Yiğitlere selam olsun…

Abone Ol

Bugünkü başyazı için öyle uzun uzadıya bir giriş yazmayacağım. Sebep sonuç ilişkisi ekseninde de bir örüntü yapmayacağım... Kavramsal yürüyüşüyüm de olmayacak. Bir bakış açısı geliştirmeyeceğim. Köşe taşlarının en muntazamını bulup muhkem bir duvar örmeyeceğim. Cetvel kullanmayacağım bu başyazıda. Borcumu ödeyecek; bir teşekkür tacı takacağım… Yalın bir teşekkürüm var sadece…

Gençlerimize teşekkürümüz. Ankara Esenboğa protokol yolunu işgalci, terör devleti İsrail’i temsil eden paçavraları direklerden çekip indiren ve yerine Filistin bayraklarını asan gençlerimiz için bu teşekkür.

***

Teşekkürler gençler…

Teşekkürler Millî Gençlik, Anadolu Gençlik…

Teşekkürler, şanını Kudüs’ten gelen esintilerden, Mescid-i Aksa’nın üzerindeki hilalin ihtişamından alan gençler…

İzzet ve şerefi yurtsuz bırakmadığınız için teşekkürler.

Filistin sevdasını yetim bırakmadığınız, kimsesiz koymadığınız için teşekkürler…

Bu milletin haysiyetini yücelttiğiniz için teşekkürler.

Şeyh Yasin’i, Erbakan Hoca’mızı mahcup etmediğiniz için teşekkürler.

Tweet atıp da sonra sıcak, rahat yatağınızda uykuya dalmadığınız için teşekkürler.

Bir dertle ayağa kalktığınız, bir sızıyla yola düştüğünüz için teşekkürler.

ZALİME DAVET ve ZALİME PROTOKOL  olmayacağını hepimize gösterdiğiniz için teşekkürler.

Bu milletin asıl gücünün “inanan gençliği” olduğunu gösterdiğiniz için teşekkürler.

***

“Yalın bir teşekkür” dedim ama bu teşekkürü herhangi bir “direkten bayrak indirme ve bir ülke bayrağını yakma” eylemi için yaptığımı sanmayın. Bu bir “tavırdır”. Bu tavır, diriliş tavrıdır... Bu tavır, ayağa kalkış tavrıdır. Bu tavır, “biz buradayız, bu memleket sahipsiz değildir” tavrıdır. Bu tavır, Erbakan Hoca’mızın bizde aradığı, istediği heyecanın meşalesidir. Bu tavır; o kutlu heyecanın gençlerin yüreğine bir kor olarak yeniden düşüşüdür. Bilesiniz ki, gençlerin kalbine bir kor düştü mü, o kor bütün yürekleri, bütün ruhları ve sevdaları tutuşturur.

Bu Millî Gençlik tavrından önce daha çok bu davetin sonuçları üzerinde endişelerle meşguldü zihnim. Ne kadar endişelensek haklıydık. Çünkü Türkiye hiç bu kadar köşeye sıkıştırılmamıştı. Bir İsrail Cumhurbaşkanı hiç olmadığı kadar zor zamanında Türkiye’ye davet edilmişti. İster istemez fikri takibimizi endişeler yoğuruyordu. Ama şimdi, Herzog’un çantasındaki dosyalardan çok, o direklerdeki bayrakları çekip yere indiren gençlerin asil tavrıyla ilgiliyim. Dün endişeliydim; bugün umutluyum, heyecanlıyım.

***

Endişelerimi şimdilik bir kenara bohçaladım. Dikkat buyurun “unuttum”  demiyorum, bugün sadece heyecanımı paylaşmak istiyorum çünkü. Diplomasinin işleyişini bilenler bilir: Bu tür ziyaretlerde zaten alacaklar alınmış, verecekler verilmiştir önceden. Bir parantez açayım; Türkiye’nin İsrail’den alabileceği bir şey olmadığını biliyorum. Dahası İsrail’in Türkiye’ye hiçbir şey vermeyeceğini de biliyoruz. Sadece biz değil, “terör devleti İsrail’i davet edenler” de bunu çok iyi biliyor... Yani alacak-verecek işi değil bu davet, “israil’in gönlünü yapma” işi. Düzelteyim; ZALİM İSRAİL’İN GÖNLÜNÜ YAPMA, GÖZÜNE GİRME İŞİ… İsrail’in gönlünün nasıl yapılabileceği sorusunun cevabı da öyle gizli saklı bir şey değil: Kayıtsız, şartsız Siyonizm’in emrine girerseniz; ancak o zaman İsrail’in gönlünü yapabilir, gözüne girebilirsiniz. 

Gece saatlerinde başına oturduğum bu yazıda mutat ziyaret retoriğini de not düşeyim: Kameralara, objektiflere görüntüler verilecek; flaşlar patlayacak; karşılıklı dostluk mesajları havada uçuşacak... Herzog, Türkiye’nin önemini tescilleyecek, Ankara, İsrail’e hürmet ve saygınlık sunacak… Her zamanki gibi bölgede istikrarın gereklerinden dem vurulacak, “barışa katkı” diye sahte söylevlerde bulunulacak. Bildik beylik cümleler karşılıklı gülücüklerle ifade edilecek. Türkiye daha karanlık, daha derin bir çukura düşüyor olsa da, bir çıkış kapısı bulduğu zannıyla memnuniyetini saklayamayacak... Herzog ise İsrail’in yeni imajıyla Tel-Aviv’e inecek.

***

Sürecin derinliklerine inmeyeceğim daha fazla. Ben hâlâ tavrın heyecanındayım çünkü.

Bir tarafta İsrail’in gönlünü yapma derdine düşüş... Bu tarafta davası, sevdası olan bir gençlik…

Bir tarafta gönül işi yapmakla meşgul devlet erkanı, bu tarafta gençliğin yiğitliği.

Millî Görüş neden çok büyük bir harekettir biliyor musunuz? Çok da olsak, az da olsak… İmkan da bulsak, imkansız da kalsak… Yarım asırdır böyle gençler yetiştirdiği için büyük bir harekettir, umuttur Millî Görüş!

Sizin gibi göğsü iman dolu gençler var olduğu müddetçe izzet ve şeref değerleri yurtsuz kalmayacaktır, biliyoruz.

Eliniz dert görmesin, yüreğinizdeki Kudüs sevdası dinmesin…

Bir gece yarısı, bir heyecanla bu yazıyı yazdıran bütün gençlere, yiğitlere selam olsun…

Biz yazısını yazdık, siz destanını!