynı kökten geldiği için hassas bir ruha ve bilinçli bir kimliğe sahip olurlar. Yaşadıkları olaylarla geçmiş arasında bir bağ kurabilirler. Bu konuda bir misal olarak Mehmet Akif’in Çanakkale harbini şiirine dökerken söylediği şu ifadeyi ele alalım: “Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam!” Bu şiiri bir gence ezberlettikten sonra lağam kelimesinin kendisine çağrıştırdığı anlamı sorduğumuzda 1915 yılındaki bir askeri savunma terimi yerine şehir altyapısındaki kanalizasyonu anlama ihtimali daha olasıdır. Oysa lağam, o dönemde düşmanın mevziisini havaya uçurmak için kazılan tünelin adıdır. Sessizce tünel kazılır ve kilolarca bomba, düşman mevziisinin altına yerleştirilerek infilak ettirilir. Düşman havaya uçurulur. Bu tünellerin patlatılması sırasında lağamcı olarak görevli pek çok Müslüman asker de şehit olmuştur. Bunu bilen bir gencin, 2023 yılında tünel kelimesini anlaması daha kolay olacaktır. Çünkü Gazze tünellerle savunulmuştur. Bazı tünellerde onlarca genç savaşçı şehit düşmüş; kimisi günlerce gün ışığı görmeden tünel kazmıştır. Biz bu satırları yazarken hala Gazze’de mücahitler bugünkü tabirle tünel, Mehmet Akif’in ifadesiyle lağam kazmaya devam ediyor ve Çanakkale’de hâlâ toprağa kan damlıyor. Dolayısıyla şiir vesilesiyle Çanakkale’den Gazze’ye ulaşmak için kelimelerden bir yol kurabilirsiniz.

Hakikatin şarkısı

Filistin’in ve Kudüs’ün tarihini okumak için şiirlerden ve şarkılardan da yararlanılması gerektiğini öteden beri düşünmüşümdür. Onların hepsi, tıpkı Endülüs’e Mersiye’de olduğu gibi tarihi bir hakikatin parçasıdır. Safahat’ı okuyup haftalık ders yaptığımız gibi bir celse kurup Kudüs ve Filistin ile ilgili şiirleri alanında uzman hocalarımızın, mütefekkirlerimizin ve şairlerimizin riyasetinde ezberleyip tahlil etmenin Kudüs’ün özgürlüğü yolunda büyük bir şuur ve tarih bilinci kazandıracağı kanaatindeyim. Aksa Tufanı boyunca üniversitelerimizde “Kudüs Şiirleri” başlıklı entelektüel celselerin kaç kez yapıldığını sormak isterim.

Bu nedenle biz, hem bu çalışmalara kaynaklık teşkil etmesi için hem de alandaki boşluğun kapatılmasına katkı sunabilmek için direniş şiirlerini tanıtmaya çalışacağız. Şiirin şuurla ilişkisini bildiğimiz ve “şuursuz Müslüman olmaz” prensibini ilke edindiğimiz için zaman zaman Kudüs ve havalisini savunan insanların dillerinden ya da kalemlerinden dökülen mısralara yer vereceğiz.

Tüfek geri döndü ama…

Filistin direniş tarihini anlatan en eski şiirlerden birisi Tallati’l-bârude başlıklı halk şarkısıdır. Bu şarkı, İngiltere’nin Filistin’i işgal ettiği dönemde söylenmiş ve yıllarca dilden dile dolaşmıştır. Şiir, gerçek bir öyküye dayanmaktadır. Bu hikâye şöyledir:

Henüz Nakbe yani Felaket Günü gelmemişti. İngilizler, 1916'da İngiltere ve Fransa arasında imzalanan gizli Sykes-Picot antlaşmasının bir parçası olarak Filistin'i işgal ettiler. Anlatılanlara göre Filistinli gençler, direniş komiteleri kurarak işgale karşı topraklarını savunmaya çalıştı. Tüfek bulabilmek çok zordu. Zaten silah temin kanalları sınırlıydı; üstelik silahlar çok da pahalıydı. Filistinlilerin silah bulundurması da yasaktı. Siyonistler, İngilizlerin himayesinde bölgeye tank bile sevk edebilirken Filistinli gençler için bir tüfek sahibi olmak, büyük başarı kabul ediliyordu.

İşgal ve katliamalar nedeniyle iktisadi düzen bozulmuş ve yoksulluk artmaya başlamıştı. Çoğu zaman erkekler, hanımlarının altınlarını feda ederek silah satın alıyordu. Bulabildikleri en iyi tüfek, halk arasında barude yani barutlu tüfek adını verdikleri silahtı. O zamanlar silahlar paha biçilemez bir hazineydi. Filistinli gençler “barudu”na büyük özen gösterir ve operasyona çıkarken yoldaşı olurdu. Savaş alanından her döndüğünde savaşçının ailesi, hanımı ve çocukları onu şarkılarla karşılardı. Ancak savaş alanında biri şehit olursa ve silah arkadaşları cesedini ailesine teslim edemezlerse silahını beraberlerinde getirip aileye verirlerdi. Bu silah ailesinin diğer ferdine geçer ve kavgayı o sürdürürdü.

İngilizlere karşı çarpışan gerillalara katılan gençlerden biri de Aslan yani es-Sebu idi. Yeni evlenmişti. Eşinin altınlarıyla bir barude aldı ve süvarilere katılıp cepheye koştu. Her baskında arkadaşlarıyla birlikte destanlar yazıyordu. Başarılı her operasyondan sonra köye dönerken kızıl kısrak atını dörtnala sürüyor ve barudeyi havaya kaldırıyordu. Mücahitleri karşılayıp çevrelerini saran köylüler hep bir ağızdan talla’s-Sabu “Aslan döndü” şarkısını söylüyordu.

Bir gün Aslan ve arkadaşları İngiliz ordusuna pusu kurdu. Operasyon başarılıydı ama Aslan şehit düştü. Çatışmanın şiddetinden dolayı hızlıca geri çekilmek zorunda kalan arkadaşları, Aslan’ın naaşını olay yerinden getiremediler. Ama tüfeğini ve atını alıp çekildiler. Uzaktan süvarilerin döndüğünü gören köylüler her zamanki gibi mücahitleri karşılamak için yollara döküldü. Ancak bu defa kısrağın üzerinde Aslan yoktu. Onun yerinde tüfeği, atının boynunda asılı duruyordu. Aslan’ın, matemler içindeki genç hanımı şarkıyı değiştirdi:

“Tüfek döndü ama Aslan dönmedi!

Ey, Aslan’ın kanıyla ıslanmış namlu!

Elveda... Nereye gidiyorsun? Ey kokulu misk.

Elveda... nereye gidersen git,

yolunun kenarında oturup dönüşünü bekleyeceğim.

Seninle benim aramda bir dağ silsilesi; bir vadi var.

Nereye gittin, ey en aziz sevgilim?

Kızıl, safkan kızıl kız! Onu nereye götürdün?

Onu sarayın kapısında bıraktığını sanmıştım.”

O günden sonra aslan kelimesi, bir simgeye dönüştü. Filistinli her savaşçının tüfeği tallati’l-barude şarkısıyla ailesine teslim edildi. Kendisinden önce şehit olan bir mücahidin silahını alan her savaşçı, bunun manevi değerini bilerek yaşadı. Bugün Gazze’de çekilen pek çok videoda “tüfek geri döndü” şarkısının söylendiğini ya da beyitlerinin resimlere nakşedildiğini görebilirsiniz. Tüfek yani Barude var oldukça kavga bitmeyecek ve aslanlar işgalcileri pusuya düşürmeye devam edecek.

(Not: Tallat El-Baroude isimli halk şarkısı, Sanaa Moussa tarafından tekrar bestelenmiştir.)