Vallahi duymadım!
Teravihten geç gelmiştim…
Affınıza sığınıyorum.
İftarda biraz fazla kaçırmışım...
Ağırlık yaptı.
Uyumadan önce televizyon kanallarındaki seçim programlarına takıldım bir müddet.
Bu sıra boş durmadım haliyle...
“Meyve ve kuruyemiş” atıştırdım biraz.
Seçim önemli!..
Esenyurt düşerse Kudüs düşer!
Gerçi Esenyurt da düştü ya.
Medine dönemine de bir adım kaldı şuracıkta...
Aslında teravih sonrası uzun uzun dua ettik, Siyonistlere sağlam beddualar da gönderdik...
Kalbi duada sorun yok da fiiliyatta ise uyumuşuz anlaşılan...
•••
Uyuyakalmışım televizyon karşısında.
Aslında Ramazan davulcusu geçti bir ara.
Onun sesine uyanır gibi oldum ama uykum ağır bastı, kalkamadım.
Ta ki saatin alarmı “kulağımın dibinde” acı acı çalana kadar!
Uyandım ama geç kalmıştım!
Yok, sahura yetiştim şükür!
Sosyal medyadaki beddua seansına.
Siyonistler, yine mahremimize, göz bebeğimize saldırmışlar.
Uyanık olan bir avuç “Müslüman” da ümmet uykudayken ümmetin namusunu savunmaya çalışmış.
Ama ayaklar altında kalmışlar.
•••
Vallahi duymadım!
Uykudaydım.
Hem de uykunun en derin noktasında.
Dedim ya “ davul” sesine dahi uyanamamışım!
Uyku; yarı ölüm halidir.
Biz öldük mü acep!
•••
Vallahi duymadım!
Ama içim kan ağlıyor.
Kıble Mescidi’ndeki bacımın başörtüsü kana bulanmış.
Benim ise burada içim “kan” ağlıyor.
Allah’ım!.. Sen affet bizi!
Koşacağım mazlumlara, kurtaracağım ümmeti ama ayağımda fer yok.
Belki de sorun Siyonistlerde!?
Genelde biz uykudayken saldırıyorlar.
Hem de mübarek günlerde.
Uyumuyorlar anlaşılan.
Bir filmde bir replik vardı; “uyursan ölürsün” gibi bir şeydi.
Hatta; “sen ölürsün, biz ölürüz” falan diye de devam ediyordu sanki.
Uyku şart!
Ama tadında ve zamanında uyumak gerek anlaşılan.
Birimiz uyurken diğeri uyanık kalmalı ama biz
HEPTEN UYUMUŞUZ YAHU!
Allah’ım! Sen affet...
İMTİHANIMIZ ZOR GEÇECEK!
•••
Vallahi utandım!
İlk kıbleme dönemedim yüzümü.
Bakamadım o çiğnenmiş haline.
Postallar altında çiğnenmişti, bu ilk de değildi Siyonistlerin yaptığı.
Daha da UTANDIM!
Şükür, utanma duygumu yitirmemişim henüz.
İnşallah Kudüs benden, senden utanmamıştır.
Mescid-i Aksa bizden davacı olmaz inşallah!
Gücümüz nispetinde sorumluluğumuz vardır.
Hepimizin terazisinin kefesine bir şeyler konacak da bakalım nasibimize ne düşecek.
•••
Biz sıcak yataklarımızda yatarken, “bir avuç mücahit, yüzüstü elleri plastik kelepçeli Kıble Mescidi’nde yatıyordu.”
Kınamak demiştik ya!
Kınayanların hepsini ben de buradan kınıyorum.
GÖKTE KURULUP YERE İNDİRİLEN ŞEHRİ, bizler yerde koruyamıyoruz.
Bundan büyük utanç, bundan büyük vebal varsa da ben bilmiyorum.
İtikâftalardı.
Direndiler.
Aralarında bir de fiziksel engelli çocuk vardı.
Tıpkı ŞEHİT ŞEYH AHMED YASİN gibi tekerlekli sandalyedeydi.
Hangimiz engelliyiz bilemedim.
Bizim engellerimiz daha çok anlaşılan.
En büyük engelimiz de kahrolasıca RAHATIMIZ, DERİ KOLTUKLARIMIZ.
Ama son yolculuğumuz tahta parçasının üzerinde olacak.
O da nasip işi...
BAK ŞİMDİ UYKUM KAÇTI!..