Ümmete Operasyon

Abone Ol

Müslümanların eşyayı isimlendirme ve gelişen olayları, Kur’an ve sünnet ekseninde tanımlamaları inançları gereği bir zorunluluktur. Çünkü kitap ve Peygamberin (S.A.V.) gönderiliş gayesi budur. Ancak Müslümanların bu gözlükle dünyaya bakmalarında sorun yaşanmaktadır. Küresel egemen/müşrikler hayata, tarihe ve geleceğe nasıl bakıyorsa o şekilde bir yaklaşımın söz konusu olduğu görülmektedir.

Kuşkusuz bu büyük bir problemdir. Lakin aksi mümkün müdür, değil. Çünkü güç oyunu bozar ve eşyanın doğası gereği, eşya güce göre şekil alır. Güç doğası gereği; karar verir, uygular ve yönetir.

İslam, insan ve toplulukları özelde üç kısımda isimlendirir; Mümin, Münafık ve Kâfir. Bunun dışında kâfirleri, Müşrik ve Ehli Kitap diye iki kategoriye daha ayırır. Kur’an’ın bu yaklaşımı Müslümanların durması gereken yeri belirlemesi ve tebliğin çerçevesini çizmesi açısından çok önem arz etmektedir.

Ancak egemen/kâfir güçler insanı ve toplumları kendi bakış açılarından bir tasnife tabi tutarak, İslam’ın kullandığı dili bilinçli bir şekilde yok ettiler. Onların kullandığı dil çok çeşitli olmakla beraber genelde; demokrasi/demokrat/sosyal demokrat, sosyalizm/sosyalist, liberalizm/liberal, kapitalizm/kapitalist, laik, seküler gibi. Küresel egemenlerin kullandığı dili ne yazık ki İslam coğrafyası da kullanmaktadır.

Hâlbuki kullanılan dil ve kavramların hukuki bir karşılığı vardır. Küresel egemenlerin kullandığı bu tanımlama dili; İslami dilin kaynaklarında yer almaz. Allah (C.C.) kendine iman ve itaat edenleri ancak Müslüman olarak tanımlamaktadır. Dolayısıyla bu tarz yaklaşım gerek Müslümanlar arası, gerekse diğerleri ile ilişkilerde ciddi sıkıntılara neden olmaktadır.

Küresel/müşrik egemenlerin bu yaklaşımı sıradan bir davranış biçimi değildir. İslam hukukunun eşyayı tanımlama algısına yönelik bir operasyondur. Müslümanların bu algı biçimini değiştiren ve tahrif eden müşrik güçler; kendilerine ait olan kavramlar ve kullandıkları dil eşliğinde İslam coğrafyasını dizayn etmekte ve yaşam biçimini belirlemektedirler.

Son yüzyılda moda olan ve patenti kendilerine ait olan demokrasi kavramı etrafında; kendilerine itaat etmeyen halklara karşı savaş açarak ya da işgal ederek; yeraltı ve yerüstü kaynaklarını kontrol altında tutmaktadırlar. Böylece ürettikleri soyut veya somut her şeye tüketim alanı açmaktadırlar. Egemen/müşrik sistemlerin kurucuları altın kâsede sundukları felsefe ve sistemleri; endirekt anlamda İslam’a ve Müslümanlara yönelik diğer bir ifadeyle ümmete yönelik en ciddi ve tehlikeli bir operasyondur. Tarihte eşine rastlanmayan bu halin, Haçlı ve Moğol saldırılarından daha kalıcı sorunlar doğurduğu bir gerçektir.

Afganistan, Irak ve Suriye fiili işgal operasyonunun uygulandığı coğrafyalardan bazılarıdır. Zihinsel işgalin yürütüldüğü ve eyalet haline getirilen; inançları, örf, adet ve gelenekleri ellerinden alınan ülkeler ise sayılamayacak kadar çoktur.

Müslümanların gerek kendi aralarındaki mezhebi, etnik ve toprak çatışmalarını sona erdirmeleri, gerekse küresel müşrik güçlerin saldırılarını durdurmaları için; kendi medeniyet dili ve kodlarına dönmeleri kaçınılmazdır.