Ürdün İzlenimleri

Abone Ol

Geçtiğimiz günlerde Ürdün’de ülkenin genel gidişatını bir nebze de olsa ölçme fırsatı bulduk. Ürdün kaynayan Ortadoğu kazanında hâlâ bir şekilde istikrarını korumayı başaran ender ülkelerden biri. Tek başına bu bile ülkeyi etraflıca incelemeyi gerektiriyor aslında. Kuzeyinde Suriye ve Irak, Güneyinde Suudi Arabistan ve Batısında İsrail ile komşuyken çatışmalardan uzak durabilmek her baba yiğidin harcı gibi görünmüyor, ancak Ürdün sosyal hareketlerin tavan yaptığı bugünlerde tek bir muhalif sese bile ev sahipliği yapmıyor. Genel olarak Ürdün halkı halinden memnun olmasa da Ortadoğu şartlarında devam eden şiddetsiz gidişattan ise memnun bir görüntü içinde denilebilir. Ama stratejik konumuyla Ürdün ileride bölgenin çatışan tarafları tarafından kendi saflarına çekilmek istenebilir. Bu da Ürdün için zor bir tercih anlamına gelecektir.

Ürdün, Türkiye için ise hâlâ derdini anlatabileceği nadir ülkelerden. Her ne kadar Türkiye’ye karşı otoriter Körfez blok saflarında yer almayı tercih etse de Türkiye’den o kadar uzak durmaya çalışan bir ülke de değil. Dolayısıyla Türkiye için Ürdün, mevcut demografik yapısıyla halklar arası kamu diplomasisini uygulayabileceği en iyi örneklerden biri olabilir. Bu açıdan Türkiye görünürde ulus inşasını Nebatilere dayandırmak isteyen ve gizliden bir Büyük Ürdün Altın Çağı’na atıfla halkı bir arada tutmayı amaçlayan ama bunlarda çok da başarılı olamayan Ürdün’ü iyi çalışabilirse karşılıklı tecrübe alış-verişi üzerinden kendisine uzaklardan bir komşu edinebilir. Tabi buna diğer oyun bozucular müsaade ederlerse…

Avantajlar

Ürdün’ün her şeyden önce krallıkla yönetildiği unutulmamalıdır. Demokrasi hayranlarına göre bu durum belki otoriter bir mevcudiyetle birlikte eleştirilebilir. Ancak halkın Kral’a olan sevgisi ve inancını gördüğünüzde bu durumu Ürdün için bir avantaj olarak değerlendirmek zorunda kalıyorsunuz. Çünkü halk gücünü Kral’dan alıyor ve hiç kimse Ürdün’de boy boy sergilenen Kraliyet ailesinin fotoğraflarından rahatsız olmuyor. Hatta istikrarsızlık içerisinden sürünen birçok Arap ülkesine karşı Kral’ın ekonomiyi en iyi şekilde yönlendirdiğine inanılıyor. Kısaca zaten sevilen bir aileden gelen Kral’ın hiçbir meşruiyet sorununun olmadığı gözlemlenebiliyor. Jeopolitik önemini tartışma ihtiyacı duymadığımız Ürdün’ün İsrail’e komşu olup bundan sıkıntı duymayan tek ülke oluşu da ilginç. Çünkü olası bir Ürdün istikrarsızlığının İsrail’e yansıyabileceği ihtimali bile Batı dünyası için kabul edilemez. Dolayısıyla Ürdün her ihtimalde mevcut düzenini korumak zorundadır. Bu da Ürdün için önemli bir şansa karşılık geliyor. Bu sayede petrol gibi doğal kaynak yoksunluğunun ortaya çıkaramadığı rantiyer devlet politikaları uluslararası yardımlar sayesinde bir şekilde uygulanabiliyor.

Dezavantajlar

Ürdün’ün yukarıda da belirttiğimiz gibi doğal kaynaklara sahip olmaması, tarım ve sanayide de gelişememesi en büyük dezavantajlarından biri. Ancak sahip olduğu bu desteksiz duruşuna ek olarak, çatışma bölgelerinden aldığı göçler de aslında Ürdün zayıf noktasını oluşturuyor. En basitinden bugün Ürdün’de kendi vatandaşlarından daha fazla Filistinli mülteci yaşamakta. Hangi taksiye binseniz ya Batı Şerialı ya da Kudüslü. Önceleri Filistin’den gelen mültecilere vatandaşlık hakkı veriliyorsa da, artık bu hak bir hayalden başka bir şey değil. Dolayısıyla Filistinliler ülkenin en aşağı tabakasını oluşturur hale gelmişler. Ürdünlülerin şükretmesi gereken şey, tam da bu konuyla alakalı olarak Filistinlilerin herhangi bir bozucu talepte bulunmamalarıdır. Olası bir Filistinli talepkârlığı Ürdün’de her şeyi baştan ele almayı gerektirebilir. Nitekim Filistinli mülteciler konusunda tecrübe kazanan Ürdün yönetimi, Suriyeli mülteciler konusunda aynı hataya düşmeme konusunda oldukça kararlı görünüyor. Ürdün’ün oldukça uzak bölgelerine kurulan kamplar ve alınan güvenlik önlemleri, adeta mültecilerin alan hareketlerini sınırlamak amacıyla kurulmuş gibi. Dolayısıyla Ürdün mevcut gidişata zarar verecek her ihtimalden özenle kaçınıyor.

Türkiye Algısı

Peki, Ürdün’den bakılınca Türkiye nasıl görünüyor Bir kere klasik Türkiye’nin bölgede daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerektiği söylemi burada da karşımıza çıkıyor. Ancak burada halk ve yönetici elitler arasında bir kopukluğun olduğunu da eklemek gerekiyor. Halkta abartılı bir şekilde Erdoğan taraftarlığı olmasa da ilginç bir şekilde Türkiye’nin son dönem neo-liberal politikaları yakından takip ediliyor. Bazıları Türkiye tecrübesinden yararlanmak gerektiğini iddia ederken, bazıları da Türkiye’nin bu yeni politikalarının başına dert açtığını düşünüyor. Karar verici kesimler ise ilk bakışta her zaman Türkiye’nin yanındaymış gibi görünseler de, Sisi’ye karşı tutumları bile aslında bölgedeki ideolojik duruşlarını ele veriyor. Dolayısıyla Ürdün şuan politik arenada Türkiye’yle aynı cephede yer almıyor. Ama Ürdün’ün avantaj ve dezavantajları göz önünde bulundurularak belirli bir yöne sürüklemek çok zor değil. Önemli olan dinamikleri doğru okumak ve analiz kabiliyetiyle onlara istenilen ölçüde yön verebilmek.