Yine eskiler canlandı gözümde. Özlemek için geride bir iz
bırakmak lazım değil mi zaten. Gelmeyen zamanda özlenir biliyorum. Geçmiş
zamanı anmak işime geliyor. Yarının korkağıyım biraz. İşte itiraf ettim
Öğrenmek eylemi doğduğumuzda başlayıp son nefesimi
verene kadar devam eden bir fiil! Tarih coğrafya öğrenme değil kastım. Bizi biz
yapan bilgi ve fikrin bizde yavaş yavaş nasıl oluşmaya başladığına dertlendim
şu sıralar. Küçükken taklit ederek başladığımız öğrenme şekli ne zamana kadar
devam eder diye aforizmal çılgınlıklar yaptık arkadaşlarla. 15 yaşında beynin
gelişimi durduğuna göre (bilim adamları bizi kandırmıyorsa eğer) çocukluk
dediğimiz dönemin önemi biraz daha öne çıkıyor. Psikologların sorunları anlamak
için çocukluğumuza inmesinin nedenini müşahede etmiş oldum. Hal böyle olunca
bugünün hâkim gücü diye bize pazarlanan güçlere, sırf adı öyle kondu diye iman
edişimizin kodlarını aradım çocukluğumda. Hayatımızı ve geleceğimizi tasnif
eden bir oyun buldum. Tanıdık gelecektir size de. Mahallede yaptığınız
maçlarını hatırlıyor musunuz Ya kurallarını Karşılaştıralım mı
Üç korner bir penaltı: Topu oyunda
tutmak için konmuş bir kural. Bırakın topu taca atmayı,
kolay olsun diye kornere bile atmadan önce bir kez daha düşünmenizi sağlıyor.
Bu yüzden belki en son seksen kuşağını alırsanız bu kuşak topu sürekli oyunda
tutmaya çalışır. Kolayını sevmezler.
Üst direk kalecinin boyuna göre belirlenir: Adalet
anlayışı ile o zaman tanışmışız demek ki. (kısa boyluları kaleci yapmak avantaj
olarak döner miydi ki ) Tartışmalı bir gol olduğunda bile maçı bitirmemiz
gerekmemişti hiç. Aleyhimizde bile bir karar çıksa bizi oyuna daha çok bağlardı,
koparmazdı. Bu yüzden çaldığımız bütün kapılar yüzümüze kapansa da yılmadan
yenisini çalmaya çalışırız. Haksızlığa uğradığımızda köşemizde dert büyütmek
yerine oyuna asılmaya devam ederiz. Vazgeçmeyenleriz biz. Bu yüzden yeni bir
dünyayı kurmak için öncel kriterdir vazgeçmeyenler!
Abanmak, pis burun vurmak yok: İnsan gibi oynanırdı yani.
Sertleşmesine izin verilmezdi oyunun. Kimsenin canı yansın istenmezdi. Sadece
kendi takımımız değil, aynı mahalleyi paylaştığımız karşı takım bile bizdendir.
Aynı gemide olduğumuzu, maç bitince gazozu beraber içeceğimizi, bahçe
duvarlarına oturup uzayan sohbetler edeceğimiz bilirdik. Kavga etsek bile
babalarımız karşı karşıya gelmezdi. Düştüğümüz yerden kalkmayı kendimiz
öğrendik biz. Bugün bile başkası tutsun da kaldırsın diye beklemeyiz hiç.
Düşmek korkutmaz bizi! Biliriz ayağa kalkmayı
Takımı topun sahibi kurar: Kapitalizmin ağır yükü ile o
zaman tanışmışız. Takım kurmasına izin vermişiz belki. Belki en iyi oyuncuyu
almasına müsaade etmişiz. Fakat bunun maç sonucuna yansımasına asla razı
olmamışız. Asılmışız maça. Topun sahibinin gönlüne göre oynamamışız yani.
Sonradan edinilmiş hakların, doğuştan verilen evrensel haklara galip gelmesine
o zaman bile izin vermemişiz. Bugün mü vereceğiz
Arabanın altına top kaçsa kimse kenardan bakmaz herkes
yatardı arabanın altına. Bir başkasından beklemezdik hareketi. Hem kaleci hem
oyuncu diye bir uygulama vardı mesela. Defans anlayışımız pek gelişmemişti
belki. Hücuma yönelikti bütün stratejimiz. Saldıran kazanırdı o zamanlar. Şimdi
bile devam ediyor o alışkanlığımız. Gol yemek üzmez bizi. Atamamak
sinirlendirir! Savunma işi suç işleyenlere matuftur. Haklı olanın savunmaya
ihtiyacı mı olur. Maç sonunda kaç gol yediğin değildir önemli olan. Dokuz yesen
de on attıysan galipsin işte.
Birde her sokakta topun kaçmaması gereken o korkutucu
bahçe olmasa (vardı değil mi sizin sokakta da )
Oyunlar güzeldi. Mahalle öğretti bize hayatı. Tüm oyunlar
Akşam Ezanına kadar sürerdi. Ezan okununca dağılmamız gerektiğini bilirdik.
Hava karardıktan sonra sokakta olmak lükstü. Bazen izin verirdi evdekiler.
Balkonun bakış açısından uzaklaşmazdık. Bir sokak lambası altında birbirimize
filmler anlatırdık. Finaline geldiğimizde kendimiz devam ettirirdik. Herkes
katkı sağlardı. Kolektif hayaller kurardık anlayacağınız. Bize neyi hayal
etmemiz gerektiğini başkası söylemezdi. Ya da önümüze konanı tabldot kabul
etmezdik.
O oyunları özlüyorum. Sitede büyüyen nesiller için
üzülmem biraz da bu yüzden. Bilgiye bir anda ve kontrolsüz ulaşan bir çocuk
akıl süzgecini kullanmadan, kaybetmeden, düşüp dizini kanatmadan, bir arabanın
altına yatıp top almadan; akıllı telefonla keşfettiği sokak, konsoldan münhasır
yaptığı maç, herkesin konuştuğu bu yüzden takip ettiği gündemle geçirirse
yaşını on beşin üstüne üzülmekte haklı değil miyim Gençlere kızmıyorum ben.
Kimi olayların sebebi olarak gösterilmelerine kızıyorum. Gösterenlere
kızıyorum. Elimizde büyüyen bu gençler hiçbir şeyin sebebi olamaz. Onlar olsa
olsa sonuçtur. Suç mu O bizim!
İyi nostalji yaptık ama itiraf edin.. Şimdi koca dünyayı
oyun alanı yapmışlara da bir çift lafımız olsun değil mi Oyun kurucuların en
hayırlısı her şeyi yoktan var eden Rabbimizdir. Bu bilgi referans noktamız
olsun. Kapital ve emperyal oyun kuruculara gelince; sizin için akşam ezanı
vakti geliyor. O vakit sizin oyununuz bitmeyecek, biz bitireceğiz. Çünkü biz
vazgeçmeyenlerle yeni bir dünya kuracağız!
Bu notta önsöz olsun !
Kalbinizin sahibine emanet olun (kapitalist ve
emperyalistler hariç)
Eyvallah!!!