Ortadoğu’da nüfuz alanlarını yeniden gözden geçiren Amerikan yönetimi, Türkiye’nin Irak ve Suriye’de oynaması olası önemli rollerini dikkate alarak Mısır-Türkiye ilişkilerinde daha temkinli yaklaşım sergilemeye çalışmaktadır. Ortadoğu’da, jeopolitik düzeydeki stratejik hamleler için Capitol Hill’i, `bağlılık merkezi’ olarak görmeye çalışan Sisi yönetimi ise, ABD ve İsrail’in çıkarlarını korumaya yönelik tünelleri yıkması, Gazze’ye ambargo uygulaması, Gazze’nin dünyaya açılan tek nefes borusu olan Refah Sınır Kapısı konusundaki menfi tutumu, Sina’da güvenli bölge oluşturma girişimleri anlık itkilerle yapılan edimlere (acte gratuit) bağlı birer harekettir.
İsrail’i de yanına alarak Mısır’da konumunu iyice pekiştirmek isteyen Abdül Fettah es-Sisi’nin, Müslüman Kardeşler ve Hamas’ın terör listesine alınması konusundaki girişimlerini ABD yönetimi ihtiyatla karşılayarak, Türkiye’nin, Müslüman Kardeşler ve Hamas konusundaki hassasiyetlerini dikkate alarak bu konuda daha hassas bir tutum takınmaya çalışmıştır. ABD, Türkiye ile mevcut dengeleri de dikkate alarak, Mısır ile ilişkilerini İsrail üzerinden yürütmeye çalışırken, İsrail-Türkiye ilişkileri ise dolaylı olarak ABD üzerinden yürütülmeye çalışılmaktadır. ABD yönetimi, büyük diplomatik maharetle (sovoir-faire) hem Mısır, hem de Türkiye’ye farklı misyonlar yükleyerek hedeflediği amaca ulaşmaya çalışmaktadır.
Hatırlanacağı üzere, 1990-1991 yıllarında dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’e yönelik Çöl Fırtınası (Desert Storm ) ve Çöl Kalkanı (Desert Shield) Operasyonları sırasında ABD’ye büyük destek vererek iki ülke ilişkilerinin üst düzeye çıkmasına vesile olmuştu. Abdül Fettah es-Sisi de şu anda benzer tutum içerisinde yer almaktadır. Mısır-İsrail yakınlaşmasını da bu kapsamda değerlendirmek gerekir.
Mısır’daki mevcut yapının korunması yönünde büyük çaba içerisinde olan Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri, Abdül Fettah es-Sisi’ye yaptıkları 25 milyar dolarlık yardım ile dikkat çekmektedirler. İşte bu noktada, ABD’nin 1,5 milyar dolarlık yardımı Sisi yönetimini tatmin etmekten uzak olup, bu yardımın azlığı her fırsatta dile getirilmeye çalışılmaktadır.
Gazze ve Hamas konusunda takındığı tutumla İsrail’in elini büyük ölçüde güçlendirmeye çalışan Sisi yönetimi, Libya’da yaşanmakta olan iç kargaşalar karşısında, bu ülkede ABD politikalarının uygulanması konusunda istekli bir tutum içerisinde bulunmakta ve ABD’nin bu ülkeye yeniden müdahalesine adeta çanak tutmaya çalışmaktadır.
Hatırlanacağı üzere, eski Mısır Dışişleri Bakanı Amr Musa’nın geçen Ağustos ayında `Libya’ya askeri müdahale yapılması gerekir’ şeklindeki sözleri ve son olarak ABD Afrika Karargâh Sorumlusu General David Rodrigues’un da benzer şekilde Libya’daki eğitim kampları ve İŞİD faaliyetleriyle ilgili açıklamaları dikkat çekicidir. Libya’daki mevcut durum ister istemez Mısır’ı da yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle, ABD’nin Ortadoğu’daki uzun vadeli hedef yörüngesine (long-term trajectory) ulaşabilmek için Afroasya projesinin en önemli ayağı olan Mısır’ın istikrarı, mevcut aşamada İsrail’in Ortadoğu’daki istikrarıyla eş değer görünümünde telaki edilmektedir. Şu anda Sisi yönetimi, İsrail’in güvenliği açısından ABD tarafından turnusol kâğıdı görevi görmektedir.
İsrail’in doğu güvenliğini Abdül Fettah es-Sisi ile gerçekleştirmekte olan ABD, İsrail’in kuzey güvenliğini ise, Suriye’nin mevcut istikrarsızlığıyla gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda, `egemen güç bölgesi’ için ABD tarafından Mısır ve Türkiye’ye önemli misyonlar yüklenilmeye çalışılmaktadır. Son günlerde Ankara’da yaşanmakta olan hızlı ‘diplomasi trafiği’ bu amaçları gerçekleştirebilmek için yoğun olarak işlemektedir.
Türkiye ve Mısır’ın, kamu belleğini (public memory) hiçe sayarak Amerika ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda, farklı noktalarda örtülü ve örgütlü bir işbirliği içerisinde olmaları gözden kaçmamaktadır. Burada tek yapılmaya çalışılan, ‘rol kapma’ savaşından başka bir şey olmasa gerek.