Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a (C.C.) hamd ederim. Salât ve selâm, Peygamberimize, âline ve sahabelerine olsun.
Kur’an’ı Kerim; hak ile batılı birbirinden ayıran bir Furkan’dır. Bu kitap, bütün insanlığa hak ve adalet ölçülerini açıklayan bir beyan, takva sahipleri için de bir hidayettir. Bu kitabı bize tebliğ eden ve ahkâmını öğreten Peygamberimiz ise örneğimiz ve liderimizdir. Müslüman, Allah ile rabıtasını düzgün kuran kimsedir. Bu rabıtanın düzgün kurulması ancak, İslam ile mümkündür. İnsan ile düşüncesi, davranışları ve tercihleri arasındaki münasebet İslam ile değerlendirilmesi gereken bir konudur. Müminler, her türden davranış ve tercihlerini İslam ile ele alır, değerlendirir ve karara bağlar. Müslüman ölçme ve değerlendirmesini İslam ile yapmaz ise Allah Teâlâ ile arasında kuracağı rabıta sıkıntılı olur. İnsan fiziki hayatını Allah›a teslim ettiği gibi, sosyal hayatını da teslim etmek zorundadır. İnsan, Allah Teâlâ’ya, “Benim saçıma, kanıma, kalbime karışma” diyemez. Bunun için insan sosyal, siyasal, hukuki hayatını, her türlü insani ilişkilerini, Kur’an ve Sünnet ile düzene koyar. Bunun böyle olması gerekir. Günün birinde, olacak olan kıyamet koptuğu zaman, yer sarsıldıkça sarsılacak, dağlar parçalandıkça parçalanacak, toz duman olacaktır. Bu dünyada malına mülküne, unvanına, rütbesine, arabasına, uçağına, elindeki sahip olduğu imkânlarına güvenerek, kendini yükseklerde görerek Allah’a (C.C.) başkaldıranlar, o gün aşağıların aşağısına inecektir. Bu dünyada Allah›a iman eden ve rabıtasını İslam ile kuran insanlar da zirvede olacaklardır. İslam’ı yaşayan adamlar aziz olacak, nefsine esir olan inkârcı, münafık, fasık, facir adamlar ise zelil olacaktır.
SELAM
Selam barışa koşmaktır. Öncekiler ve sonrakiler mutlaka büyük toplanma yerinde toplanacak ve hayatın sahibine yaşanılan hayatın hesabını verecektir. O güne İslam ile kavuşanlar dışında hesabını düzgün verebilecek kimse olmayacaktır. İnsanlar karanlığı sevmezler. Yüzü kara olmayı da istemezler. Bu dünyada çok şımarık bir hayat yaşayanlar, gönüllerince yaşayanlar, imansızlığın zevkini çıkardığını zannedenler, bu haldeyken, cehennemde kapalı kapılar ardında, karanlık odalarda, zehirli dumanların kapkaranlık odaların harareti içerisinde kalmaları kadar korkunç bir şey olamaz. Ey Allah’ın dinini dünyası için zararlı görüp başka yollara sapanlar, bu tercihiniz sizin için karlı bir tercih olmayacaktır. Düşünün, bir kere değil, bin kere düşünün ve her şeyi yerli yerince yaratan Allah Teâlâ’nın ihsan ettiği bütün nimetleri düşünün ve kararınızı buna göre verin. Şöyle düşünün... Amerika’nın, Japon’un, İngiliz’in Fransız’ın; askeri uzmanları, siyasi uzmanları bir araya gelseler, İslam’dan üstün bir şeyi ortaya koyamazlar. Onlar ne kadar plan kurarlarsa kursunlar başarılı olamazlar. İslam selamettir, saadettir. İslam’sız saadet olmaz.
BAKINIZ
Gözümüzün bir sınırı var, aklımızın bir sının var, hayatımızın bir sınırı vardır. Biz kendimize bile sahip değiliz. Karnımız ağrıyor, bu ağrıyı dindiremiyoruz. Biz yarının ne getireceğini bilmiyoruz. Eğer bu dünyada izzete ve devlete, ahirette cennete kavuşmak istiyorsak, bunun tek çaresi Kur’an ve Sünnet yoludur. Her gün birilerinin çıkıp, birilerine veya batıdaki ağabeylerine yaranmak ve onlardan makam ve mevki elde etmek veya aferin alabilmek için Allah’ın kelamını ve ahkâmını ötelemesi sürekli yanılmalarına neden olacaktır. Batılı dostları gelip, “Arzu ettiğin dünyalığı, makam ve mevkii sana verebilir, sana yardımcı olabiliriz. Bunun karşılığında da senden dünyada ve Türkiye’de Milli Görüş çalışmalarını önleyici tedbirler almanı isteriz” diyebilirler. Bu teklifler karşısında nefsine yenik düşenler tarih yazamazlar ama eninde sonunda kendileri tarih olurlar.
İYİ İNSAN OLMAK
İyi insan olmak, herkesin iyiliğini ve saadetini istemek ve bu isteğin gerçekleşmesi için teşkilat halinde çalışmak ile olur. Bu, kulun bir imtihanıdır. İNSAN 2-3: “Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık. Şüphesiz biz ona yolu (İslam’ı) gösterdik. İster şükreden olsun ister nankör.” Şükreden bir kul olmak laf ile olmaz. İyi insan olmak, iman ve cihad ile elde edilecek bir şeydir. Bu ise hakkın tebliğ edilmesidir. Hakkın tebliğ edilmesinde muhatabımız istisnasız bütün insanlardır. Öyle ise görüşü ve görüntüsü ne olursa olsun, Milli Görüş davası herkese anlatılmalı, davet her kesime yapılmalıdır. NAHL 125: “Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin, yolundan sapanı en iyi bilendir ve O, hidayette olanı da en iyi bilendir.” Bu görev, Allah’ın rızasına koşmayı gaye edinenlerin yerine getirmesi gereken bir vecibedir. ALİ İMRAN 104: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten yasaklayan bir ümmet olsun. İşte kurtuluşa erenler onların ta kendisidir.” Böyle bir görevi yapanlardan olmak izzet ve aydınlık, bu görevi yapmada gevşeklik göstermek ise zillet ve karanlıktır. İslam’da bu görevin adına cihat denmektedir. Cihat: hakkı hâkim kılmak, temel insan hak ve hürriyetlerini sağlamak ve korumak ve her türlü zulüm ve sömürü düzenlerini ortadan kaldırmak için yapılacak hizmet ve faaliyetlerin tamamıdır. Batılıların kullandığı manada “harp” ve “savaş” gibi kelimeler cihadı ifade edemez. İslâm’da cihat bir teşkilat düzeniyle yapılmak zorundadır. Bu da bir karargâha bağlılık ve itaati gerekli kılmaktadır.
Teşkilat demek, yapılacak işlerin belirlendiği, her işe göre münasip görevlilerin tayin edildiği ve eğitildiği, emir-komuta disiplini ve sorumluluk düşüncesi içerisinde, herkesin görevini en iyi şekilde yerine getirdiği şuurlu topluluk demektir. Allah’ın rızası, teşkilat içindeki zahiri rütbe ve rağbete göre değil, üstlendiği görevi üstün bir gayret ve samimiyetle, canla başla yapmaya bağlıdır. Selam hidayete tabi olanlara…