Un çuvalındaki merhamet
Yanına oğlunu almış, dolanıyordu. Herkesin uykuya daldığı
bir geceydi. Karanlıktı. Vicdan kapılarını sonuna kadar açan o düşüncenin,
gözlerinden uykuyu alıp götürdüğü bir geceydi. Yürüyor, yürüyor, yürüyordu. Dertli
yürekleri aramaya, sinelerdeki acıları çıkarmaya adamıştı kendini. Neredeyse
her gece yapardı bunu. Çünkü biliyordu ki, dertler hep geceyi beklerdi. Acılar
hep gecenin karanlık örtüsüyle beraber bürünürdü insanın üzerine. Ve yalnızlık,
sinsi bir düşman gibi sarardı kalpleri, yorgandan önce...
Yürüye yürüye şehrin dışına çıkmıştı. Artık geri dön
dese de bir ses, hâlâ tamam olmayan bir şey vardı sanki. Onu çağıran birileri
vardı. Başını yastığına bir nebze olsun rahat koyabilmek için, o sesi bulana kadar
yürümeliydi. Bu düşüncelerle Harra yakınlarına varmıştı. Karanlığı delip geçen
bazı sesler duydu. Bunlar, duymaya hiç dayanamadığı çocuk ağlamalarıydı.
Vicdanında yankılanan bu iniltileri takip etmeye başladı
ve seslerin bir çadırdan geldiğini gördü. Çadırın dışında bir kadın, kazanda
bir şeyler kaynatıyordu. Kadından yaklaşmak için izin istedi. Yaklaştıkça çocuk
sesleri kulağına ve kalbine daha çok doluyordu. Daha fazla dayamadı ve sordu:
Ey kadın, bu çocuklar neden ağlıyor Sadece çocuklar mı, kadın da ağlıyordu.
Hem de öylesine içten, öylesine acı dolu. Az sonra anlayacaktı ki bu gözyaşları
acizlik, çaresizlik, sitem ve öfkeyle akıyordu göz pınarlarından. Kadın,
yabancı bir erkekten kendini gizlemeye çalışarak ama başka çaresi kalmadığı
içinde konuşmak zorunda olduğunu bilerek, kısık ve ürkek bir sesle cevap verdi:
Çocuklarım günlerdir aç, onlara verecek bir lokma yok elimde. Ben de bu
tencere de taş kaynatarak onları oyalıyorum Kadın ağlıyor, çocuklar ağlıyor,
Harra ağlıyordu. O taş, yüreğine saplanmıştı sanki Ömer in. Öylesine acıtmıştı
ki, yerinde duramaz hale gelmişti. Ama bitmemişti kadının söyleyecekleri. Öyle
bir nokta koydu ki cümlesine, bir daha konuşamadı ne kendisi ne oğlu tek bir
kelime; Bizimle Ömer arasında Allah var! Kadın bilmiyordu karşısında duranın
Allah a şikâyet ettiği adam olduğunu. Bilse de hiçbir şey değişmezdi Ömer in
gözünde.
Kalbini yığılıp kaldığı yerden zorla toparladı ve gecenin
karanlığına, ilerlemiş vakte, uykusuzluğuna inat hızla uzaklaştı oradan. Hem
tevbe ediyor, hem ağlıyor, hem koşuyordu. Yüreği yanmıştı bir kere, duramazdı
yerinde. Oğlu arkasından yetişmeye çalışıyordu ama nafile.
Koşa koşa Medine ye vardı. Bir çuval unu yüklendi sırtına
ve hiç durmadan yine koşmaya başladı. Oğlu yalvardı Ne olur ver ben taşıyayım
diye, vermedi. Vermezdi. Şikâyet edilen kendisiyken, yanan onun yüreğiyken
nasıl versindi Artık çocuk seslerini değil, kendi sesini takip ediyordu. Nil
kenarında bir kurt kapsa koyunu, İlahi Adalet Ömer den sorar onu nidaları
yankılanıyordu içinde. Yorgun düşmüştü sırtındaki yükle yürümekten. Ama
vicdanındaki yükten daha ağır değildi. Az önce yerin dibine geçtiği çadıra
gelmişti yine. Kadından müsaade istedi ve oturdu kazanın başına. Öfke doluydu
kendine. Bütün hiddetini kendine yöneltmişti. Onun halifeliğini yaptığı bir
memlekette aç olan insanlar vardı, açlıktan ağlayan bebekler vardı. Bu onun
gibi adalet timsali bir liderin kabul edebileceği bir şey değildi. Ve kendi
elleriyle kararak unu suya, bulamaçlarını pişirdi, doyurdu karınlarını. Hâlâ bilmiyorlardı
onun Ömer olduğunu ama Rabbi biliyordu.
On dört asır geçmiş olmasına rağmen, biz biliyoruz.
Sırtında un taşıyan oydu. Geceleri devriye gezen oydu. Makamının büyüklüğüyle
kibre kapılmayıp çalışan, bazen dul bir kadına su taşıyan, bazen devlete ait
kaçan bir deveyi kovalayan, bazen mescitte çıplak yerde yatan oydu.
Peki ya sen, ey Ömerî Adalet neredesin Neredesin ey
Halifeî Merhamet Nereye saklandınız Bizim çağımızda neden iz yok sizden
Burada, benim şehrimde, tek göz harabe evlerinde, altı aylık çocuklarını fare
ısırdığı için, yağmur ve tipi altında otobüs durağına sığınan, tekerlekli
sandalyedeki babanın acısını kim hissedecek yüreğinde Kim onlara yardım
taşıyacak sırtında Bir başka diyarda, açlıktan kedi eti yediği için zehirlenen
insanların çaresizliğini kim giderecek Kim çare olacak onlara Kim derman
olacak
Ey yöneticilerimiz! Yeri geldiğinde ayet ve hadislerle
konuşmalarını süsleyenler, evet sizler! Siz hani söz vermiştiniz bize sahip
çıkacağınıza Size emanet değil miyiz biz Siz bizim seçtiğimiz halifemiz
iseniz, hep yanımızda olmalı değil miydiniz Oysa sizin halkınızı yiyip
bitiriyor bu kapitalist düzen. Yardım diyecek kadar bile mecali kalmadı
insanların. Beton duvarlar içinde gözyaşları görünmüyor değil mi Çocuk
iniltileri duyulmuyor! Açlıktan ölen çocukların, bebeklerin hesabını kim
soracak Tepemize tüneyen akbabalara haddini kim bildirecek
Bir müslüman etrafındaki kırk haneden sorumludur. Ve
komşusu açken tok yatamaz hiç kimse. Yasaklamış bunu bize Allah Rasulü. Aç
mıdır, hasta mıdır, bir derdi, sıkıntısı var mıdır; hep takipte olmak
zorundayız. Bir yönetici ise, ülkesindeki herkesten sorumludur ve onun yapması
gerekenler ve yapabileceği şeyler, çok daha büyük, çok daha kapsamlıdır.
Ya Rabbi, üzerindeki külleri temizleyiver Sen, körelmiş
vicdanlarımızın. Mazlumların sinelerindeki acılarını görebilecek yürekler ver
bizlere. Ya İlahi, bir derman gönder Sen, inleyen müminlere; bir yardımcı, bir
halife gönder. Ama Ömer in gibi olsun, Muhammed(s.a.v.) in gibi olsun. Öyle bir
halife olsun ki, sığmasın kendi topraklarına, dünyayı sarsın merhametiyle
ecdadımız gibi. Öyle bir lider olsun ki, Ebu Hureyre valiliğini yaptığı
memleketten geri döndüğü zaman, ayağındaki yeni çarığı görünce hesap sormuştu
ya halife Sen giderken ayağında bunlar yoktu diye, işte öyle sorsun hesabını
yolsuzlukların, çalıp çırpmaların. Ve dünyanın efendilerine, köle düzeninin
sahiplerine hesap sorsun. Bütün dünyada ezilen, sömürülen mazlumların hesabını.
Yaşadığı toprağın altında hazineler yatarken, içecek bir yudum su bulamayan
sömürge devletlerin hesabını. Ardında bir akbabanın ölümünü beklediği kara
tenli o çocuğun hesabını...
Açım diyen mazlumlara, dünyanın neresinde olursa olsun,
dili, dini, ırkı ne olursa olsun, sadece insan olduğu için ve kendisine emanet
olduğu için, sırtında erzak taşıyacak bir halife gönder ya Rabbi!
MERYEM NİDA