Yıllarımız kanatlı, cevabımız sanatlı

Abone Ol

“Ermeni” kelimesinin en çok kullanıldığı cümleler kurduğumuz, duyduğumuz bir haftayı geride bırakırken, bu karikatürü yayımlayarak mı dahil olmak istedik biz de o tartışmalara

Hayır!

Yıllar önce gördüğüm ve hafızamın bir köşesinde kalmış bu Cemal Nadir eserini – ki bulmak için iki haftanın gecelerinde dergiler karıştırdım - sevdiğimi, beğendiğimi saklamama gerek yok.

Çocukluğumuzun ve gençliğimizin Türk filmlerinden tanırdık madam Hayganuş’u. Cemal Nadir’in benzetmesi daha mı güzel, ne Onu, efendisi - ki adı Agop olabilir- ile otururken çizen Cemal Nadir, bir ermeni evinden tarihin aksi sedasını mı göstermek istemiştir bize Onların konuştuğu da evlerinin gece vakitlerinde, soykırım söylentileri değil aşktır, sevgidir, gülmektir mi demek istemiştir Öyle sayalım…

Ne diyordu Agop bey, karşısına oturtuğu akranına, içinin en derin yerlerinden çıkardığı ah’ların yakıcılığının eşliğinde

Hasret kaldım…

Bu Cemal Nadir tablosunda resimlenen Hayganuş’un gözlerinin içinin güldüğü günler, Bay Agop’un da genç olduğu ve Hayganuş’a “Seni sevoorum!” dediği günler, bu ülkede, gün ay ve yıl olarak tam da soykırım oldu yalanının işaret ettiği zamanları gösterir.

- Hey gidi günler hey... Eskiden Hayganoşa: “Seni sevoorum!”  deyinces, gözlerinin içi gülerdi.

- Şimdi bu lafı edinces ne yapoor

- Bıyık altından güloor!..

(Ressamın yaşı ve eserini verdiği yıllar bu tezimizi ispatlar.)

Seneler geçmiş, Hayganuş, Bay Agop ve dostları – Onun adı da Kirkor olsun.- Bay Kirkor “Hey gidi günler hey” deme demlerine ermişler.

Şimdilerde iddia edilenleri değil, onlar da yaşadıklarını konuşurlar elbette.

Ne diyordu Bay Agop efkarlı efkarlı Neyini özlediğini söylüyordu Hayganuş’un Gözlerinin içinin gülmesini… Türkülerimizde anlattığımız, dizdize otururken, yüzüne hasret kaldım’a eşit bir durum gibi…

Aynı şartları oluşturmasına, sağlamasına ragmen o yılların görüntüsünü, zevkini, tadını alamamasını arkadaşı Bay Kirkor’la sorgularken Bay Agop, sitemini de yolluyor Hayganuş’a.

Şimdi de gülüyorsun ama…

Hangi tanıma giren içgüdüm istedide, evde durup dururken Köroğlu’na gösterdim ben bu tabloyu, pişamanlığımı yaşarken henüz, edebiyatcı çocuğum yetişti imdadıma.

“Tevriye sanatı var burda!”

Unuttuğumuz sanatlardan olmalıydı “Tevriye” sanatımız. Açtım baktım ekranını bilgi deposunun. Nef’i den, Baki’den örneklere eşlik eden en yakın kişi Mehmet Akif’ti.

Konuştuklarının “Nesir” olduğunu bilmeyen insanlar, yoksa biz mi idik

Hayganuş’unu, akranı ve arkadaşı Bay Kirkor’a, yeni gülme şekliyle anlatırken Bay Agop, bir gerçeği itiraf ediyor olmasın

(Sayın Kılıçdaroğlu’nu haklı çıkaracak bir durum var sanki burada. Durup dururken demiş olamaz, alkollü masalardan mücadelesine bir fayda gelmeyeceği iddiasını…)

Bay Agop’un anlatmak istediği, yaşanan ve üstüste konulan yıllar dolayısıyla Hayganuş’un fizyonomisindeki değişiklik olmayabilir. Hayganoşu’n masada kendinden emin oturuşu da bunu gösteriyor gibi. Cemal Nadir ancak bu kadar yansıtabilmiş de diyebiliriz.

Hayganuş gayri öğrendi, ondan saklayamıyorum. Onu yıllarca kandırdığımı yüzüme söylemiyor ama, bir gülüşü ile anlatıyor, mahvediyor beni.

Bay Agop’un bu yakınmasını anladığını misafiri Bay Kirkor rahat oturuşuyla gösteredursun, bir itiraf da Hayganuş’un gözlerinde var gibi geldi bize.

Belki de Hayganuş, Bay Agop’un “Hey gidi günler hey..” dediği o zamanlardan beri biliyordu gerçeği, ama bildiği bir başka gerçek daha vardı: Gelin olma yaşını aşmaması gerektiğini…

Bu Cemal Nadir tablosunu çözmeye çalışırken, itiraflar düğümüne gelmişsek eğer, bir itiraf da bu satırların yazarı fakirden var.

Bu karikatürü ilk gördüğümüzde aklımıza, adını yukarıda bir kere ve o da parantez içinde yazmak zorunda kaldığımız sayın Kılıçdaroğlu gelmişti.

Bay Agop’un, “Bıyık altından güloor” tespitine yakın durmuştuk biz de…

Sayın Kılıçdaroğlu’nun, Demokrasiyi bu ülkeye, bütün kurumlarıyla getireceğiz itirafını, ihtilaller yaptıran bir partinin başkanı olarak söylediğinde.

Başka neremizle gülecektik

ADI AYNI, YA İKBALİ

“Allah, cümle ümmeti Muhammed’in çocuklarıyla ve torunlarıyla bizimkileri de esirgesin, bağışlasın!.”

Çocuktuk, bu duayı çok duyduk.

Nine, dede yaşındaki büyüklerimiz, birbirleriyle hal hatır ettiklerinde, birbirlerine “torun, tombalak nasıl” diye sorduklarında, yahut birinin yanında torun var karşılaşmalarında hep bu duayı duyardık.

Sohbet uzadığında, torun adı sormaya geldiğinde ise, ad verilen ad verene karşı korunurken kurulan cümle aynen şöyle olurdu:

“Yaşı, ikbali benzemesin!”

Anlardınız, çocuk adını genç yaşta kaybedilen bir yakınından almıştır. Yahut ad verenden daha uzun ve daha parlak yaşları olsun istenir.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun adamı diye ünlenen CHP’li Gürsel Tekin’i her gördüğümde ekranlarda ya da gazete sayfalarında, çocukluğumda duyduğum o dualar canlanır gözümde. Artık tek kanaatim vardır:

Hiçbir büyüğü, yaşı ikbali benzemesin diye sevmemiş onu. Çocuk olduğu yıllarda da böyle CHP’li görüntüleri olmayacağını sanmak da hakkımız. Gürsel Tekin, adının gereğini yapmakta şimdilerde. Tıpkı ona adını veren büyüğü gibi “el koyma” taraftarı olması, o büyüğünün o günlerde partisini büyüttüğü gibi büyütmekte bugün de...

CHP’nin yeni Gürsel’inin bazı gazetelerin tamamına el koyacağını ilan etmesini yalanlamaya çabalarken sayın Kılıçdaroğlu, ne eski Gürsel’i destekleyen medyayı hatırlıyor, ne de yeni ve adamı Gürsel’in arkasında olan AD kartelini görüyor.

AD kartelinin en ünlü kalemşörü, gazetesine attırdığı manşetlerle ayırımcılık körükleyeni, yazdırdığı cevapları tokat, tekme gibi sıfatlarla tasnifleyeni, Kazıklı Voyvoda hayranları üreteni bir yazısında bakın neler neler demiş.

Yeniyetme patronların geldikleri yere döneceklerini...

Yeniyetme patronlar yani havuz müteahhitleri...

Yeniyetme patronlar, yani akılsız gazetecilere kamyonla para dökenler...

AD kartelinin ünlü kalemşörü bütün bu iddialarını neye dayanarak yazıyor, dersiniz

CHP’nin yeni Gürsel’ine...

Gazetesine el konulan, hemde tamamına el konulan patronlar, geldiklere yere gitmeyipte ne yapacaklar

Onun patronundan başka “Koç başağından düşmüş” efsanesiyle meşrulaşan ve şişen gazete patronu mu var bu ülkede

MUHALEFETİNDEN BELLİ OLUR BİR İKTİDAR

HDP lideri Selahattin Demirtaş’ın “Okullarda din dersine son vereceğiz! Diyanet’i kaldıracağız!” Demesini ve Taksim arzusuna yanlış örnek vermesini, seçim barajını aşamayacakları yönünde yorumlamış iktidar yanlısı kalem kullanıcıları.

Halbuki tek göstergesi var HDP lideri Demirtaş’ın o söylemlerinin.

Milli ittifak’ın barajı aşacağı ve Meclis’te olacağı...

Meclis’te tekrar yer almak isteyen bir muhalefet partisi din derslerini, Diyanet’i konuşarak oy toplamaya çıkmışsa...

Sorumlu, onları seçim meydanlarında konuşulacak hale, pozisyona getiren AKP iktidarı olmaz mı

Geçmiş hiçbir dönemde oya tahvil edilmek istenmemiş bu konular, bugün neden gündemde

Bugün konuşulur kılan AKP iktidarına ve konuşanlara sandıkta bir mesajı olacak bu ülke insanlarının.

AKP’ye, ayların 17-25 tarihlerinden fazla sahip çıkmalıydı derken, HDP’ye de senin inancın sana, bizim dinimize karışma diyecekler...

Bu tavır ise mührü Milli İttifak’a vurmak demektir.

Puantörlere duyurulur.

Geçtiğimiz sayılarımızın birinde, deplasmana giden Fenerbahçe otobüsünün nasıl olmasını istediklerini göstermiştik taş uzmanlarının.

Bugün ise deplasmana giden bir Fenerbahçe otobüsünün gerçeğini görüyorsunuz.

Ulu Nasrettin Hoca’mız da kalkmış gelmiş. Belki de o “taş”cı failleri bulmak için.

The Şapgalı Baba ve Sayın Abdullah

“Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında"

-Sayın Abdullah nerdesin Binaenaleyh hangi sokağın mukimi oldun İnsanın kendine ait bir ikametgahının ilmühaberini kazanması masraflıdır, makbuzludur, faturalıdır. Lakin fevkalade muhtar mühürlüdür.

-Bu partiyi ben kurdum The Şapgalı Baba.

- İnsan insanın kurdudur. Binaenaleyh Homo Homini lupus demişler. Sana fevkalade okus-pokus çekmişler.

Bu partiyi ben kurdum The Şapgalı Baba.

- “Ben kurdum” demek şimdi mi aklına düştü Binaenaleyh oralarda kurt olmayanlar da mı var, başka neler var

- Bu partiyi ben kurdum the şapgalı baba.

- Takıldın yine. Binaenaleyh seni kim kurdu Sayın Abdullah bellediğini beller, devrine mi erdik.

- Benim partim Ak, hafızam berrak the şapgalı baba.

- İndiğin yer de son durak sayın Abdullah. Binaenaleyh benim gömleğimi giydin sokaklı oldun.

- Ben sonradan öğrendim the şapgalı baba.

- Kendine kızma sayın Abdullah. Binaenaleyh beş parmağın beşi bir mi Sonradan öğrendiğini bilmek de zekalı olmaya fevkalade işaret sayılabilir.

- Beni mi işaret ediyorlar the şapgalı baba

- Sana birşey ettiler sayın Abdullah. Binaenaleyh hala ne ettiklerini soruyorsan, ortada fevkalade sorun var demektir.

- Sorun hep vardı the şapgalı baba. Pensilvanya’ya gitmişler, bana dememişler.

- Nerden geldiklerini sorsaydın ya sayın Abdullah. Binaenaleyh hediye valizlerinin sonraki uçaklara kalması fevkalade rahatsızlık verir.

- Ben rahatsızlığımı etrafımla paylaştım the şapgalı baba.

- Rahatsızlıklarını paylaşanlar, rahatlarına düşkün olurlar. Binaenaleyh kendine düşkün dedirtmek fevkalade hatadır, yanlıştır, ayıptır.

- Ben küskün değilim the şapgalı baba.

- Pensilvanya’ya selam mı salacaksın sayın Abdullah. Binaenaleyh suskun olmak fevkalade zordur, güçtür, meşakkatlidir.

- Şimdi ben ne yapayım The Şapgalı Baba.

- Senin ne yapacağın değil, seni ne yapacaklarıdır önemli olan sayın Abdullah. Binaynaleyh radyolar kendim ettim, kendim buldum türküsünü çalıyor. Dinlemek seni de fevkalade rahatlatır sayın Abdullah.

CHP, herkese ev projesini bir vilayet hariç bütün illerde halkın beğenisine sunacak.

-Gazeteler-

CHPLİ - HAYDİ NAZLANMA VER OYUNU

BUNU BULAMAYAN YALOVALILAR VAR

 

________________________________________________________________

AT HIRSIZI

Mesleği bakıcılık, sonra da jokeylikmiş

Madalya alamasa da, ihtisası at’mış;

Sakatlanan atları öldürüp gömerlermiş,

Hayvanların beynine hep kurşunu bu atmış.

Emekliye ayrılmış gününü doldurunca,

Şimdi toplayıp sokağın sakat atlarını,

Öldürürmüş onları, kurşun sıkıp beynine,

Pazarlarmış etlerini sakatatlarını...

BÜYÜK İSRAİL PROJESİ

Proje şudur; hayvanlar sokulur kovana,

Güzelim kovanı ve balı eşek alır,

Bizim başbakan “Eş” başkan ya bu talana;

Kanların soygunların vebalı “Eş”e kalır.

EKREM ŞAMA