Yapay zekâ: Korkularımız mı, umutlarımız mı ağır basacak?

Abone Ol

Dünya büyük bir teknolojik dönüşümün eşiğinde. İnsanlık tarihinin belki de en kritik kırılma noktalarından birini yaşıyoruz. Bu kırılmanın adı: Yapay zekâ.

Günümüzde yapay zekâ artık hayatımızın her alanına nüfuz etmiş durumda. Cep telefonlarımızdan sosyal medyaya, sağlık sistemlerinden finans sektörüne kadar her yerde onun izini görüyoruz. Ancak bu gelişmeler beraberinde büyük bir tartışmayı da getiriyor: Yapay zekâya korkularla mı bakacağız, yoksa onu insanlığın hayrına bir fırsata mı dönüştüreceğiz?

ETİK SORUNLAR GİDEREK BÜYÜYOR

Öncelikle şunu kabul etmek gerekir: Yapay zekânın ciddi etik sorunları var. Sosyal bilimciler bu sorunları defalarca dile getirdi ve getirmeye devam ediyor.

“Yapay zekâ milyonları işsiz bırakır mı?”

“Makineler insanın yerine geçer mi?”

“Robotlar hayatımıza hâkim olursa ne olur?”

Bu sorular artık sadece akademik çevrelerde değil, halkın gündelik sohbetlerinde bile konuşuluyor.

Yakın zamanda yaşanan bir olay bu kaygıları daha da artırdı. Geliştirilen bir yapay zekâ sohbet robotunun, bir kullanıcının ölümüyle ilişkilendirilmesi dünya basınında geniş yankı uyandırdı. Bu olay, yapay zekâ ile kurulan duygusal bağların insan psikolojisi üzerindeki etkisini tartışmaya açtı. İnsanların bir botu gerçek bir insan zannetmesi, “yapay zekâ etik sınırları aşıyor mu?” sorusunu güçlü bir şekilde gündeme taşıdı.

ERBAKAN HOCAMIZIN PENCERESİNDEN

Burada temel mesele, teknolojiye nasıl baktığımızdır. Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocamızın sıkça dile getirdiği bir yaklaşım vardır: “Teknoloji Allah’ın bir rahmetidir.” Bu bakış açısıyla meseleye yaklaştığımızda, yapay zekâya düşmanlıkla değil; doğru kullanımla, insanlık yararına olacak şekilde yaklaşmak gerektiğini anlıyoruz.

Ancak bu, “üretilen her şeyi sorgusuz sualsiz kabul edelim” demek değildir. Tam tersine, asıl görevimiz bu teknolojiyi yönlendirmek, faydalı alanlara kanalize etmektir.

SADECE İZLEYEN BİR TOPLUM OLMAK

Bugün dünyanın teknoloji liderleri milyar dolarlık yatırımlar yapıyor, dev GPU tarlaları kuruyor, yıllar süren Ar-Ge çalışmaları yürütüyor. Biz ise çoğu zaman sadece izliyoruz.

Sonra da “yapay zekâ çok tehlikeli” diyoruz, ama onu kullanmaktan kendimizi alamıyoruz. Bu pasif izleyici konumunun bize bir faydası olmadığı açık. Çünkü başkalarının geliştirdiği teknolojileri tüketmekten başka çaremiz kalmıyor.

ÇÖZÜM: YENİDEN TEKNOLOJİYE HÂKİM OLMAK

Asıl yapılması gereken nettir: Teknolojiye yeniden hâkim olmak. Bunun yolu da ilme ve bilime yön vermekten geçiyor. Biz, bu teknolojinin insanlığa nasıl fayda sağlayacağını düşünmeli; bu yönde yatırımlar yapmalı ve gençlere öncülük etmeliyiz.

Genç beyinleri bir araya getirip Ar-Ge merkezleri kurmalı, onların farklı alanlarda yapay zekâ üzerine çalışmalar yapmasına destek vermeliyiz. Eğitim, sağlık, tarım, savunma sanayi, enerji ve ulaşım gibi alanlarda yapay zekâ çözümleri geliştirmelerine imkân tanımalıyız. Böylece, çağımızın bu yeni teknolojisini insanlığın hizmetine sunabiliriz.

AKSİ TAKDİRDE...

Eğer biz bu alanda adım atmazsak, sadece izleyen ve başkalarının attığı golleri kalemize girmesin diye uğraşan bir toplum olmaktan öteye geçemeyiz. Teknolojinin seyircisi değil, oyuncusu olmak zorundayız.

Toplumun yapay zekâ araçlarını doğru şekilde kullanmayı öğrenmesi gerekiyor. Eğitim sistemimizde yapay zekâ farkındalığını artırmalı, iş dünyasında bu teknolojiyi üretkenliğe dönüştürecek mekanizmalar geliştirmeliyiz.

DEVLET VE İŞ İNSANLARINA BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR

Burada en büyük görev ise devlete ve sermaye sahiplerine düşüyor. Devletin, bu alanda Ar-Ge’yi teşvik eden politikalar geliştirmesi şart. Aynı şekilde imkân sahibi iş insanlarımız da sadece ticari beklentilerle değil, ülkemizin ve İslam dünyasının faydasını gözeterek yapay zekâ yatırımlarını desteklemelidir.

Sadece bugünün değil, yarının da kazananı olmak istiyorsak, yapay zekâyı korku penceresinden değil; vizyon, strateji ve inanç penceresinden okumalıyız.