Yüksek yüksek sitelere kız vermesinler

Abone Ol

Kentsel

dönüşümün ne menem bir şey olduğunu hep beraber gördük ve görmeye devam

ediyoruz.

20-30

katlı binalar mahallelerimizi işgal etti.

Daha

önce birbirimizden yatay olarak uzaklaşıyorduk, şimdi dikey uzaklaşıyoruz.

Çok

katlı binalar, site yaşantısı ve gökdelenler mimari anlamda şehrin dokusunu

bozmak bir tarafa her şeyden önce komşuluk ilişkilerine ve sıla-i rahime darbe

vurup engel olmuşlardır. Mahalleler kentsel dönüşüme tabi tutulurken mahalle

hayatı dediğimiz geleneksel değer yargılarının karşılık bulduğu ortamlar da

uygun fiyata ve kârlı fırsatlara yeni zihin inşa etme müttehitlerinin insafına

terk edilmiştir.

Çok katlı yaşam alanları evlerimizi,

zihnimizdeki ev imgesini yerle bir etti.

Durup

dinlenerek, selam verip hal hatır soracak mekânlarımız kalmadı.

Karşılaşma

imkânları ellerinden alınmış insanlar selamı aralarında nasıl yayacaklardır

Durumun

vahametine dair küçük bir örnek:

Kâğıthane de 70 li yıllarda kurulan,

büyük çoğunluğu Anadolu dan göçle gelen muhafazakâr nüfusu barındıran bir

mahalle Sanayi Mahallesi.

Yarım

asırdır komşuluk ilişkilerinin kesintisiz yaşandığı, sokakların, alanların ve

meydanların çocuk sesleriyle şenlendiği bu mahalle şimdilerde yeni bir çarpık

yapılaşmaya maruz kalmış durumda.

Sokaklar birer birer boşalıp toplama

kampı gibi çok katlı binalara istifleniyor.

Ortada

bir dönüşüm var, ama bu kentsel falan değil, düpedüz sosyal ve kültürel bir

dönüşüm.

İnsanlar

sanki bir gece vakti kendi muhitlerinden koparılarak bilmedikleri bir yere mecburi

ikamete tabi tutulmuş gibi.

Bu

dönüşümün daha insani ve daha insaflı bir şekli yok mudur

İnsanları komşularından, sokaklarından, hatıralarından,

çocukluk birikiminden ayırmak da bir tür sürgün değil midir

Yeni

bir yaşam alanı kurulacaksa şayet bu müteahhitlerin daha fazla kazanmalarını

temin edecek rantsal dönüşümle değil, kalabalıklara daha insani nitelikli

yaşamsal imkânlar ve soluk alma fırsatları tanıyarak olmalıdır.

İhtiyaçlar

estetik düşünmeyi erteleyebilir. Buna diyeceğimiz fazla bir şey yok.

Fakat çocukların oyun oynayacak bir

alana sahip olmaları, otomobillerin park alanları kadar insanların da toplanma

yerlerinin olması bir ihtiyaç değil midir

Rahmetli

Turgut Cansever 1996 da Şehir ve Konut Üzerine Düşünceler isimli kılavuz kitapta

ifade ettiği gibi,

Türk halkının %92 kadarı bahçesi olan

bir evde yaşamak istiyor.

ABD de,

Japonya da, Almanya da, İngiltere de olduğu gibi. Yine eski geleneksel Türk

evleri gibi.

Galiba

biz insan merkezli düşünmeyi her alanda olduğu gibi mimari alanında da unuttuk.

İnsan ev için değil, ev insan içindir hakikati kim

bilir hangi müteahhide verildi ki yerine şimdilerde ayakları yere basmayan göğü

delmeye kastetmiş bir fasit düşünsel tasarım inşa ediliyor.