Çünkü zalimler dünyayı aralarında paylaşmış, her durumda gelişmelerin kendi işlerine yarayacağı üzerine ayarlamışlar. Bunun yüzlerce örneği olmasına rağmen bir iki misal vermek yeterli olacaktır. Söz gelimi Birleşmiş Milletler örgütü sadece Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin kontrolü altına sokulmuş. Böyle olunca da öncelikli olarak BM’nin mevcut yapısının kökten değişmesi şart görünüyor. Çünkü İsrail katliamı karşısında BM’nin seyretmekle yetinmesi bunun açık bir örneği. Öte yandan Rusya ile ABD arasında yapıldığı bilinen anlaşmalarla İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dünyanın sömürü alanlarına ayrıldığı, her iki taraf da paylarına düşen bölgelerde adeta özel haklar elde etmişler. Böyle olduğu için bir yandan imparatorluklarını kolaylıkla sürdürebilirlerken, öbür yandan da kendilerini yeryüzünün adalet ve insan hakları savunucuları olarak takdim edebiliyorlar. Buna karşılık yüzlerce devlet bu sözlere bazen açıktan, çoğu zaman da bir takım demeçlerle oynadıkları destek rolünü sürdürüyorlar. Buna sadece ABD Dışişleri Bakanı’nın katıldığı toplantı için Avrupa’ya geldiğinde yaptığı açıklamada, “Buraya sadece bir diplomat olarak değil, bir Yahudi olarak geldim” diyerek tavrını ilan ediyor ve bunda bir sakınca da görmüyor. Kısacası tam bir küstahlık ve dünyayı hiçe sayma tavrı.
Böyle bir düşüncenin sahipleri eğer bölgemizde geleceği şekillendirme hakkını kendilerinde buluyorlarsa bilinmelidir ki, yeryüzünde Müslümanlara huzur ve barış gösterilmeyecektir. Çünkü artık herkes görüyor ve biliyor ki, yeryüzünde Haçlı-Siyonist ittifakı kurulmuş ve çalışmasını sürdürüyor. Özellikle Siyonistlerin hayalini kurdukları Büyük İsrail devletine giden yolda birlikte yürüyorlar. Bu bakımdan öncelikli olarak bölgemizin sorunlarına bölge ülkeleri çözüm aramak ve bulmak durumundadırlar. Aksi halde ABD ve diğer bazı Hıristiyan ülkelerce yapılacak girişimlerden bölgemiz için bir barış ve huzur beklemek mümkün değildir. Çünkü katiller kan akıtmaktan adeta haz duyuyorlar. Kısacası, kurulduğu günlerden bugüne İsrail hâkim olduğu toprakları onlarca kat büyütürken bununla da yetinmeyerek Gazze’yi de Filistinlilerden boşaltarak, kendi topraklarına katmak istiyor. Kısacası Gazze’de Filistinli varlığına tahammül edemiyorlar.
Gazze’nin kuzeyindeki bir milyon 200 bin Filistinliyi göçe zorlarken, bu göç sırasında bir saldırı olmayacağı havası estirirlerken Gazze’ye bombardımanın sürüyor olması, her gün yüzlerce kadın ve çocuğun katlediliyor olması gösteriyor ki, İsrail Filistinlerce boşaltılmış Gazze’yi teslim almanın peşinde. Kaldı ki, bir milyonu aşkın insanın bir yerden başka bir yere taşınmasının kısa bir süre içinde sağlanmasının mümkünü olmadığını sanıyorum söylemeye bile gerek yok. Kısacası, başta bölge ülkelerinin, ardından da İslam dünyasının konuyu bir takım açıklamalar çerçevesinde halletmenin mümkün olmadığını hâlâ anlayamamış olmaları sadece İsrail’in işini kolaylaştırıyor.
Böyle olunca da öncelikli olarak bölgemiz sorunlarının çözümünü ABD başta olmak üzere sömürgecilerden beklemenin yanlışlığının daha fazla gecikmeden farkına varılması ve karşı hamlenin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Kısacası artık herkes görüyor ve biliyor ki, İsrail’in saldırılarının Gazze’yi yutma harekâtı olduğunu görmek ve buna karşı birlik oluşturmak gerekiyor. Aksi halde işlenen cinayetler ne İsrail’i utandırır ne de hedeflerinden vazgeçirir. Onlar sadece güçten anlarlar. Bu gerçeği görerek öncelikli olarak Müslümanların güç birliği sağlamaları gerekiyor. Çünkü yeni bir dünya düzeni kurulmadan eşkıyalardan eşkıyalıklarını terk etmelerini beklemek kendimizi kandırmaktır.