Üstümüze Düşen Gölgeler

Abone Ol

Yaşam insanın kendi gizil güçlerini ortaya çıkarmasıyla

anlam kazanır. İnsan kendi gerçeklerini yaşayarak varlık âleminde yer

edinebilir. Var olan zenginliğimizi bir tarafa bırakıp ondan habersizce hep

başka birilerini, çok dışımızda olan başka birilerini öne çıkarmak, oldum olası

onları putlaştırmakla eş anlamlı saydım. Başka bir kimsenin yaptıklarının ve

başarılarının altına gizlenmek suretiyle kendi içindeki gizil güçleri, saklı

cevherleri, yetenekleri görmeyerek, onları körelterek insanın varabileceği bir

yer yok. İşte bu anlamda, mutluluk peşinde koşmakta olan inkârcıların, seculer

anlayış sahiplerinin, tüm ideoloji mensuplarının ve günü bilirlik yaşayarak

zevk ü sefa peşinde gidenlerin aslında elde edebilecekleri fazla bir şeyleri

yoktur. Çünkü içlerindeki en büyük cevher olan iman etmek, kabul etmek, itaat

etmek ve gerçek bir sevgi ile sevmek gerçeğinden fersah fersah

uzaklaşmışlardır.            

Üzerlerine sahte bir gölge düşmüştür. Kendi

gerçeklerinden ayrılmışlardır. Böyle bir durumda da sadece değer kaybına

uğramış silik bir kimlik, erozyondan geçmiş pısırık bir şahsiyet ortaya çıkar.

Hep bazı kimselerin yaptıklarını anlatmak ya da aynı şeyleri doğruluğuna

bakmadan tekrar ederek sürekli dinlemek insanın doğasına aykırıdır. Her insan

kendi üretkenlik tezgâhını kurmalıdır. Gerçek mutluluk ancak bu tezgâhta üretim

başladığı zaman elde edilir. Böyle olduğu zaman insan gerçek anlamda

özgürleşir. Kendini ortaya koyabilir. Sanatçı kimse de bu tezgâhı kurabilen

kimse demektir.

Bireyin özgürlüğü her şeyden önce gelir. Özgür olmayan

birey Rabbini tanıma, O na ibadet etme şansından bile mahrum kalabilir. Bazen

çok basit meselelerde bile kendi karar veremez. O yüzden özgürlük meselesi

gerçekten, ekmekten, sudan vb. meselelerden daha önemlidir. Sosyal, kültürel ve

ekonomik tüm ihtiyaçlardan daha önemlidir. O yüzden İslam her şeyden önce

bireyin özgürlüğünü önceleyerek köleliği ortadan kaldırmıştır. Özgürlük

düşüncesi insanın kendi gerçeklerinin ayırdına vararak üretkenliğini ortaya

koyduğu zaman doğup gelişir. Bu da başka insanların gölgesinden, başka

kültürlerin gölgesinden, başka güçlerin etkileme alanından çıkıp kendi

gerçeklerini yaşadığı zaman mümkün olur. Özgürlüğü bizim için mümkün kılan şey

içimizde. Doğuştan kazandığımız, içimizdeki gerçekleri; inanmak, itaat etmek,

yüce bir varlığı karşılıksız sevmek, zor anlarda sığınılacak bir dost sahibi

olmak, hatalarını affedecek, gizleyecek, tehlikelerden koruyacak bir Yaratıcıya

iman etmek gibi gerçekleri yaşadığımızda; ancak o zaman gerçek anlamda özgür

olabiliriz. Yani özümüz gürleşmiş olur. Başkasının gölgesi ve kölesi olmaktan

kurtulabiliriz. Yoksa insan kendi istemediği şeylerin, tutkuların, yanlışların,

saplantıların, alışkanlıkların, donuk bir düşüncesizliğin esiri olmayı kendisi

istemiş olur. Bu anlamda özgürlük kulluk bilinciyle eş anlamlıdır.

Günümüz insanı, bir fikir adamına, bir düşünceye

bağlanınca kendi yetenek ve faaliyet gücünü tamamen kaybediyor. Bir fikre

bağlanmak en azından bir fikir sahibi olmak demektir. En az faydası bir konuda

fikir yürütebilme yeteneğini geliştirmek demektir. Kendisi bir şeyler ortaya

koymakla yükümlü iken sorumluluğunu unutup gözünde büyüttüğü ve

karizmalaştırdığı kişi karşısında, ortada var olan şeylerde kendine de pay

çıkarmak aslında fikirsizleşmek demektir Oysaki yapılması gereken şey

ideolojiye bağlanmak ve izlemek değil, düşünceyi dondurmak değil, kendi de

üreterek, özellikle düşünce üreterek Yaratıcısı karşısındaki konumunu

düzeltmesidir. İzlenmesi ve takip edilmesi gereken şeyin Rabbinin gönderdiği

kutsal söylem olduğunu anlamasıdır. Bu anlamda var olan sorunların çözümüne

katkıda bulunmasıdır. Kendimiz bir şeyler ortaya koyabiliyor muyuz Erdem olan

budur. Esas olan ve güzel olan şey, kulluk bilinciyle hareket ederek kendi öz

irademize sahip olmaktır. Ancak o zaman uydu olmaktan çıkıp kendimiz

olabiliriz. Üstümüze düşen başka insanların gölgesinden kurtulup hakikatin

aydınlığına kavuşabiliriz. Kimleri tanırsak tanıyalım hiçbir faydası, hiçbir

ifadesi yoktur, Kimlerle eş ve arkadaş olursak olalım hiçbir anlamı, hiçbir ifadesi

yoktur. Önemli olan kendi gerçeklerimizi tanımamızdır. İçimizdeki saklı

hisleri, yitik güçleri, iman cevherini tanımamızdır. İşte bu konularda fikir

üretemiyorsak, emeğimiz yoksa, harcımız yoksa, gayretimiz yoksa; bu bahçede bir

ağaç olamazsak da, en azından bir çiçek olabiliriz diye düşünüp kendimizi

aldatmayalım.. Ancak üreterek katkı sağladığımızda belki de bir gülün dalındaki

bir gonca olabiliriz.

Ceberrut ve vahşi bir savaş anlamsız bir şekilde sürüp

gidiyor Yeryüzünde. Kavramlar savaşı, anlamlar savaşı, medeniyetler savaşı,

ekmek savaşı, insan olmanın savaşı, güzel olmanın savaşı, şair olmanın savaşı,

var olmanın savaşı, aç kalmamanın savaşı, susuz kalmamanın savaşı, biilaç

kalmamanın savaşı, çıplak kalmamanın savaşı, bir onur ve izzet savaşı, işgalden

kurtulmanın savaşı, yeryüzünü temizlemenin savaşı, haksızlıkları ortadan

kaldırmanın savaşı, en nihayetinde kulluk bilinciyle birlilikte yaşamanın

savaşı. Ama bütün bu savaşların en temelinde aslında anlam savaşı vardır.

Hayatın anlamı nedir İnsanın anlamı nedir Dinin anlamı nedir Dünyanın anlamı

nedir Bütün bunlar nasıl düzenlenmelidir. Yeryüzünde kimin dediği olmalıdır.

İşte bu yüzden her şeyin savaşımı verilmektedir. İnsanın görevi bütün bu

anlamsızlıkları ortadan kaldırıp hayatı gerçek anlamıyla buluşturmak olmalıdır.

İşte bu amaçla yapılan eylem sanattır. Buna sanatlı yaşamak denir. Sanatlı

konuşmak, sanatlı oturup kalkmak denir. İşte bu yüzden sanatın ve edebiyatın

önemi büyüktür. Sanatın gerçek görevi vahyin ışığıyla kalpleri ve karanlıkları

aydınlatmaktır. Üzerimize düşen cahiliye devrinin gölgelerini vahyin ışığıyla

kaldırıp dünyayı aydınlatmaktır. Hayatı berraklaştırmak, düşünceyi arı duru

hale getirip vahye uygun kılmaktır. Çünkü yaşam; git gide onursuz ve korkusuz

bir düzleme kayan insanlığa onur ve anlam kazandırmak, insanı yeniden şerefli

kılma savaşı olmalıdır.

Kendimizi batıl inanış sahibi kişi ve değerlerin,

tabuların, popüler kültürün ve çok yaygın fikirlerin gölgesinden çıkarıp

güneşin, vahyin ışığı ile kafamızın içindeki buzulları eritip özgür bir düşünce

erdemine varmalıyız. Gerçek sevgi ve özgür düşünce için kafa yormak, olaylara

eleştirel bir biçimde yaklaşmak zorundayız. Yoksa ne kendi gerçeklerimizi

yaşayabiliriz ne de hayatın anlamını kavrayabiliriz. Bu da en yalın biçimde

ancak hayatı gerçek anlamıyla yaşamakla, yani yaşamayı göze almakla mümkündür.

Okumak ve düşünmek insanlığın en güzel erdemi değil mi.

Aşkı şehvetten üstün kılma savaşı en büyük savaş değil mi