Zaman zaman Anadolu Gençlik Derneği’nin daveti üzerine yaptığımız Türkiye’de medya gerçeği konferanslarımızda bize en çok sorulan soru şudur: “Medyanın olumsuz etkilerini azaltabilmek için ne yapmamız gerekir. Yayıncılık misyonu doğruyu ve güzeli anlatmak olan gazetelerin tirajını artırmak bir yöntem. Fakat televizyonların hayatımızdaki derin etkilerini nasıl ortadan kaldırabiliriz?”
İzlememek… Medyadan kaçmak… Televizyonu evden kaldırmak… Bunlar elbette bir yöntem… Fakat toplumun tamamını kuşatan, yaptığı yayınlarla ahlakı dejenere eden, çocuklarımızın zihinlerini kurcalayan medyanın olumsuz etkilerini tamamen ortadan kaldırabilmek mümkün değil. Tek başımıza yapacağımız bir eylem, bireysel olarak medyadan kendimizi korumuş olmamız aslında çöküş için bir çare değil. Hadise, herkesin bildiği şu tarihi hikâyeye benziyor… Eski zamanlarda memleketin birinde müthiş bir kuraklık olmuş… Âlimler, birkaç gün içinde çok müthiş şekilde bir yağmur yağışının olacağını, bu sudan içen herkesin delireceğini söylemişler… Gerçekten de müthiş bir yağmur yağmış, gökten inen suyu içen memleketteki herkes delirmiş… Padişah, vezirleri ve saray efradı, yağan yağmurların suyunu içmemiş, günlerce depoladıkları suyu kullanmış. Fakat ne zaman padişah ve vezirleri, ortalığı kolaçan etmek için dışarı çıktıysalar, ahali kendileri gibi olmayan, görünmeyen padişah ve efradına, farklı oldukları için “deli, deli” diye bağırıyormuş… Nihayetinde padişah ve vezirleri de dayanamamış, halktan biri olmak için yağmur suyunu içmek zorunda kalmışlar.
Medyanın olumsuzlukları, rezillikleri, kepazelikleri de aynen anlattığımız hikâyedeki gibi yağmur gibi üzerimize yağıyor… Bireysel olarak bunlara tepki koymamız, evimize televizyon sokmamamız kendimizce bir yöntem. Fakat etrafımızdaki insanların içine düştükleri durumu nasıl düzelteceğiz? Geçtiğimiz yıllarda Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun çocukların televizyon seyretme eğilimleriyle ilgili, ilginç bir anketi yayınlanmıştı. Çocukların yüzde 65’i Örümcek Adam, yüzde 35’i de Kurtlar Vadisi’nin Polat Alemdar’ı olmak istiyordu. Varsayalım, herhangi birimiz evine televizyon sokmadı… Evdeki çocuklar da, bu kahramanlardan herhangi birisiyle tanışmadı. Peki, bu çocuklar sokakta, caddede, okulda, evde oyun oynamak için bir araya gelmeyecekler mi? Televizyon izleyip kendilerine bu olumsuz örnekleri rol model olarak biçen çocuklar, evinde televizyon izlenmeyen o çocuğu kendi oyunlarının potalarında eritmeyecekler mi? Ben televizyon izlemem, medyanın zehir yağmurlarından içmem, kendi dünyasında yaşayan bir padişah olarak kalırım diyebilmek mümkün mü?
Medyanın zehrinin enjekte olduğu toplumu nasıl kurtaracağız? Bu toplumun içinde yaşıyorsak, aynı geminin içindeysek kaygısını duymamız gereken asıl konumuz bu olmalı. Bireysel tepkilerimizi toplu tepkilere dönüştürmenin formüllerini aramalıyız… Zehir kusan medya organlarına duyduğumuz öfkeyi, kar topunun çığa dönüşmesi gibi büyütebilmenin yöntemlerini aramalıyız. “Elinde kumanda aleti var, seyretme kardeşim”… Her türlü kepazeliklerini bize yutturmaya çalışanların minareye kılıf uydurma stratejisi olan bu tavsiyesine kanmayalım. Yapılan rezillikleri protesto edelim… İdealsiz, düşüncesiz, sorgulamayan, eleştirmeyen bir toplum oluşturmak için var güçleriyle çalışanlara daha etkili şekilde tepkimizi koyalım…