Türkiyeye Terör Kapanı mı?

Abone Ol

"Kuzey Suriye" merkezli son gelişmeler, önümüzdeki günlerde bölgenin Türkiye açısından bir takım yeni sorunlara gebe olduğuna dair önemli sinyaller veriyor. Özellikle de Ankaranın Suriye üzerinden "Yeni Ortadoğu" sürecinde bir takım inisiyatifler geliştirmeye çalıştığı ve buna başta en yakın "müttefiki" ABD olmak üzere, bir çok kesimden itirazların yükselmeye başladığı böylesi bir hassas süreçte...

Öyle ki, Türkiye "oyun kuruyorum" ya da en azından "bölgedeki oyunu bozuyorum" derken, adeta adım adım büyük bir kapanın içine çekilen bir yalnız kurt görüntüsü sunuyor. Dolayısıyla tezgah büyük, eğer tahmin edildiği gibiyse...

Bunun için öncelikle, çok uzaklara gitmeden "Kuzey Suriye" ya da "Batı Kürdistan" bağlamında son bir ay içerisinde yaşanan bazı gelişmelere bakalım. Akabinde de bu hadiseleri tamamlayıcı, bir diğer ifadeyle tezgahı büyük ölçüde deşifre etmemize yarayan diğer gelişmelere kısaca bir göz atalım.

Örneğin, Fransız Le Figaro gazetesi, Ankaranın Suriyeye yönelik eylemlerinin Kürt faktöründen kaynaklandığını belirtirken, Kamışlıda 30 Eylülde düzenlenen saldırının Ankara tarafından kumanda edilmiş olabileceğine dikkatleri çekmekteydi. Söz konusu haberde Kürtlerin, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)nun yanında yer almaktan kaçındığı da ifade edilmekte ve Ankaranın güney sınırında bir "Suriye Kürt bölgesi"nin varlığını hoş göremeyeceği belirtilmekteydi.

27 Ekimde yaşanan bir diğer gelişmeyi ele alan haberde ise, Suriyenin Eşrefiye ilçesinde Esad karşıtı muhalif güçler ile PKKnın Suriye kolu olarak da adlandırılan PYD arasında çıkan, her iki taraftan 30 kişinin ölümüyle neticelenen çatışmalar ön plana çıkartılmaktaydı. Burada, SİHG yöneticisi Rami Abdülrahmanın AFPye yaptığı, "Halepte savaşmaya hazır 100 bin Kürt var. Eğer Arap-Kürt savaşı gerçekten başlarsa, o halde devrimi unutun, Esad kalacaktır" açıklaması da hiç kuşkusuz dikkatlerden kaçmamaktaydı.

Son örnek ise, üç gün öncesine ait. Söz konusu haber, muhalif güçlerle PKKlı teröristlerin çapraz ateşi altında kalan kardeşini kurtarmak isterken hayatını kaybeden Muhammed Hafar üzerinden verilen bir mesajı içermekteydi. AFP muhabirine konuşan ÖSO savaşçıları; "Artık düşmanımız PKK. Onlar sadece Esadın emir erleri. Eğer bizi öldürmek için gelirlerse biz de onları öldürürüz. Onların cezalarını vereceğiz. Belki bugün olmayacak ama ilerleyen günlerde mutlaka vereceğiz" diye görüş bildirmekteydiler.

Bu üç haberi alt alta koyduğumuzda karşımıza şu hususların çıktığını görüyoruz: 1. Suriye krizi kontrollü ya da kontrolsüz bir şekilde seyir değiştiriyor; 2. Muhalif unsurlar arasında bir iç çatışma söz konusu, bir diğer ifadeyle Suriye etnik temelli bir çatışmaya doğru sürükleniyor; 3. Kriz sulandırılıyor ki bu da akıllara Türkiye-Mısır-İran ve arka planda Rusyanın olduğu yeni bölgesel inisiyatifi ve yeni bir planı getiriyor; 4. İç savaşın bir sonucu olarak ortaya çıkan "Kuzey Suriye"deki oluşum, yine iç savaşın kendi şartları içerisinde bitirilmek isteniliyor; 5. Bu kapsamda Suriye içerisinde Kürt-Arap çatışması şeklinde cereyan etmesi olası bu savaşın Kuzey Irak ağırlıklı olarak Irakın önemli bir kısmını hatta Türkiyenin güneydoğusunu etkilemesi de mümkün görünüyor.

Kuşkusuz bu gelişmelerin Türkiye boyutu sadece bu son madde ile sınırlı değil. Özellikle de ABD Genelkurmay Başkanı Dempseyin Eylül ayındaki Türkiye ziyaretinde gündeme getirdiği teklif ve buradaki "ima" boyutu göz önünde bulundurulduğunda...

Buna göre, Dempseyin Esad sonrası Suriye konusunda Türkiyeden PKK karşılığında bu ülkedeki El Kaide türü radikal gruplar konusunda istediği destek, özellikle akıllara ÖSO içerisinde başta Selefi gruplar olmak üzere Türkiyenin bu örgütlerle olan ilişkisini bir anlamda ortaya koymaktaydı. Nitekim, bir süre sonra ÖSO karargahını Suriyeye taşımıştı.

Dolayısıyla, yukarıda zikredilen son olaylar da göz önünde bulundurulduğunda Türkiye ile ilgili olarak şu iddiaların ön plana çıkartılmaya çalışıldığı bir psikolojik operasyona ve alt yapı çalışmalarına şahit olmaktayız: 1. Türkiye, Suriyedeki "terör örgütleri" üzerinden bir bölge politikası geliştirmeye çalışıyor; 2. Bu kapsamda Ankaranın öncelikli hedefi Esad değil, bölgedeki "kontrol dışı" Kürt yapılanmalarıdır; 3. Türkiye, çıkarlarını koruma noktasında bu örtülü operasyonu ABDnin hamiliğini üstlendiği bir bölgede, Kuzey Suriyede gerçekleştirmektedir. Bu da Türk-Amerikan/Batı ilişkilerinde yeni bir kriz demektir.

Bunun için ABDdeki başkanlık seçimi sonucunu bekleyeceğiz. Eğer Washington Dempsey ve diğerleri üzerinden Ankaraya yaptığı bir takım çağrı ve uyarıların yetersiz kaldığını görürse, bu sefer seçimler sonrası başka bir çağrıya yönelebilir. O da, Suriye Dışişleri Bakanı Yardımcısı Mikdadın Türkiyeyi terörü destekleyen ülkeler listesine alınması yönündeki çağrısı bile olabilir...