Başlığın maksadımı tam olarak ifade etmediğini biliyorum
Eksik kalanı da burada izaha çalışacağım. Yüksek yargı mensuplarının siyaset
yapmaması isteğine sonuna kadar katılıyorum. Buna yargının siyasallaşmasının
doğuracağı sıkıntıları da ekleyebiliriz. Geçmişte yüksek yargı mensuplarının
darbecilerin brifinglerine katılmaları ve arkasından sergiledikleri tavrın
toplumun önemli bir kesiminin ruhlarında açtığı yaranın izleri daha kapanmış
değil. Yargının siyasallaşması, hatta ideolojik mensubiyetlerin etkisi altında
kalarak hareket eder hale gelmesinin sıkıntılarını çok yaşadık. Böyle bir durum
adaletin tecellisinden çok, toplumda farklı kabul edilenlerin bir takım hukuki
kılıflar icat edilerek saf dışı bırakılmasına yol açtı/açıyor. Bu ise, adaletin
katledilmesi, insanların zulme uğraması sonucunu doğruyor. Verilen kararlar ve
yapılan açıklamalar doğru bile olsa kafalarda tereddütler oluşturuyor. Bütün
bunlar doğru. Ancak, tek yanlı olarak yargıyı suçlamanın da adil bir davranış
olmayacağını düşünüyorum. Yüksek yargı mensuplarını bir takım darbe
heveslilerinin Genelkurmaya davet ederek onları kendilerince belirledikleri
bazı tehlikelere karşı harekete geçmeye davet etmeleri, yönlendirmeleri de
yanlıştı. Bir adım daha atarsak, siyasilerin de hoşlarına gitmeyen her kararın
ardından yargıya yönelik eleştirileri, sık sık anayasa ve yasalarda değişiklik
yapmaya gitmeleri de yanlıştır. Ülkemizde artık yargının toplumun tümünün razı
olacağı bir karar vermesi imkânsız hale gelmiş görünüyor. Çünkü yargı kararları
iktidarı memnun ediyorsa, muhalefeti etmiyor. Bu bakımdan yargından nasıl bir
karar çıkmış olursa olsun, mutlaka siyasilerin bir kısmının eleştirisine
muhatap oluyor. Peki, yargının herkesi memnun edecek karar vermesi mümkün
olabilir mi Olmaması için hiçbir sebep yok. Ancak, arka arkaya toplumu
rahatsız edecek kararlar çıkmış ise ister istemez arkasından gelen kararlara da
toplumun bir kesimi tereddütle yaklaşıyor. Bunda da siyasilerin yargıya dönük
eleştiri ve tavırlarının belirleyici olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Yüksek yargı siyaset yapmamalı, yapmak isteyenler ise
cübbeyi çıkartıp istedikleri partide siyaset yapmalı söylemi siyasilerce sıkça
dile getiriliyor. Bu isteğe tamamen katılıyorum ama siyasilerin de yargıya
dönük eleştirilerinde ölçüyü kaçırmamaları gerekiyor. Nasıl ki yargı
mensuplarının siyasete ve siyasilere dönük dizayn edici açıklamaları doğru
değilse; siyasilerin de sürekli olarak yargıyı hedef göstermeleri yanıştır. Bu
hususta, artık iki taraf arasındaki çatışmaya son vermenin zamanı gelmiştir. Ne
yargı yasama ve yürütmenin üzerinde ne de yürütme yargının üzerinde belirleyici
olmaya çalışmalıdır. Her ikisi de yanlıştır. Siyasilerin yargının yanlış
buldukları kararları ve açıklamalarını eleştirirken sergiledikleri üslubunda
yargı mensuplarının zaman zaman sergiledikleri rahatsız edici üsluptan farkı
olmuyorsa, iki kesim arasında ortak bir noktada buluşmak, birbirlerini anlamak
mümkün olmayacaktır. Böyle olunca da karşılıklı bilek güreşi devam edip
gidecektir. Bundan siyasiler de yargı mensupları da galip çıkmayacaktır. Geçici
bir takım galibiyetler elde edilmiş görünse de, bir gün karşı atak gelecektir.
Şimdiye kadar hep böyle oldu. Sonuç itibariyle devlet organlarının birbirlerine
üstünlük sağlamak, muhatabını hizaya getirmekle görevli olmadığını, anayasa ve
yasalarla verilmiş görevleri yapmakla mükellef olduklarını unutmamaları
gerekiyor. Tüm bunların ötesinde kim ve hangi makamda bulunursa bulunsun devlet
çarkının işleyişinde kendince tespit ettiği aksaklıkları ifade ederken saygı
sınırlarını aşmaması gerekiyor. Aşıldığı takdirde söylenenler baştan sona doğru
bile olsa muhatabını yanlışını düzeltmeye yönlendirmiyor aksine karşı tepki
gelişiyor ve söylenen doğru sözlerde arada kaynayıp gidiyor. Tüm bu
söylediklerimi doğrulayan son örnek de Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç ın
sözleri ve bu sözlere özellikle iktidar kanadından verilen cevaplar oldu. Çünkü
iki tarafında söylemlerinde ölçüyü kaçırdığını düşünüyorum.