Uçurtması Tele Takılan Çocuk

Abone Ol

Uçurtmayı babası gazete kâğıdından yapmıştı… Fakat çocuk için bunun hiçbir önemi yoktu. O oyun araçları içinde en fazla uçurtmaya düşkündü ve uçurtması ile göklere açılacağı anı heyecanla beklemişti. Uzunca bir kuyruğu ve rüzgâra dayanıklı bir ipi vardı uçurtmanın…

Dedesi çocuğa kendini kötü hissettiğinde başını gökyüzüne çevirip dua etmesini tavsiye ederdi. Çocuk bunu hep yapardı ve mavi rengin rahatlatıcı özelliği olduğuna inanırdı. Uçurtmanın tıpkı kuşlar gibi göklerin maviliklerinden mutluluk devşirdiğini düşünür ve yakınlık hissederdi.

Aylardan Kasım’dı… Çocuk uçurtmayı aldı ve kiraz bahçesine doğru koşturdu. Bir taşın üzerine çıktı ve elindeki uçurtmayı gökyüzüne doğru savurdu. Uçurtma önce sendeledi sonra rüzgârla buluşup yükseldikçe yükseldi. Çocuğun yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi, neşesi uçurtmanın kanatları ile birlikte göklere doğru yükseldi. Çocuk kendini çok güçlü hissetti, özgürlüğün bu olduğuna inandı ve başını yukarı kaldırıp kuşlara el salladı.

Ayakları toprağa değiyordu çocuğun gözleri ise göklerin derinliklerindeydi. Babanın gazete parçalarından yaptığı uçurtmayı bütün dünyanın izlediğini düşünüyor ve başını keyifle çeviriyordu. Toprak kan kokuyordu o yüzden çocuğun neşesini paylaşmak denizden esen rüzgâra düşmüştü.

Çocuk gözlerini gökyüzüne çevirmiş yalpalayarak yol alan uçurtmayı seyrediyordu. Ayakları toprağa değiyordu çocuğun neşesi ise göklerde uçurtma ile birlikte yol alıyordu. Dedesi ona toprağın oğlu diye hitap etse o kendini göklerde, uçurtmanın kanatlarında hissediyordu.

Çocuk iki saattir başını gökyüzüne çevirmiş uçurtmayı izliyordu. Gözlerinin içi parlıyordu çocuğun… İhtiras sahibi değildi o yüzden küçük şeylerle mutlu olabiliyordu. Kendini iyi hissedebilmesi için pahalı oyuncaklara, markalı giysilere, renkli ortamlara ihtiyacı yoktu. Uçurtmanın kuyruğuna dokunmak kadar kolaydı onu neşelendirmek. Başına sevgi ile dokunan bir el, bir söz, bir bakış, küçük bir jest ile değişiyordu rengi çocuğun…

Öğleye doğru beklenmedik bir şey olmuş, şehir şiddetli bir fırtına ile sarsılmış ve çocuğun uçurtması bir elektrik direğine takılı kalmıştı. Çocuk yenilgiye uğramış bir pehlivan gibi toprağa yapışmış ağlıyordu. Çocuk bütün servetini, bütün oyuncaklarını, bütün arkadaşlarını kaybetmiş gibiydi, ayakları toprağa değiyordu ama gözleri gökyüzündeydi. Sanki bir kuş gelip yaralı uçurtmayı alıp gidecekti. Sanki rüzgârın gözü vardı uçurtmada. Sanki yağmur kezzap olup eritecekti uçurtmayı. Çocuk bütün dünyanın uçurtmaya sahip olabilmek için harekete geçtiğini sanıyordu. Kendisi için kıymetli olan şey herkes için kıymetli olabilirdi.

Uçurtmanın kuyruğu kopmuştu ve her şey tersine dönmüştü. Baba çocuğun sesini duydu ve yanına gelip başına dokundu “üzülme yeniden yaparız” dedi. Ama babanın yapacağı uçurtma bu uçurtma olmayacaktı çocuk bunu biliyordu o yüzden başını yukarı kaldırdı ve bir süre daha parçalanan uçurtmaya baktı sonra elindeki ipi bırakıp baba ile birlikte evine döndü…