Ülkemizde o kadar çok trajikomik, yani “güler misin, ağlar mısın” cinsinden hâdiseler olmakta, haberler yayılmakta ki insan bazen bunları takip ederken grogi durumuna gelmekte. Buyurun sizlere bir demet “trajikomik işler potpurisi…”
Bir Sazımız Eksikti: Milli Eğitim Bakanlığı, okullara saz ve piyano alacakmış. 84 bin 290 adet saz ile 3008 adet piyano, Yavuz Bingöl Sanat Merkezi bünyesindeki Sanat Hayattır Derneği’nden alınacakmış. Böylece bu derneğe “cüz’i bir katkıda” bulunulurken, çocuklarımız da saz ve piyano çalmasını öğrenecekmiş. Doğrusu bu ya, bu haberi okur okumaz aklıma Mehmet Efendi’nin padişaha, “Padişahım sizin babanız zurna çalar mıydı?” demesi geldi. Evet, eğitimin onca meselesi dururken bir sazımız eksikti!..
Yahu Bizim Hakkımızı Kim Yiyor: Sayın Tarım ve Orman Bakanı, et ithalatını müdafaa ederken, kişi başı et tüketiminin çok arttığını belirterek, şimdi kişi başı 15 kilo et tüketildiğini söylemiş. Bu hesaba göre beş kişilik bir aile yılda kişi başı 75 kilo “kırmızı et,” bir o kadar da “kanatlı et” tüketmekteymiş. Bu haberi duyan, okuyan vatandaşlar, “Yahu bizim hakkımızı kim yiyor?” demekten kendilerini alamadılar. Kurban bayramından kurban bayramına et yüzü görenler (o da görürlerse) ise bu habere daha çok şaşırdılar.
Bakan Bey başkaca tavsiyelerde de bulunuyor. Buyurun onu da okuyalım: “40’ına kadar kuzu, 40’ından sonra kuzunun yiyeceğini yiyeceksin. Diyetisyenler de bunu öneriyor. Et yerine balık tüketelim.”
Şu “kuzunun yiyeceğini yiyeceksin” değerlendirmesini Prof. Dr. Canan Karatay duymuş olsa, bakanın ağzına biber sürer. Zaten, “vejetaryenlere” gıcık oluyor, bu haber üzerine ister misiniz, Karatay Hoca da lahmacunundan kebabına şöyle bir masayı donatıp basın toplantısı yapsın ve bakana cevap versin: “Ne demekmiş efendim, kuzunun yediğini yiyeceksin! 40’ından sonrakiler, buyurun afiyetle, hem kuzuyu yiyin, hem koyunu, hem danayı, hem keçiyi! Afiyet olsun!” (Ben bunları yazmıştım. Bir gün sonra Canan Karatay şu tweeti attı: Sağlığınız için ne desem hep bir tepki bundan sonra karışmıyorum. Zıkkımın kökünü yiyin.)
Asgarî ücretliler ise 40’ın altındakiler de üstündekiler de zaten mecburen kuzunun yediğini yiyor. Onlar tam Bakan Bey’in kafasında…
Bu Poşet Kanunu da Nereden Çıktı: Efendim durup dururken bir de “poşet kanunu” çıktı. Uzun tartışmalardan sonra çıkan kanun resmî gazetede yayınlandı. Gari (Kayseri şivesiyle, “Bundan sonra” demek) 1 Ocak 2019 tarihi itibariyle marketlerdeki poşetler ücretli olacak. Tanesi 25 kuruş. Poşeti beleş veren marketler yandı. Kanuna göre, bu haddini bilmez, kanun tanımaz işletmelere metrekare başına 10 TL ceza kesilecek. Doğrusu bu ya kırk yıl düşünsek aklımıza gelmezdi. İster misiniz, bu kanun emsal gösterilip, havadan, civadan, biyogazdan da ücret alınmaya kalkışılsın! “Marketin havasını bozdunuz verin 50 kuruş!” Olur mu olur… Levent Kırca sağ olsaydı ne parodiler üretirdi… Tabii yayınlatacak kanal bulabilirse…
Yeni devrede kaç kanun çıktı bilmiyorum. Bunlar içerisinde en dikkat çekeni, bu “poşet kanunu” oldu. Doğrusu bu ya bu kanunla ilgili tartışmalara baktığımda aklıma hep merhum Ali Rıza Septioğlu geldi. Rahmetli Meclis’in en renkli simasıydı. En yaşlı üye sıfatıyla birkaç defa Meclis Başkanlığı da yapmıştı. O esnada Leyla Zana’yı, “Kızım bir dakika bakar mısın?” diye azarlaması unutulmaz. Bir ara, “Meteorolojiden Sorumlu Devlet Bakanı” da olmuştu. Memleketi Elazığ’a gittiğinde, kendisini karşılayanlar merakla sormuşlar: “Şıhım ne bakanı oldun?” Septioğlu “meteoroloji” kelimesini teleffuz edemediği için; “Hava civadan sorumlu bakanım” demiş. Merhum Septioğlu için Nasrettin Hoca benzeri fıkralar üretilmiştir. Bunlardan birçoğu da olmuş vakalardır. Meclis kürsüsünde konuştuğu görülmeyen Septioğlu bir ara genel kurulda parmak kaldırmış. Herkes söz istiyor zannederek merakla kendisine bakmışlar. O oturduğu yerden Meclis Başkanı’na seslenmiş: “Emir verin de şu pencereyi kapatsınlar. Boynum tutuldu, rüzgâr geliyor!”