Yönetmenler seyirciyi aldatmıyor!

Abone Ol

Televizyon kanallarında birçok alanda kıyasıya bir

rekabet ve yarış sürüyor.

Kanalların gündüz kuşağı yayın akışında başlayan yemek,

kadın, sağlık ve evlilik programları; kocasından ayrılanlar, ailesinden bir

şekilde kopanlar, ailesini veya oğlunu, kızını bulamayanlar ve dolayısıyla da

birbirlerine kavuşamayanlar Seviyeli seviyesiz yarışma programları. 

Diğer yandan da akşama doğru başlayan diziler.

Bu dizlerin çoğunluğu da bir bakıma izleyicileri ekrana

çekme seansları. Zira esas beklenen dizilerin yeni bölümleri, tekrar yayınlanan

dizilerin bitmesiyle haber saati sonrasına başlayacaktır.

İşinden yorgun gelen aile fertleri şöyle elini yüzünü

yıkayıp da yemek saatine kadar kanallar arasında bir gezinti yapacaklardır.

Bu kanal gezmeler çoğu zaman aile fertleri arasında kısa

da olsa huzursuzluğa sebep olmaktadır.

Bir dizide mutabık kalınmışsa ne ala yoksa kanal izlemede

gerginlik seansları yaşanacaktır.

Dünyada en fazla televizyon izleyen ülkeler arasında

Türkiye ilk sıralarda geliyor.

Fertler bir programı izlerken zihinleri bir yerlere

ayarlanıyor. Zihin kayması doğrudan veya dolaylı empoze yoluyla

gerçekleştiriliyor. Beyin zaten bir şekilde bu izlediklerinden bazılarını

algılıyor. Sonuçta zihinler algıda bir sorun yaşanmamışsa verilmek istenen

görüntüler de enjekte edilmiş oluyor.

Televizyon programları bütün insanları etkiliyor. Ancak

televizyon yayıncıları önem verdikleri programları, özellikle de dizileri akşam

ana haber bülteni bitiminde başlatıyorlar. Bunun nedeni de açıktır kitlelerin

ekseriyeti kanal karşısında olacaktır.

Televizyon programlarının izleyici kitleleri farklıdır.

Çocuklar, gençler, anne ve babalar

Bir televizyonda bir programla ilgili insanlarla kısa bir

anket yaptılar.

Soru basitti, siz televizyonda oyuncu olsanız ne gibi

kurallarınız olurdu

Verilen cevaplar çok farklı ve ilginç olanlar da vardı.

Kimi bayanlar dizilerde açık saçık rol alamayacağını, kimisi kendi saç rengini

asla boyatıp değiştirmeyeceğini, kimisi manevi konularda hassas

davranabileceğini söylüyordu.

Bir dizide veya filmde rol almak ayrı o dizi veya filmi

seyretmek ayrıdır, farklıdır.

Diziyi izleyen kişiler o diziyi beğenir veya beğenmez.

Fakat dizdeki bazı durumları onaylamasa da seyreder. Çekilen dizi veya

filmlerde yaşanmış, yaşanması mümkün veya yaşanması mümkün olmayan durumları

çekip izleyicilere sunuyorlar. Halkın onay vermediği durumlar da

televizyonlarda yayınlanıyor. Bilinçli bazı izleyiciler hoşnut olmadıkları

dizi, film veya bazı programları telefon açarak RTÜK e bildiriyor. Kanaatımıza

göre RTÜK, genel ahlaka aykırı veya şiddet içeren programları uyarıyor. Bu

konularda suç işleyenlere ceza da veriyor. Burada elbette programın zararlı

olması önemlidir ancak doğrudan değil dolaylı olarak toplumun zarar görmesine

yönelik ince nüanslarla verilen görüntülere bir şey yapılamıyor. Bir de

doğrudan verilen görüntüler var. Bu dizler eleştiriye uğradığında ilginç

açıklamalar geliyor.

Bir televizyonda dizilerde evlilik dışı hamile kalan genç

kadınlar konusu konuşuldu. Bu konuda Yönetmen Meriç Demiray, Bu durumun son

derece normal olduğunu söyledi. Aynı konu bir günlük gazetenin (Taraf) kültür

sanat sayfasına da taşındı. Bu konuda Yönetmen Osman Sınav ve Tomris

Giritlioğlu, hayatta ne varsa dizilerde de olması gerektiğini ifade etti.

Giritlioğlu, Diziler hayatın içindeki her şeyi yansıtmakla yükümlü. Bu

topraklarda yaşanan her şeyi anlatırız ama dizi olunca seyirci sayısı yüksek

oluyor, bu nedenle toplumsal sorumluluğumuz artıyor. Giritlioğlu, son olarak

Kayıp Şehir adlı diziyi ekrana taşıdıklarını hatırlatarak, Bakıldığında o

dizide temel kahraman bir fahişeydi. Ama seyirci izledi. Onların hikâyelerini

anlattık. Önemli olan bunu nasıl yansıtacağınızdır şeklinde konuştu. Gerçeklik

ve inandırıcılığın önemine vurgu yapan Giritlioğlu şöyle devam etti:

Seyircinin özdeşleşme duygusu vardır. Seyirci özlem duyduğu hayatlarla

özdeşleşmek ister. Ben o arenaya girmiyorum. Seyirciyi aldatmak istemiyorum

dedi.

Yönetmenlerin açık konuşmaları ne kadar yerinde ise

hayatta ne varsa hepsini de dizilerde olması gerektiği de bir o kadar

yersizdir. Diziler bir şekilde toplum hayatına giriyor ve insanları genelde

olumsuz etkiliyor. Sadece izlenme rekorları ve sanat adına daha yükseklere

çıkma, kendi adından daha çok söz ettirme adına yapılanların bu çalışmalarda

toplumun manevi yapısı göz ardı edilmemelidir. Yönetmenler, dizi çekerken

topluma karşı olan sorumluluğunu unutmamalıdır. Sınav demiş ki; İnsanın içine

her şey konmuş, insanın içindeki her şey dizide olmalı Diğer taraftan da

çelişkiye düşmüş; Durumu anlatırız. İç çatışmalarını anlatırız. Drama bunu

yapar. Drama bu çatışmalardan bir vicdan yaratır. Önemli olan değerlere saygılı

bir vicdan yaratmaktır. İnsanın içindeki her şey dizide olacaksa peki

değerlere saygılı vicdanı nasıl vereceksiniz

Maalesef dizilerin birçoğu entrikalar, intikamlar,

aldatmalar, kaprisler ve sözde aşklar üzerine kuruludur. Fakat ne çare ki bu

dizlerin izleyenleri de pek çoktur.

Yönetmenler bu işte rüştlerini ispat etmişlerdir. Eski

dizler Arap ülkelerine, Türki Cumhuriyetlerine ve Balkanlara ihraç

edilmektedir. Bu alanda büyük bir sektör oluşmuştur. Ancak bazı diziler kendi

insanımıza verdiği tahribatla kalmamaktadır. İhraç edilen ülkelere de

kanaatımca kötü örnek olmaktadır.

Şimdi biz film sektöründe bir zamanlar Amerika nın bize

yaptığını biz de başka ülkelere yapıyoruz.

Ne acıdır ki böylelikle kültür emperyalizmine hizmet ediyoruz!