Televizyon kanallarında birçok alanda kıyasıya bir
rekabet ve yarış sürüyor.
Kanalların gündüz kuşağı yayın akışında başlayan yemek,
kadın, sağlık ve evlilik programları; kocasından ayrılanlar, ailesinden bir
şekilde kopanlar, ailesini veya oğlunu, kızını bulamayanlar ve dolayısıyla da
birbirlerine kavuşamayanlar Seviyeli seviyesiz yarışma programları.
Diğer yandan da akşama doğru başlayan diziler.
Bu dizlerin çoğunluğu da bir bakıma izleyicileri ekrana
çekme seansları. Zira esas beklenen dizilerin yeni bölümleri, tekrar yayınlanan
dizilerin bitmesiyle haber saati sonrasına başlayacaktır.
İşinden yorgun gelen aile fertleri şöyle elini yüzünü
yıkayıp da yemek saatine kadar kanallar arasında bir gezinti yapacaklardır.
Bu kanal gezmeler çoğu zaman aile fertleri arasında kısa
da olsa huzursuzluğa sebep olmaktadır.
Bir dizide mutabık kalınmışsa ne ala yoksa kanal izlemede
gerginlik seansları yaşanacaktır.
Dünyada en fazla televizyon izleyen ülkeler arasında
Türkiye ilk sıralarda geliyor.
Fertler bir programı izlerken zihinleri bir yerlere
ayarlanıyor. Zihin kayması doğrudan veya dolaylı empoze yoluyla
gerçekleştiriliyor. Beyin zaten bir şekilde bu izlediklerinden bazılarını
algılıyor. Sonuçta zihinler algıda bir sorun yaşanmamışsa verilmek istenen
görüntüler de enjekte edilmiş oluyor.
Televizyon programları bütün insanları etkiliyor. Ancak
televizyon yayıncıları önem verdikleri programları, özellikle de dizileri akşam
ana haber bülteni bitiminde başlatıyorlar. Bunun nedeni de açıktır kitlelerin
ekseriyeti kanal karşısında olacaktır.
Televizyon programlarının izleyici kitleleri farklıdır.
Çocuklar, gençler, anne ve babalar
Bir televizyonda bir programla ilgili insanlarla kısa bir
anket yaptılar.
Soru basitti, siz televizyonda oyuncu olsanız ne gibi
kurallarınız olurdu
Verilen cevaplar çok farklı ve ilginç olanlar da vardı.
Kimi bayanlar dizilerde açık saçık rol alamayacağını, kimisi kendi saç rengini
asla boyatıp değiştirmeyeceğini, kimisi manevi konularda hassas
davranabileceğini söylüyordu.
Bir dizide veya filmde rol almak ayrı o dizi veya filmi
seyretmek ayrıdır, farklıdır.
Diziyi izleyen kişiler o diziyi beğenir veya beğenmez.
Fakat dizdeki bazı durumları onaylamasa da seyreder. Çekilen dizi veya
filmlerde yaşanmış, yaşanması mümkün veya yaşanması mümkün olmayan durumları
çekip izleyicilere sunuyorlar. Halkın onay vermediği durumlar da
televizyonlarda yayınlanıyor. Bilinçli bazı izleyiciler hoşnut olmadıkları
dizi, film veya bazı programları telefon açarak RTÜK e bildiriyor. Kanaatımıza
göre RTÜK, genel ahlaka aykırı veya şiddet içeren programları uyarıyor. Bu
konularda suç işleyenlere ceza da veriyor. Burada elbette programın zararlı
olması önemlidir ancak doğrudan değil dolaylı olarak toplumun zarar görmesine
yönelik ince nüanslarla verilen görüntülere bir şey yapılamıyor. Bir de
doğrudan verilen görüntüler var. Bu dizler eleştiriye uğradığında ilginç
açıklamalar geliyor.
Bir televizyonda dizilerde evlilik dışı hamile kalan genç
kadınlar konusu konuşuldu. Bu konuda Yönetmen Meriç Demiray, Bu durumun son
derece normal olduğunu söyledi. Aynı konu bir günlük gazetenin (Taraf) kültür
sanat sayfasına da taşındı. Bu konuda Yönetmen Osman Sınav ve Tomris
Giritlioğlu, hayatta ne varsa dizilerde de olması gerektiğini ifade etti.
Giritlioğlu, Diziler hayatın içindeki her şeyi yansıtmakla yükümlü. Bu
topraklarda yaşanan her şeyi anlatırız ama dizi olunca seyirci sayısı yüksek
oluyor, bu nedenle toplumsal sorumluluğumuz artıyor. Giritlioğlu, son olarak
Kayıp Şehir adlı diziyi ekrana taşıdıklarını hatırlatarak, Bakıldığında o
dizide temel kahraman bir fahişeydi. Ama seyirci izledi. Onların hikâyelerini
anlattık. Önemli olan bunu nasıl yansıtacağınızdır şeklinde konuştu. Gerçeklik
ve inandırıcılığın önemine vurgu yapan Giritlioğlu şöyle devam etti:
Seyircinin özdeşleşme duygusu vardır. Seyirci özlem duyduğu hayatlarla
özdeşleşmek ister. Ben o arenaya girmiyorum. Seyirciyi aldatmak istemiyorum
dedi.
Yönetmenlerin açık konuşmaları ne kadar yerinde ise
hayatta ne varsa hepsini de dizilerde olması gerektiği de bir o kadar
yersizdir. Diziler bir şekilde toplum hayatına giriyor ve insanları genelde
olumsuz etkiliyor. Sadece izlenme rekorları ve sanat adına daha yükseklere
çıkma, kendi adından daha çok söz ettirme adına yapılanların bu çalışmalarda
toplumun manevi yapısı göz ardı edilmemelidir. Yönetmenler, dizi çekerken
topluma karşı olan sorumluluğunu unutmamalıdır. Sınav demiş ki; İnsanın içine
her şey konmuş, insanın içindeki her şey dizide olmalı Diğer taraftan da
çelişkiye düşmüş; Durumu anlatırız. İç çatışmalarını anlatırız. Drama bunu
yapar. Drama bu çatışmalardan bir vicdan yaratır. Önemli olan değerlere saygılı
bir vicdan yaratmaktır. İnsanın içindeki her şey dizide olacaksa peki
değerlere saygılı vicdanı nasıl vereceksiniz
Maalesef dizilerin birçoğu entrikalar, intikamlar,
aldatmalar, kaprisler ve sözde aşklar üzerine kuruludur. Fakat ne çare ki bu
dizlerin izleyenleri de pek çoktur.
Yönetmenler bu işte rüştlerini ispat etmişlerdir. Eski
dizler Arap ülkelerine, Türki Cumhuriyetlerine ve Balkanlara ihraç
edilmektedir. Bu alanda büyük bir sektör oluşmuştur. Ancak bazı diziler kendi
insanımıza verdiği tahribatla kalmamaktadır. İhraç edilen ülkelere de
kanaatımca kötü örnek olmaktadır.
Şimdi biz film sektöründe bir zamanlar Amerika nın bize
yaptığını biz de başka ülkelere yapıyoruz.
Ne acıdır ki böylelikle kültür emperyalizmine hizmet ediyoruz!