Türkiye nin Suriye politikasında tam bir dönüm noktası
yaşanıyor. Sınırda patlatılmaya başlanan bombalar, Ankara yı geç kalmış çok
radikal bir karar almaya zorluyor. Türkiye ya krizi bir üst aşamaya taşıyacak
ve savaş diyecek ya da aşamalı bir şekilde tansiyonu düşürmeye çalışarak
siyasi çözüm sürecinin bir parçası olacak.
Mevcut şartlarda bir üçüncü seçenek olarak krizi
dondurması pek mümkün görünmüyor. Gerek bölgesel-küresel konjonktür ve değişen
dengeler gerekse de Türkiye nin temas halinde olduğu bir takım
dinamikler-unsurlar buna pek müsaade edecek gibi değiller.
Bundan ötürü Ankara nın işi hiç de kolay değil, özellikle
de Suriye krizinde tam gaz gittiği bir noktada gücünü test eden bu gelişmeler
karşısında ani fren yapmasını isteyen büyük müttefiki ve kuzey komşusu
boyutuyla...
Adım adım gitmek gerekirse... Öncelikle, düne kadar
Türkiye ye gaz veren Obama Amerikası, bir süredir çok daha farklı bir tutum
içerisinde. Rusya ile birlikte siyasi çözümden yana tavrını ortaya koyan Obama
ABD si, Türkiye yi neredeyse dizginlemeye çalışan bir ülke görüntüsü sunuyor,
aynen 1957 krizinde olduğu gibi. Dolayısıyla Suriye krizinde, gelinen aşama
itibarıyla Türkiye açısından bir kez daha farklı bir denklem söz konusu.
Biraz daha açmak gerekirse... Burada, ABD Dışişleri
Bakanı Kerry nin Moskova ziyareti ve bunun Suriye boyutu oldukça önemli. Söz
konusu ziyarette ABD nin Rus tezlerine yakın bir tavır sergilemesi,
diplomasiyi-siyasi çözümü bir adım ön plana çıkartması ve Cenevre Mutabakatı
üzerinden yeni bir yol haritası oluşturulmaya çalışılması, Suriye ye bir
Amerikan-NATO müdahalesi bekleyenler açısından fazlasıyla hayal kırıklığına yol
açan bir gelişme oldu.
Bu husus, hiç kuşkusuz Başkan Obama nın kimyasal silah
kullanımına dayanan kırmızı çizgilerini anlamsızlaştıran bir son dakika
gelişmesiydi ve aynı zamanda Türkiye nin Suriye ye yönelik askeri müdahale
olasılığını da alt üst etmekteydi. Dolayısıyla, ortaya çok farklı, ilginç bir
tablo çıkmakta. Buna göre söz konusu krizde; Obama ABD si-Rusya-Çin-İran
dörtlüsü karşısında Türkiye-İsrail-Körfez Ülkeleri ve Neo-Con ABD si dörtlüsü
yer alıyor.
Suriye ye karşı Rusya ile barış havarisi kesilmeye
başlayan Obama ABD sinin, diğer taraftan İsrail in hava saldırıları karşısında
takındığı tavır da açıkçası yukarıdaki denklem ile (görünürde şekil şartları
itibarıyla bir tezat oluşturmakla beraber), kendi içerisinde taşıdığı mantıkla
aslında bildik süreci destekliyor. ABD tarafından sistematik bir şekilde bir
takım provokasyonlar ve gözdağlarıyla İsrail politikalarına itilen bir Türkiye
durumu söz konusu.
Dolayısıyla Reyhanlı da patlatılan bombaların ortaya
koyduğu acı gerçek şu: Türkiye aslında yalnız bir aktör! Nitekim, bir kaç
göstermelik desteğin dışında Ankara nın Suriye merkezli krizde etkin bir
desteği sağlamaktan çok uzakta olduğu bu olayla bir kez daha teyit edildi.
Yürütülen operasyonun hedefi oldukça net. Seçenekleri
azaltılmış Türkiye adeta tek bir opsiyona mecbur bırakılmaya çalışılıyor,
savaştan başka bir çözüm yolu kalmamış gibi bir hava oluşturuluyor. (Muhtemelen
Başbakan Erdoğan da bu durumu görmüş olmalı ki, NBC sonrası çok keskin bir
dönüş yaparak Türkiye yi bu batağa çekmek isteyenlere adeta çok beklersiniz
deme ihtiyacını hissetti.)
Nitekim İngiltere de yayımlanan Sunday Telegraph
gazetesinin patlamalar sonrası verdiği haber halen hafızalarda. Suriye,
Türkiye yi Bombaladı başlığını kullanan ve bunun Suriye deki ayaklanmanın
başlamasından bu yana Türkiye topraklarında meydana en kanlı olay olduğunu
belirten gazete, Türk yetkililerin saldırıdan Esad yönetimini sorumlu tuttuğunu
yazıyordu. Gazetenin Suriye deki iç savaş Türkiye ye sıçradı demesi ve
Observer gazetesinin de benzer bir tutum sergilemesi, açıkçası dikkatlerden
kaçmadı.
Kimyasal silahlar üzerinden beklenen sonucu elde etmekte
zorlanan kesimlerin, bu iddialar çerçevesinde olası bir operasyonu daha güçlü
kılacak yeni eylemlere girme olasılığı çok yüksek. Açıkçası Türkiye yeni
provokasyonlara ve gözdağlarına gebe...
Nitekim Reyhanlı daki patlamaların sonrasında düşen F-16
uçağı, gerek zamanlaması gerekse de düştüğü yer ve pilotun gizemini koruyan
ölümü dolayısıyla şimdiden bu komplonun bir parçası haline getirilmiş durumda.
Ne de olsa Türkiye, toplumsal bazda ve karar vericiler
boyutunda adeta bir paranoya durumuna sokulmak isteniliyor. Mevcut kriz
yönetimi politikası ve süreçteki bir takım bağımlılık ilişkileri de ne yazık ki
bu duruma fazlasıyla zemin hazırlıyor.
Yalnız kalmama adına hareket eden Türkiye, ne hikmetse
her geçen gün daha da yalnızlaştırılıyor ve daha büyük tavizlere zorlanıyor.
Dolayısıyla, Kasım 2007 de ortaya konulan ve Türk-Amerikan ilişkilerinin Yol
Haritası niteliğinde olan mutabakata son rötuşların yapılacağı 16 Mayıs ABD
ziyareti bu açıdan çok önemli...