Yaptığını bozmak

Abone Ol

Vatandaş olarak devletten ne bekleriz? Mesela eğitim, sağlık, adalet gibi hizmetlerin iyi olmasını, aksamamasını, bu konulardaki ihtiyaçlarımızın tastamam görülmesini elbette ki. Adalet meselesi hayli çetrefil ve halk tabiriyle “Allah mahkemeye düşürmesin” şeklinde formüle edilmiş durumda.

Sağlık dersek, çok güzel, 5 yıldızlı ve “yapıp işletip devredecek” olanlara günlük şu kadar hasta garantili... Özel hastaneye düşerseniz fahiş katkı payları söz konusu, devlet hastanesinde ise güya ücret alınmıyor ama eczaneden ilaç alırken araya “iliştiriveriliyor” muayene ücretleri. Teknolojinin (yani internetin vs) gelişmesinden mütevellit, sabahın köründe gidip de sıraya isim yazmak gerekmiyor da, telefondan internetten randevu alınabiliyor.

Eğitim ise “eğitim şart” kadar anlamlı. Toplumdaki her aksaklık ve bozukluk için olur olmaz yerde sarf ettiğimiz bu klişe cümle, bir yerden sonra hiçbir anlam ifade etmez oluyor. Eğitim sistemimiz de maalesef hiçbir amaca hizmet etmiyor, hiçbir anlam içermiyor gibi.

Eğitim sistemi değil de sınav sistemi dense daha doğru olur sanki. Zaten değişen “sistemlere” dikkat edilirse, sürekli öğrencilerin girdikleri sınavların değiştiği de ayan beyan görülüyor. Bir tek sınava düşüyor, sonra “tek sınav stresini” ortadan kaldırmak için sınav sayısı artıyor. Daha da sonra, “bu kadar çok sınav mı olur” sorusu akıllara takılıyor ve yeniden tek sınava dönülüyor. Velhasıl-ı kelam, avare kasnak gibi aynı yerde döndükçe dönüyor. Ama “sistemli” dönüyor tabi!

Aslında eğitim sistemimiz çok da karmaşık değil. Piramide benzetirsek, en tepede üniversiteye giriş sınavı var. Alt kademede yer alan sınavların hepsi bu sınava hazırlıyor aslında. Temel ölçüt üniversiteye girebilmek bizim eğitim sisteminde.

Üniversiteye girmek veya “kapağı atmak” haricinde ne mesleki eğitim, ne de öğrencinin donanımlı bir hale gelmesi pek de öncelikli değil. Koşullar buyken ve eğitimi salt bir yarışla indirgemişken, Milli Eğitim Bakanı’nın TEOG’un değişmesine yönelik yaptığı “öğrencileri yarış atına çevirdik zaten” yorumu da çok bir mana içermez haliyle. Çünkü eğitim sistemimiz bunun üzerine kuruludur zaten. Yapılacak olan “sistem değişikliği” de yine bu bağlamda olacaktır.

Milli Eğitim Bakanı, kendisinin de herhangi bir vatandaşla aynı anda haberdar olup hazırlıksız yakalandığı bir sınav sistemi değişikliğinin ardından bu açıklamayı yapmış olabilir. Hiçbir hazırlığın olmaması hasebiyle boş bulunmuş da olabilir. Ancak hep mi boş bulunuyor idarecilerimiz acaba?

Ne kadar bakan değişirse o kadar fazla ve farklı sistemlerin yürürlüğe girmesi normal midir? Ve her sistemin de “devrim” diye sunulması, “her şeyi çözecek” denmesi neyin nesidir peki? Neden bizim her işimiz böyle başlangıçta gayet iddialı olup, sonrasında “devamını getirememeye” bağlanır? Bunun sebebi, adamakıllı çözümler üretmek yerine popülist ve günü kurtarmaya yarayan olanlara sapmamız olabilir mi?

Her okulu Anadolu lisesi yaparak, her ile ilçeye üniversite açarak, nitelik yerine niceliğe, içerik yerine sınamaya ağırlık vererek Finlandiya falan da olunmaz. Zaten Türk eğitim sisteminin Finlandiya veya bir başka eğitim sistemi gibi olması da gerekmez. Adamakıllı bir eğitim verelim ki, Finlandiya’yı da sollasın, gerçek manada donanımlı, bilgili insanlar yetişebilsin.

3 sene önce yapılanı, bir anda “çok kötüymüş” diye değiştirirken, “onu da biz yapmıştık halbuki” de demek gerekiyor.