3 Kasım 2002 sonrası gelişmeleri, 1 Kasım 2010 da kurulan
bir parti gözüyle yeniden hatırlatmak fayda verir mi Hükümet programının nasıl
değerlendirilmesi gerektiğini göstermesi açısından aşağıdaki tespitler, 2023 e
bile atıfta bulunuyor. Ülkemizde icra olunan ama adına yeni denilen eski
siyaset anlayışı, kendini hükümet programları üzerinden söylem bazlı yenilemek
peşinde koşadursun, ilkeli bir siyasete ve yeni bir siyasi aksiyona olan
ihtiyaç artmaktadır. Hafızamızı gözden geçirmek adına geçmişe bir yolculuğa
çıkalım.
Soğuk savaş döneminin sona ermesiyle birlikte çok
kutuplu dünya yerini tek kutuplu dünyaya bıraktı. Güç uygarlığı, huzur ve
barışı tesis edememiş aksine savaş ve işgaller, soykırımlar, açlık, yoksulluk
ve sefalet sürekli artmıştır. Yeryüzünde insan hakları ihlalleri azalacağı
yerde artmıştır. Bu bir medeniyet krizidir. Güç temelli uygarlığın dayandığı
değerler ve ortaya çıkardığı kurumlar insanlığı mutlu etmemiştir
Dünyadaki bu kötü gidişe paralel olarak ülkemizde giderek
ağırlaşan gelir dağılımı bozukluğu ve işsizlik; sosyal dokunun tahribe
uğraması, milletimizin değerlerinden hızla uzaklaştırılarak ahlak ve maneviyat
bunalımına sokulması; boşanmaların artarak en temel kurum olan aile kurumunun
tehdit altına girmesi tehlikeli boyutlara ulaşmıştır.Bu durum, ülkemizde de bir
medeniyet krizi yaşandığını ve bunun sorumlusunun; insanın insan üzerinde
egemen olmasını esas alan ve yeryüzünü kendi mülkü olarak algılayan bir siyaset
anlayışının olduğunun altını çiziyor.
İktidar oyununun devam etmesi, bu oyunun sahnelenebilmesi
için de devamlı olarak sorunların üretilmesi; toplumun tarafgirliğe ve kutuplaşmaya
zorlanması gerekmektedir. Onların siyasi varlıkları, bu oyunun icrasına, sorun
çözmeye değil sorun üretilmesine bağlıdır. Hal böyle olunca, siyaset ve
demokrasi, vatandaşların söz, yetki ve karar süreçlerine katılımlarını ve
etkinliklerini güçlendirmenin yolu olmaktan çıkmış, giderek sadece büyüme
oranları ve borsa endeksleri gibi bir takım ekonomik verilere indirgenmiş ve
iktidar oyununun aracı haline gelmiştir. Böyle bir siyaset ve demokrasi
anlayışı, vatandaşları söz, yetki ve karar süreçlerinden uzak tutmakta, açlık
ve işsizlik tehditleriyle de iradelerini ipotek altına almaktadır.
Seçkinlerin adeta bir iktidar oyununa dönüşmüş demokrasi,
sadece sandık başında kimin kazandığını tayin eden bir oy makinesine
indirgenmiştir. Vatandaşı sadece seçmen, parti programlarını ve ideolojileri
ise seçmen tercihini etkilemek için bir araç olarak gören siyaset anlayışının
tümüyle reddedilme zamanı gelmiştir. Her yeni dönem siyasete yeni görevler
yükler. Önümüzdeki dönemde ülkemizde siyasete yüklenen yeni görevleri yerine
getirebilecek köklü farklılıklara ihtiyaç duyacağız. Bu farklılıklar, siyasi
hayatta ilkelerin hayata geçirilmesini sağlamalıdır. Türkiye nin adaleti,
hukuku, hürriyeti ve eşitliği esas değer kabul eden, müzakereci ve sorun çözücü bir siyasete ve zarif bir siyasi
üsluba ihtiyacı vardır.
Yukarıdaki satırları okuduğumuzda, yöneticilerimizin
nasıl da zamana yenik düştüğünü bir kez daha görüyoruz. Hem onlara hem
kendimize yeniden soruyoruz: Bugüne kadar insanları köleleştiren sistemlerle
mücadele edenler, farklı inanç, felsefe, değer yargıları ile hareket etmekten
niye vazgeçiyor Kula kulluğa, sömürüye, adaletsizliğe karşı çıkanlar aynı
partide, aynı çatı altında güç üzerine nasıl birleştiriliyor Siyaseti insani
bir faaliyet olarak değil de, bir iktidar oyunu olarak gören mevcut siyasi
anlayışlardan nasıl çözüm bekleniyor Çünkü biz değiştik de kirlendi dünya O
zaman, sakın çıkma patika yollara!