Ben yalnızlığımda tanıdım kendimi… Şehri istila eden kaos ve dedikodulardan uzaklaşıp yalnızlığa sığındım ve kendimle söyleştim. Gürültüden, şehri kirleten nefret yağmurundan kaçtım… Bir dost gibiydi yalnızlık ve ben kendimi onun tuttuğu ışıkla gördüm.
Yalnızlığın içindeki gurbeti ve bana kendimi hatırlatan yanını sevdim. Tehlikeli yollardan geçtim ve omuzları yıkıkların şarkılarına eşlik ettim.
Geceye düşen yalnızlığı sevdim ve kalkıp yıldızlarla sohbet ettim, kendimle yüzleştim.
Gece vakti başımı gökyüzüne çevirdim ve yıldızların ışığıyla buldum yolumu. Tevhidi sancağı tek başına omuzlayan İbrahim’i düşündüm ve onun güneşi, ayı, gökleri nasıl okuduğunu anlamaya çalıştım. Kavmini, aile efradını ve bütün ahbaplarını karşısına alıp gökleri kitap gibi okuyan ve hakka ulaşan peygamberlerin babası Hz. İbrahim’in izini sürmeye karar verdim. Bütün korkuları öldüren ve bütün sahte konumlandırmaları reddeden Hz. İbrahim, yalnızlığa, çileye terk edildiğinde imanı, teslimiyeti daha da artmıştı. Hz. İbrahim, Rabbini yalnızlığında bulmuş, tevhidi sancağı yalnızlığında tutmuş ve göklere kadar çekmişti.
Herkesin yalnızlıktan şikâyet ettiği bir çağda Hz. İbrahim’in yolunu takip edenlerin yalnızlıkla güçlendiklerini ve karanlığı yararak güneşe dönüştüklerini gördüm. Onların yalnızlığı patolojik bir yalnızlık değildi aksine kendilerine içgörü kazandıran ve güçlendiren bir yalnızlıktı. Yalnızlığımı bu insanlara komşu kılmak istedim… Acaba muvaffak olabilir miydim?
Bencilliğin, sahip olma tutkusunun tavan yaptığı bir çağda yalnızlık tıpkı kaygı ve stres gibi patolojik hastalıklardan biri olarak görülüyor. Bilinci körelmiş kitlelerin yalnızlığı bu. Zira kitleye dâhil olan bireyler birbirlerinin varlığını hissedemez hale geliyorlar. Kabalıklar, gürültü beklenenin aksine bu insanların yalnızlığını daha da artırıyor.
Bu akşam bir öncekinden daha da kasavetli… İnsanlar, olaylar, nesneler her şey birbirinden kopmuş ve şehrin gözlerinden yaşlar boşalıyor. Bu ürkütücü atmosferin altında yapayalnızım. Korkularımı bir incir ağacının dalına bıraktım ve omuzları yıkıkların şarkılarına eşlik ediyorum. Yalnızlık artık umutlarıma çarpmıyor aksine beni bulunduğum noktadan alıp iç dünyamda çağıldayan nehre taşıyor. Ve burada kendimle barışıyorum. Başımı kaldırıyor ve sevgiyi görüyorum ve yalnızlığın bir hastalık değil hasta ruhlardan kaçış olduğunu fark ediyorum.
Eğer tek başına kalabilecek olgunluğa ulaşabilmişseniz, yalnızlık acıtmaz aksine okunmaya değer bir kitap olur, nasihat olur, sevgi olur, umut olur… Bunu bir kaçış olarak gördüğünüzde ise içten içe yakar ve yalnızlığa hem ihtiyaç duyarsınız hem de kaçarsınız. Böyle durumlarda her şey korku verir ve kendinizi güvende hissedemezsiniz. İnsanların iç huzurunu süpüren ve ruhsal sorunlara sebebiyet veren şey tam da budur. Ama ben artık yalnızlık kitabının arka sayfasını açtım ve burada verilmek istenen mesajın ne olduğunu kavradım. O yüzden yalnızlığı bir sorun değil, zenginlik olarak görüyorum.