Vazgeçemediğimiz tutkularımızın esiri oluruz çoğu zaman.
Öyle ki vazgeçmek yerine göre belki bir kurtuluş belki de bir hüsran olur.
Tutkular bizi çıkmaza sürüklediği zaman pişmanlık duyarız. Pişmanlıkları
yaşamamak için bırakmanın, vazgeçmenin işte o anda yapılması gerektiğinin ne
kadar da gerekli olduğunu anlarız. Ancak bazen de vazgeçmenin en çıkar yol
olduğunu da düşünmek durumundayız. Fakat her ne hâl içinde olursa olsun
öncelikle bir yerde kalmak veya gitmenin, bir şeyi yapmak veya o fikirden
vazgeçmenin hesabını iyi yapmalıdır insan. Çünkü bazen vazgeçmekle zayıf veya
ehil olmayanlara da fırsat tanımış oluruz. Bu bakımdan vereceğimiz kararın
sonuçları da düşünülerek ehven ve şere dikkat edilmelidir. Bazı insanlar vardır
ki fırsat düşkünüdürler. Aç gözlüler gibi kısa da olsa boşluktan istifade
etmeye kalkarlar. Tabiat hiçbir boşluk kabul etmez demişler. Hatalarınız veya
yanlışlarınız başkalarına çıkar sağlayabilir. Bunun farkında olsak da olmasak
da, bu durum ister bilinçli ister gayri ihtiyari olarak vuku bulmuş olsun.
Malum olduğu üzere küçük ilçelerde ve bazı illerde otobüs
veya dolmuşlarda bayanların yanına erkekler oturmazlar. Şehirlerarası
yolculuklarda da durum aynıdır. Pek tabii olarak öyle de olması icap eder.
Kadınlara bir saygının gereği ve örfi bir durum olarak da böyle anlayışlar vardır.
Henüz daha memur iken bir gün otobüsle kısa bir yere gidiyordum. Otobüs hınca
hınç doluydu. Hükümet binasında çalışan bir bayan memur bana yanına oturmamı
işaret etti. Oldum olası mecbur kalmadıkça bir bayanın yanına oturmaktan imtina
ederim. Bu gibi durumlar kadına bir saygısızlık telakki edilmemelidir. Bilakis;
namus ve namahrem kavram ve ilkelerince düşünülmelidir. Hayatımızda İslami bir
yaşamı düşünmek ve görmek mecburiyetindeyiz. O kalabalıkta ben oturmayıp ayakta
gitmeyi tercih ettim. Bu sırada kaba saba ahlâk yoksunu bir kılıksız bir memur
bayanın yanına kendini atıverdi. Kadın memurun da düşündüğü bu gibi şeyler
olmalıydı kanaatimce. Kadın bir yanına oturan lüzumsuz biri olarak gördüğü o
adama bir de bana baktı. Bu bakışlarda bir sitem hissettim ama yapacak bir şey
de yoktu. Demem o ki her şey elinizde olmuyor. İyi niyetle yaklaşmak
istiyorsunuz ancak her insan da sizin gibi veya sizin düşündüğünüz gibi bir
davranış sergilemiyor.
Bizim bazı hareketlerimizi kısıtlayan, durduran
tutkularımızın da esiri oluyoruz. Bazen bir şeyi yapmak istesek de o şeyi
yapamayız. Tutuluruz adeta. Kalbimizle beynimiz birlikte hareket etmez. Biri
git dese diğeri kal der. Tutkuların arasında kalmak iki ateş arasında kalmaya
benzer. Karar ve kararsızlık gibi bir durumdur. Tutku her şeye meydan
okuyabilir. Tutkular, dinlemek de bilemez. Bir de şu var ki tutkularımıza karşı
koyabilirsek bu irademizden çok tutkularımızın kaynağındaki zayıflıkta yatar.
Bu nedenlerle tutkularımız zayıf da güçlü de olabilir. Denilebilir ki tutkularımız;
en güçlü duygularımızdandır. Dolayısıyla mantığı ve gerçekliği de alt
edebilecek güce sahiptir. Tutku, özgürleştirebilir ya da tutsak da edebilir.
Bazen de tutkularımızı mazur görmeliyiz. Çünkü her tutkuya karşı koymak kolay
değildir; bizden daha güçlüdürler. Karşı koyduğumuz tutkularımızda ise o
tutkuların zayıflığı vardır. Olumsuzluğa neden olan tutkularımızı mazur
görmemek için de bir tutum belirlememiz gerekiyor. Bunun için de ilkelerimiz
olmalıdır. İstikametimiz de kaynağını değerlerimizden almalıdır. Yoksa tutkular
bizleri ya haz almaya sürükler ya da akamete. İnsan hayatını mahveden,
zehirleyip bir kenara bırakan tutkuları kontrol altına almak pek zordur.
İnsanlar kendilerini veya yakınlarını kurtarabilmek için ne mücadeleler
veriyor. Mücadele yerini bazen mutlu bir sona bazen de maalesef onulmayacak
acılara bırakıyor. Toplumun çilesinde, acısında, mutluluğunda kendine iyi bir
yön çizememenin iradesizliği yatıyor. Bu bakımdan insan tutkularını nasıl
büyüttüğüne bakmalıdır. Çok basit nedenlerle başlar her şey. Bir keresinde bir
şey olmaz mantığı insanın davranışlarında yer etmeye başlar. Pek de iyi olmayan
çok basit sebepler başa beladır. Demek ki iyi şeyleri düşünmeliyiz. Her insan
kendince iyi şeyler düşünür ancak zamanla bu düşüncelerinde yanıldığını da
görebilir. Kendimizce de, İslam ahlâkı ahkâmınca da doğru olan düşüncelerimiz
bir tutkuya dönüşmelidir. Böylesi sağlam tutkular insanı ne bataklığa çeker ne
de tedavisi zor bir hastalığa dönüşür.
Tutkular insanı sağlam bir kale gibi kuşatır. Kuşatsın da
böylesi güzel, iyi, halis tutkular kuşatsın.