YENİLECEKSİNİZ VE CEHENNEME SÜRÜLECEKSİNİZ!

Abone Ol

Gözleri pırıl pırıl parlayan, kalplerinin temizliği yüzlerine vuran, bakanın hayran olduğu tertemiz çocuklardır Gazzeli çocuklar. Yaşları kaç, cinsiyetleri ne olursa olsun, kocaman yürekleri olan, dünyaya bir başka gözle bakan ve dünyanın da kendilerini bir başka gördüğü çocuklardır Filistinli çocuklar...

Geçtiğimiz Cuma günü gazetelerde gördüğümüz bir resimle bunu bir kez daha hissettik. Babaları İsraillilerin üzerine aracını sürmüş. Hem onların korku dolu gözlerine iyice korku salmış hem de zayiat verdirmişti. Neticede kendisi de “Aksa şehidi” olarak hem Rabbinin katında derecelere ermiş hem de bizim gönül tahtımıza unutulmamak üzere yerleşmişti. Geride beş çocuğu kalmış ne fark eder Daha otuzunda eşi dul kalmış gam mı Onlar böylesine emin gözlerle bakarken dünyaya, kalplerindeki yetimlik burukluğunu yüzlerindeki iman vakarıyla örterken, kim öldürebilir ki onları “Bütün erkeklerimizi ve çocuklarımızı da öldürseler bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz” diyebilen cesur bir yüreği, davası yalnız koyar mı, Rabbi yalnız koyar mı O çocuklar öylesine emin baktıkça dünyaya, o anneler hem anne hem baba oldukça yetim kalan yavrularına; Filistin için, Mescid-i Aksa için feda ettikçe hayatlarını bilmem kaç defa, Aksa çiğnenebilir mi kirli postallarla

“İsrail polisi Mescid-i Aksa’yı bastı... Kur’an-ı Kerim’i yerlere attı... Mihraba postallarıyla çıktı...” haberlerini okuya dursun dünya. İsrail, lanetinin içinde debelene dursun. Bir şey yaptıklarını zannetsinler. Zulümlerini izletsinler herkese. Efendi sansınlar kendilerini. Üstün ırk saysınlar korkak milletlerini... Tarih defalarca kez görmedi mi onların üstünlüğünü(!) Adım attıkları her bir coğrafya iliklerine kadar hissetmedi mi onların sömürüsünü Mukaddes kitabında kaç yerde uyarmaz mı Rabbimiz bizi, onların çirkefliğine karşı Ne zaman ki onlar bir plan yaptılar, ne zamanki yeryüzünde bozgunculuk çıkardılar; “Savaş ateşini ne zaman körükleseler Allah onu söndürmüştür” (5/64) ayeti kerimesiyle, hepsinin tuzağını boşa çıkaracak bir planı ve tuzağı olduğunu söylemez mi Cebbar olan Rabbimiz Kutsal Vahyi her okuduğumuzda şahit olmaz mıyız lanetli kavmin akıbetine

Hz. Yusuf’u kuyuya atanlar, Hz. Yakup’un gözlerine aklar düşürenler de onlardı. Marifet sandılar yaptıklarını. Akıllıca kurdular planlarını. Yalancılıklarını ve kaypaklıklarını gösterdiler bir kez daha. Peygamber olduğunu bile bile kandırdılar babalarını. Oysa kurtulduk sandıkları o küçücük çocuğu kendi elleriyle Mısır hazinelerinin başına getirdiklerini, o kuyuya sarkıtılan ipin Mısır azizliğine yükseleceğini bilmiyorlardı. Onlar bir plan yaptı ama her şeytanî planı bilen Rahman, kendi Hak nizamını yine galip getirdi. Kendilerini üstün gören bir avuç kibirli boynu, Rabbine kul olmayı bilen Yusuf karşısında saygıyla eğdi…

Görüp görülebilecek belki de en büyük mucizeye gözleriyle şahit olan, asasıyla denizi ikiye yaran Hz. Musa’ya ihanet edenler de, denizi geçtikten sonra Allah’a şükredeceklerine yine elleriyle yaptıkları putlara tapanlar da onlardı. Her gün zahmetsiz bıldırcın eti ve helva dolu sofralar kendilerine Allah katından ikram edildiği halde, nimete nankörlük eden yine onlardı. Onlar; canlarına bir zarar gelmesinden korkan, “Ey Musa, sen ve Rabbin gidin savaşın, doğrusu biz burada oturacağız” (5/24) diyerek korkaklıklarını bir kez daha tescilleyen, “Biz senin Rabbinin sesini duymadıkça ona inanmayız” dedikten sonra mucizevî bir şekilde O Kutlu Sesi duyan ama buna rağmen kalplerine imanın yerleşmediği yalancılardır...

Tarih boyunca ifsatları, zulümleri, sömürüleri hiç bitmedi. Çünkü onlar, sapkın inanışlarına göre “Beni İsrail, gücüyle tanrıyı bile yenen” bir milletti. Böylesine sapkın oldukları için kıyamete dek lanetledi Rabbimiz onları. Bütün yeryüzünü dolandıkları halde kendilerine bir yer edinemeyeceklerini haber verdi bize. İlahi kudret böyle söylediği için hiç bitmedi sürgünleri, hiç bitmedi dağınıklıkları. Darmadağın olmuş bir millet olarak yüz yıllardır bir araya gelip Büyük İsrail’i kurmanın hayallerini ve planlarını kuruyorlar. Tüm dünyayı bu hayal uğruna ateşe veriyorlar. Yakıp yıkıyor, öldürüp katlediyor, en ağır zulümleri işliyorlar.

Şimdiyse azgınlıklarının doruğundalar. Kutsalımıza, Mescid-i Aksa’mıza saldırıyorlar. Sonlarının geldiğini kendileri de biliyor ve o acı sonu kendi elleriyle hızlandırıyorlar.

Bir hadis-i şerifinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: “Müslümanlarla Yahudiler çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Yahudi taşın, ağacın arkasına saklanacak, bunun üzerine o taş, o ağaç Yahudi’yi kovalayan kimseye; `Ey Müslüman! Arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür!’ diyecek. Yalnız garkad ağacı bir şey söylemeyecek; çünkü o Yahudilerin ağaçlarındandır.” (Buhârî, Cihâd: 94; Menâkıb: 25; Müslim, Fiten: 82)

Evet, o son savaşa belki de hiç bu kadar yakın olmamıştık. Yahudilerle savaşacak Müslümanlar kaldı mı ya da kaldıysa neredeler bilmiyoruz. Bizler, o Müslümanlardan mıyız bilmiyoruz. Tüm inananlarla bir olup onlara savaş açmak için daha neyi bekliyoruz, onu da bilmiyoruz. Zira yüz yıllardır bize zaten her taş, her ağaç, “Arkamda Yahudi var” demiyor mu Dünyada her ne yaşanmışsa ve yaşanmaya devam ediyorsa, o işte muhakkak Yahudi’nin eli yok mu Seçimler, yönetimler, savaşlar, anlaşmalar, iç çatışmalar, isyanlar, suikastlar, cezalar, kanunlar, hükümler... Hepsi onların istediği şekilde, onların ekmeğine yağ sürecek şekilde şekillenmiyor mu Mucizevî bir şekilde dağların, taşların konuşmasını beklemeye gerek var mı Bir avuç azgın Yahudi tüm dünyadaki köşe taşlarının arkasına oturmuş, dünyayı yönetmiyor mu

Şu anda dünya dile gelmiş, “Arkamda Yahudi var” diyor. Onların deyimiyle onlar “Tanrıyı kıyamete zorlarken” Rabbimiz bizden; gargat ağacı misali İsrail’in tüm pisliklerini gizleyen Amerika’ya, onların önüne kendini siper eden işbirlikçilere, maddi menfaatler uğruna, Aksa’yı ve yetim kalan çocukların bakışlarını görmezden gelen menfaatçilere rağmen, onlarla çarpışacak, Yahudi’yi bir kez daha tarihin çöplüğüne gömecek şuurlu Müslümanları bekliyor!