Türk Kavramı  ve Irkçılık

Abone Ol

Irkçılık üzerine yazılarımız üzerine olan tartışmaların asıl boyutu üzerine düşünmek de bir sorumluluk. “Türk” veya “Türkçülük” kavramları önemli bir konu bugün için. Osmanlı döneminde ırk kavramının bir önemi yok. Osmanlı Devleti’ni yöneten Osmanlı hanedanı Türk asıllı. Fakat devlet dönemi boyunca kavim merkezli bir durum söz konusu olmuyor. Osmanlılar Batı’nın tek muhatabı. Batılılar Türk diyorsa bundan Osmanlı ve Müslümanlar kastediliyor. Bunlar birbirinin özdeşi. Fakat Tanzimat sonrası hızlı bir değişim yaşanıyor. Yeni kavramlar hayata giriyor. Osmanlıcılık, Türkçülük, Batıcılık ve İslâmcılık. Osmanlı Devleti’nin parçalanma süreci ırkçılık ile başlıyor. Balkanlarda başlayan Arnavut ayaklanması, Arapların ve diğerlerinin başkaldırıları başlıyor. Sosyolojik değişimlerin de bir sürecidir bu.

Türkçülük özellikle Selânik merkezlidir. Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının çıkardıkları Genç Kalemler dergisi çevresinde bunun felsefi ve edebî boyutu başlıyor. Selanik’te Yahudilerin, dönmelerin yoğun olduğu bir belde. Müslümanların beş okulu varken Yahudilere ve dönmelere ait altı okul bulunuyor. Masonların da çok yoğun olduğu bir merkez. Tanzimat aydınları genelde Fransız düşüncesinin etkisinde. Bunların tamamı da mason. Ziya Paşa İskoç ritine bağlı Şinasi ile Namık Kemal ise Porodoos Locası’na bağlı. Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgiler Paul Dumont’un Osmanlıcılık, Ulusçu Akımlar ve Masonluk kitabında yer alıyor. Merhum, hocamız M. Kaya Bilgegil’in iki önemli eseri bulunuyor. Ziya Paşa ile Yeni Osmanlılar kitaplarında geniş bilgi var. Tanzimatçı ve Fransız etkisinde olan Mustafa Fazıl Paşa’nın ırkî anlamda ilk kez Türk kavramını kullandığı görülüyor. İttihat ve Terakki ile birlikte ırk kavramı ırkçılık düzleminde devreye giriyor. Irkçılık daha çok semitik ve masonik ruhlu. Selanik’te karşılık bulması ve olgunlaşması rastlantı değil. Sosyolojik değişimler oldukça hızlı. Türkçülük akımı İttihat Terakki ve cumhuriyet döneminde merkeze oturuyor. Bu dönemde Yahudilerin ve masonların etkisi yadsınamaz.

Osmanlı dönemi Türk kavramı ile bugün çok farklı bir düzlemdedir. Şu zamanda Türkiye’de yaşayan Türklerin tamamının İslâm ile özdeş olduklarını söyleyebiliyor muyuz? İnancımızda kelime-i tevhit anlamında iman eden her birey Müslümandır. Ne ki bugün için siyasal anlamda kendilerine İslâm ile özdeş görmek istemeyenler bulunuyor. Bunlar da Türk. Ateist Türkler var veya Hıristiyan olanları bulunuyor. Türk demek İslâm demenin bugün için bir karşılığı yok. Bu yaklaşımda da zaten bir ayırım söz konusu. Günümüz psikolojisinde özellikle çatışma hâlinde olan Türkler ile Kürtler arasındaki gerilim özellikle tekfir durumuna çekiliyor. Her iki kesimde de gerilimli ve abartılı yaklaşımlar var. Devletin yönetim gücünü elinde bulunduranlar özellikle yaşanmakta olan süreçten etkilenerek Kürtlerin tamamını tekfir ediyorlar. Tamamının PKK etkisinde ve güdümünde olduğunu iddia ediyorlar. Peygamber Efendimiz ile ilgili Diyarbakır’da yapılan büyük toplantılara milyonu aşkın insanın katıldığını göz ardı ediyorlar.

Türk demek Müslümanlık ise, Kürt demek ne oluyor, ya da Arap demek ne oluyor? İnsanların kendi ırklarını öncelemesi şovenizm duygusu değil de nedir? Bugün için bu kavramlar tek başına bütünleyici olmuyor. Bugün biri Türk diyorsa diğeri Kürt, Arap, Arnavut vs. diyor. Fakat işin kökeninde ırk eksenli bir sürecin İslâm’a değil, İslâm öncesi paganizme, putperestliğe götürüyor. Müslüman Arnavutlar ırki süreçlerinden sonra İslâm öncesi kültürleri ve İskender dönemi öne çıkarılıyor. Bu durumu Kürtler için de görüyoruz. İslâm öncesi Mezopotamya kültürünün öne çıkması tesadüf değil. İttihat ve Terakki sonrası Türklerin İslâm öncesi paganizme götürmelerinin üzerinde düşünülmeli. Özellikle Türk ile İslâm özdeşliği bugün için tam anlamıyla birbiriyle örtüşmüyor. Bunu Kürtler için de söylüyoruz. Olması gereken ayrıştırmadan vaz geçmek, bütün bu halkların İslâm değerlerinde buluşabilmeleri üzerinde düşünmeliyiz. Bu milletin ruh kökünde İslâm ruh ve özü var. Yeter ki niyetlerimiz halis ve iyi niyetli olsun.