Ankara-Bağdat-Erbil üçgenindeki kriz, önümüzdeki süreçte çok
daha farklı boyutlara doğru yöneleceğinin güçlü sinyallerini vermeye devam
ediyor. Bu bağlamda Irak’ın gündeminden düşmeyen bombalı eylemlerin kuzeye
doğru kaymaya başlaması ve mevcut gidişat çerçevesinde de yoğunluk
kazanacağının anlaşılması, bizleri bir kez daha yakın çevremize yöneltmiş
vaziyette.
Tuzhurmatu, bu kapsamda bölgede “Ankara-Erbil-Bağdat”
hattında yaşanan krizde sürpriz olmayan “patlatmalar” serisinin son örneği
olarak karşımıza çıkıyor. Bu ilçenin sadece son bir ay içerisinde, 17 Aralık
2012’den bu yana değişik bombalı eylemlere maruz kalması; seçilen adresin,
verilmek istenilen çok boyutlu mesajlar itibarıyla taşıdığı somut ve sembolik
önemi bir kez daha ortaya koyuyor.
Nitekim, Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile Irak Kürt Bölgesel
Yönetimi Başkanı Barzani’nin Davos’ta bir araya geldiği gün, 23 Ocak’ta Irak’ın
Selahaddin kentine bağlı olan bu ilçede Türkmenlere (daha doğru bir ifadeyle
Irak Türklerine) yönelik gerçekleştirilen intihar saldırısı, her şey bir
kenara, zamanlamasıyla bile dikkat çekici bir olay. Özellikle de Davos’taki ana
gündemi PKK ve Kerkük petrollerinin oluşturduğu bir ortamda.
Bir diğer ifadeyle, bu saldırı ilk etapta Türkiye’nin
küresel-bölgesel bazlı bir takım arayışlarına, çıkışlarına, projelerine bir
tepki-cevap olması itibarıyla ön plana çıkıyor. Eksik Misak-ı Milli sınırları
içine hapsedilmeye çalışılan Türkiye, bir kez daha bundan/buralardan
kaynaklanan sorun alanları üzerinden suni bir gündem ile meşgul edilmeye
çalışılıyor ve adeta kendisine “haddini bil” mesajı verilmeye çalışılıyor.
Dolayısıyla sorun Irak’ın bir iç meselesi olmaktan öte, aynı
zamanda, yeni paylaşım-dizayn sürecinde bölge Türkleri, Türkiye’nin yeni dönem
dış politikası ve bu çerçevede kendi içindekileri de kapsamak üzere, icraya
koyduğu “Yeni Kürt Politikası” boyutuyla bir Ankara meselesi de...
Tuzhurmatu, işte tam da bu noktada bölgedeki karışık
denklemde sahip olduğu stratejik konumu itibarıyla tüm unsurlar açısından
fazlasıyla kilit öneme sahip, vazgeçilemeyecek bir adres. Bir diğer ifadeyle,
söz konusu ilçe Bağdat ve Erbil arasındaki krizin yeni çatışma alanlarından
biri olduğu kadar, bu çatışmada özellikle Bağdat’ın Irak Türkleri nezdinde
elini kuvvetlendiren bölgeye yönelik “Kürt iştahı” boyutu itibarıyla da oldukça
önemli. Nitekim, ITKYD Başkanı Mehmet Tütüncü’nün bu husustaki şu ifadeleri,
özellikle bundan sonraki süreç açısından göz ardı edilmemesi gereken hususları
içeriyor: “Nüfusunun tamamı Şii Türkmen olan Tuzhurmatu’da da, Kerkük ve
Telafer’de olduğu gibi, 2003 yılından bu yana yoğun bir şekilde Kürt göçü
yaşanıyor. Türkmenlerin ağırlıkta olduğu, Türkmeneli kentlerinde demografik
yapı değiştirilmek isteniyordu. Tuzhurmatu da, KDP ve KYB’nin planları
açısından son derece kritik bir yerde. Bağdat ile Kerkük ve Bağdat ile
Selahattin arasında bir kesişim noktası. Ayrıca gerek petrol gerekse diğer
yeraltı kaynakları açısından zengin bir bölge.”
Bu ifadeleri biraz daha açmak gerekirse, son saldırı gerek
hedefleri gerekse de bundan sonraki süreçteki olası seyri itibarıyla şu
manalara geliyor: 1. Irak’ın kuzeyi, zannedildiği gibi güvenli değildir,
dolayısıyla bölgede Irak Türkleri ve Kürtleri başta olmak üzere, tüm etnik
gruplar tehlikededir; 2. Bağdat’taki merkezi yönetim güçlendikçe, bu
istikrarsızlık daha da artacaktır; 3. Bölgede Bağdat-Erbil hattındaki krizde,
hesaplaşmada Irak Türkleri taraf olmaya zorlanmakta ya da en azından iyice
pasifize edilmek istenilmektedir; 4. Kerkük’teki statü sorununun
belirlenmesinde önemli güzergâhlardan birisi olan Türk ilçesi Tuzhurmatu da,
Kerkük’te oynanan oyunda olduğu üzere, “Kürtleştirilmek” istenilmektedir; 5. Bu
bağlamda Irak Türkleri yıldırılmak istenilmekte ve başta lider kadrosu olmak
üzere, önde gelen aydınlar vb. isimler hedef alınmaktadır; 6. Daha somut bir
ifadeyle, Yeni Ortadoğu Projesi’nde başta Irak merkezli olmak üzere, Türk yakın
çevresinde yaratılmaya çalışılan “Sünni-Şii-Kürt” denklemi iyice oturtulmaya
çalışılmakta ve burada bölge Türklüğü tamamen yok edilmeye çalışılmaktadır; 6.
Bu kapsamda, Türkiye’nin bölgedeki en güçlü zeminini oluşturan bölge
Türklüğüyle ilişkileri hedef alınmakta ve Ankara ile aralarına bariyer çekilmek
istenilmektedir.
Bu son husus, bir anlamda bölgede Türkiye’nin varlığına da
ciddi bir darbe demektir, özellikle de Osmanlı’nın bölge siyasetini ve burada
Irak Türklerinin ne anlama geldiğini bilenler açısından...
Dolayısıyla, Tuzhurmatu üzerinden verilen mesajlar çok
boyutlu, derin olmakla birlikte, Türkiye’yi ve bölge Türklüğünü hedef alan
sinsi gündemiyle de dikkatlerden kaçmamalıdır. Bu noktada Ankara’nın Irak
Türklerine yönelik mevcut duruşunu tekrar gözden geçirmesinde ve bölgedeki zeminini
korumaya yönelik adımlar atmasında fayda mülahaza edilmektedir. Bunu yaparken
de, artık “Irak Türkmenleri” değil, “Irak Türkleri” demeye başlaması bile başlı
başına bir gelişme olarak telakki edilecektir.