Velinin, okulla imtihanı

Abone Ol

Sadece öğrencilerin değil anne-babaların da okulla imtihanı başladı. Eylül le anılan mekteplerin açılması; velilerin kimini sadece, araç-gereç, giysi, pabuç, masraf listesi ile alâkadar etmekte.

Kimi aileler, pahalı çanta ve defterlerle, yardımcı kurslarla vazifelerinin hitama erdiğini düşünebilmekte. Sonra anne-baba kendi işine, aşına, televizyonuna dönüp, çocuk; okul gibi bedeninden çok büyük bir toplumsal kompleksin içerisinde yalnız bırakılmakta. Bu yalnızlığı giderici formül, velilerin çocuklarının ellerinden tutup sınıf kapısına kadar uğurlama seansları ile sağlanamaz. Ya da akşam çıkışlarında karşılama törenleri ile veli, okulla imtihanını başaramaz.

Mektepten ayrılıp da eve dahil olan çocuğun yorgunluğu, stresi, halsizliği televizyon ile hiç tedavi edilemez. Özellikle annelerin, birkaç okullu çocuğu varsa, onların hepsini "sabahçı" ya da "öğlenci" yapıp, şöyle evde bir başına kalıp kafasını dinleme seansları; ne kendisine ne de çocuğuna bir fayda getirmez. Bilinçli aile, evlâdının daha sağlıklı, verimli bir öğretim hayatı geçirmesini istiyorsa, kardeşlerin farklı zamanlarda okula gitmesine de tahammül edebilmelidir. Anneler temizlik hastalığına zarar veren minikleri; okul gibi bir tecrid yuvasına terketme alışkanlığına son vermelidirler.

Türkiye standartlarında çok az gerçekleştirilen velinin okulla imtihanı; talebenin derslerini dert edindiğinde ancak başarı ile atlatılır. Okuldan dönen çocuğu, dinlendirip karnını doyurduktan sonra, "bugün okulda neler yaptınız" sohbetinin saatini çok iyi ayarlaması gerekmektedir velinin. Konuşmayan, içine kapalı, duygularını anlatamayan çocuk, ailesi ile iletişim kuramıyorsa; yabancı bir öğretmenle, arkadaşları ile hiç kuramaz. "Yedisinde neyse, yetmişinde de odur" anlayışı kırılarak içedönük çocuklarla iki kat daha fazalalâkadar olmak gerekmektedir. Okulunda olup-bitenleri anlattığında kendisini dinliyormuş gibi yaparak mutfak işlerini aksatmayan bir anne görmek, çocuğu çok mutsuz edecektir. Zira annenin kabarmayan kekini daha fazla dinlediğini, çocuk hissedecek ve bu anlatma alışkanlığından vazgeçecektir.

Günün o en önemli bölümünde, öğrencinin masasına geçip ders çalışmaya başladığında, ailenin de müdahale edici pozisyonda olmadan onun yanında olması gerekmektedir. Yardımcı olmak niyeti ile ödevleri velinin kendisinin yapması hiç iyi bir düşünce değildir. Problemleri birlikte çözmeye çalışmak, çocuğun heyecanını izlemek, neticeye gittiğinde zaferini kutlamak, onu son derece mutlu edecektir. Zira hayattaki en önemli varlıkları olan anne ve babasının yanında, onların gözü önünde, sıcağı sıcağına bu başarıyı sağlamıştır ve övgü dolu sözlerle ikramlanmıştır.

Fakat ne yazık ki çocukların yaşları ilerledikçe aileler de onları dersleri ile bir başlarına bırakmaktadırlar. Gerekçeleri de oldukça masumdur: "Ben ne anlarım, fizikten, kimyadan"  Anlamam deyip kaçtıkları televizyonun dizi bombardımanı altında zihinleri iyice dumura uğrarken, çocuklarına da hesapsız zarar vermektedirler. Lânet kutu bangır bangır, hayatın çirkefliklerini etrafa sererken, öğrencinin dersi ile alâkadar olması çok zordur. Türkiye ailesinin artık televziyonun da yaz tatilinin bittiğini anlaması lazımdır. Haberlerini radyodan dinleyip, bu ders düşmanı aygıtı zincirleyip bodruma bırakması çok elzemdir.

Anne-babanın "ben biyolojiden ne anlarım" kaçkınlığını bırakıp çocuğu ile ders masasına oturması, O nun okulla imtihanını başarmasında çok önemli bir kuraldır. Aile, kimi derslerden anlamasa bile, çocuğun kendilerine anlatmasını istemeli, ilgi ile dinlemelidir. Çocuk anlatırken, dersi öğrenecektir. Konulara olan sevgi ve ilgisi artacaktır.

Türkiye klasiğinde en fazla sergilenen veli oyunu ise; okul toplantılarına katılmama becerisi çok önemli bir iş bile, o gün çocuğun mektep toplantısından daha mühim değildir. Okul üçgeninde, çocuğuna değer vermeyen veliyi gören öğretmen de öğrencisini önemsiz bulacaktır. Otuz yaşında genç bir bayanın depresyon konusu da bu klasiğin bir parçası idi. "Babam bir gün okul toplantıma gelmedi. Bizimle hiç ilgilenmedi. Dönem karnelerimi bile imzalamadı. Karnelerimi babamın imzasını taklid ile kendim imzaladım."

Okul probleminde sıkça yaşanan bir olgu da; işlerini bahane eden babaların, çocuğun tüm sorumluluğunu annelere bırakmalarıdır. Eğitimde yüzde ellilik payları paylaşan anne ve babaların bu görevden kaçınmaları mümkün değildir. Zira ayrlımış bile olsa eşler; iki taraf da bu sorumluluğu taşımalı ve çocukları ile alâkadar olmalıdırlar. Velinin okul imtihanını kazanması, öğrenci kadar önemlidir.