Unumu eledim eleğimi asmadım

Abone Ol

Kaç yaşına kadar biçilmiş ömrümüz, bilemeyiz. İnsanın son tüketim tarihi yazmıyor üstünde. Yaşamın emekliliği yok. Son nefese kadar sorumluyuz hayattan. Aklımız yerindeyse, çocuk da değilsek aklımızdan geçenlerden dahi mesulüz. Okumanın, çalışmanın, üretmenin, ibadetin devamını sağlamakla yükümlüyüz hatta iki günün birbirine denk olmaması hususunda da ayrıca itina göstermeliyiz. “Ben okumadım evladım okusun, ben görmedim evladım görsün, bizden geçti o yaşasın” derken üç beş kez düşünmeliyiz. Sahiden bizden geçti mi yoksa geçmiş gibi davranmak işimize mi geliyor!

Çocukları terbiye edelim, onları doğru yönlendirelim diye kendi istikametimizi unutuyoruz. Neleri neleri ıslah ediyor insan; azgın ırmakları, yabanî hayvanları da kendini ıslah edemiyor. Her şeyi kendi minyatürü olan çocuğuna yüklemeye çabalıyor. Ona oku diyor kendi okumuyor, ona dinle diyor kendi dinlemiyor, ona koş diyor kendi yürümüyor... Hayatında yarım bıraktığı her şeyi evladına tamamlatmak istiyor. Ben öğretmen olacaktım, hafız olacaktım, dünyayı gezecektim, çok çalışıp zengin olacaktım... Kırkıma kadar yapamadım demek ki yapamayacağım buyur sen yap...

Oysa Peygamber Efendimiz tam 40 yaşında başladı yeni hayatına. Kırkından sonra yaptı tüm devrimleri. Kalktı ve uyardı önce. Lider oldu, öğretmen oldu, komutan oldu, göç etti, fetihler yaptı, cesur oldu hem ne cesur! Bizim “benden geçti” diye başlayan cümleler kurma lüksümüz yok bu sebeple.

Dünyayı değiştirmeye önce kendimizden başlamamız gerek.

Çocuklarımız ayak izlerimizi takip edeceklerdir zaten.

Unumuzu eleyeceğiz ama eleği asmayacağız.

Şef dediğin son tabağa kadar şeftir, insan son nefese kadar sorumlu. Elimizden geleni yaptık ve yine de işler istediğimiz gibi gitmediyse imtihan diyeceğiz. Çünkü bazen olmaz. Olmayanda da bir hayır ummak; işte tam bir kafa rahatlığı, sükûnet hali.

Fakat her şeyden önce yapmamız gereken elimizde olan hatta neredeyse bir uzvumuz haline gelen telefonları sakince yere bırakmamız ve yönümüzü televizyondan başka şeylere doğru dönmemiz olacak. Zaman kendimizde aksın istiyorsak malayani şeyler için önce kendimizi terbiye edecek sonra minyatürlerimizi bu yönde teşvik edeceğiz. Beraber yapılacak onca güzel şey, gidilecek onca yol, okunacak onca kitap, anlatılacak hikâye, edilecek muhabbet, yapılacak münazara var.

“Ee daha daha nasılsınız?” diye bir cümleyle başlamalı şimdi. Devamı muhakkak gelecektir.