Türkiye’de “sabır tükendi” denilirken, ABD taşeron terörü sahaya sürdü

Abone Ol

Haftalarca, hatta aylarca millete aynı masal anlatıldı.
“Suriye’yi biz kurtardık.”
“Şam’a girdik, fethettik.”

Öyle ki Şam Camii’nde şov namazı kılan zevatlar oldu; kameralar önünde pozlar verildi, ekranlarda yapay bir zafer havası estirildi. Oysa yapılan bu gösteriler, Suriye politikasının sahadaki gerçekleriyle değil, algı yönetimiyle şekillendirildiğini açıkça ortaya koydu.

Bugün gelinen noktada ise bambaşka bir tabloyla karşı karşıyayız. “Sabır tükendi” deniliyor, yetmiyor; tarih veriliyor: “31 Aralık.” Ancak sahaya bakıldığında, silah bırakması gereken taşeron örgütlerin hâlâ aktif olduğu görülüyor. Dağılması gereken yapılar yerinde duruyor. Ve tam da bu aşamada, ABD yıllardır kullandığı aparatı bir kez daha devreye sokuyor: IŞİD.

Bu bir tesadüf değildir. Ne zaman PKK/YPG’nin silahsızlandırılması gündeme gelse, ne zaman süreç kritik bir eşiğe dayansa, sahaya aynı karanlık yapı sürülmektedir. Çünkü IŞİD, ABD açısından bir tehdit değil; süreci uzatmanın ve sahada kalmanın bir aracıdır.

ABD’nin bugün Suriye’de bu denli rahat hareket edebilmesi, geçmişte izlenen hatalı politikaların doğal sonucudur. Bu tespit, yalnızca bugünden bakılarak yapılmış bir değerlendirme değildir. Nitekim 2016 yılında, bugün TBMM Başkanı olan Numan Kurtulmuş, Suriye politikasına dair şu cümleyi kurmuştur:
“Türkiye’nin Suriye politikası baştan beri yanlıştı.”

Bu sözün asıl önemi, sürecin başında söylenmiş olmasından değil; söyleyenin daha sonra bu iradeyi tamamen terk etmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Numan Kurtulmuş, AK Parti’ye geçmeden önce “vesayet altında siyaset yapmam” demişti. Ancak Suriye meselesine bir daha girmemesi, kendisine “konuşma” denildiğini açıkça göstermektedir.

Bugün o doğru sözün arkasında duramaması, vesayete direnemediğini değil; vesayetin sağladığı konfora teslim olduğunu göstermektedir. Doğruyu bilip susmak bir zaaf değil, bilinçli bir tercihtir. Bu tercih ise siyaset adına, yanlışı savunmaktan bile daha ağır bir savrulmadır.

Bugün manşetler sert olabilir, açıklamalar iddialı olabilir; fakat sahadaki tablo değişmiyorsa bu söylemlerin bir karşılığı yoktur. Türkiye’nin güvenliğiyle doğrudan ilgili başlıklarda inisiyatifin fiilen Washington’da olması, meselenin en kritik boyutudur. Tarihler verilmekte, “son” denilmekte; ancak sahada ABD’nin kurduğu ve yönettiği terör aparatları faaliyetlerini sürdürmektedir.

Donald Trump’ın yıllar önce dile getirdiği sözler hâlâ kayıtlardadır:
“Obama ve Clinton, IŞİD’i kurdu.”
Sonra da çıkıp, kurdukları canavarla ‘terörle mücadele’ adı altında bölgeyi yeniden dizayn ettiler.

Bu ifade bir iddia değil; ABD iç siyasetinde dile getirilmiş açık bir itiraftır. Bugün sahaya sürülen yapı da, kullanılan yöntem de aynıdır. Değişen yalnızca isimler ve sunum biçimleridir.

Burada asıl mesele, geçmişte yapılan hatalarla yüzleşilmemesi ve bu hataların sonuçlarının hâlâ yönetilmeye çalışılmasıdır. Devlet ciddiyeti, yanlışta ısrar etmek değil; yanlışın kaynağını doğru tespit edip buna göre yeni ve tutarlı bir strateji ortaya koyabilmektir. “Sabır tükendi” deniliyorsa, bunun karşılığı yalnızca sözde değil; sahada da açık ve net biçimde görülmelidir.

Aksi hâlde süreç uzar, kullanılan terör aparatları değişir ama kurulan oyun değişmez. ABD’nin kurduğu taşeron yapılar, ABD izin vermeden ne silah bırakır ne de ortadan kalkar. Bu gerçek dikkate alınmadan atılan her adım, verilen her tarih, sorunu çözmez; yalnızca Washington’a zaman kazandırır.