Toplumu dizayn etmek

Abone Ol

İnsanların düşüncelerini iğdiş etmek, zihinleri dönüştürmek ve toplumu dizayn etmek için türlü yöntemler ve farklı numaralar vardır. Bu numaraların en önemlisi medya tarafından gerçekleştirilir. Aslında yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü erk olarak bilinen medyanın, kamuoyu oluşturma ve gerçekleri kamuoyuna aktarma misyonunun olması gerekir. Oysa bizim gibi 3. dünya ülkelerinde medya, toplumu hizaya getirmek, toplumu dizayn etmek ve insanların düşüncelerine hükmetmek için kullanılan en etkili silahlardan birisidir. 

Toplumu kendi arzularına göre şekillendirmek, biçimlemek ve yönlendirmek için çaba gösterenler, öncelikle medyayı bir manivela gibi kullanarak insanları belli yönlere kanalize ederler. Medyanın manşetleriyle, yorumlarıyla, haberleriyle insanların belli bir biçime girmesi, algılarının değiştirilmesi ve güce itaat etmesi sağlanır. 

Bunun en açık örneğini 28 Şubat sürecinde görmedik mi? Türkiye’nin en başarılı hükümeti olan Refah-Yol’u alaşağı edebilmek için medya ve beşli çete, ellerinden geleni artlarına koymadılar. Medya, öylesine bir yayın mantalitesi sergiledi ki bu dönemde, her an darbe olacakmış, askerler yönetime el koyacakmış gibi bir havayı estirdi. Usta gazeteci merhum Mehmet Ali Birand, “Bizim yatacak yerimiz yok” diyordu, bu hain, kalleş ve meşum süreç için. Kendisi de bu süreçte andıçlanan ve askerin gazabına uğrayan Mehmet Ali Birand, aylarca iş bulamadı, itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. 

Türkiye’nin bu zor sürecinde de medya yine üzerine düşeni yapıyor ve toplumu dizayn edebilmek için var gücüyle çalışıyor. 

Oysa medyanın muhalif olma gibi bir huyunun olması lazım. Muhalif olacak ki, toplumda aksayan yönleri bir şekilde yetkililere aktaracak. Kör gözün parmağına olmasa da, toplumda var olan eksiklikleri, bunları çözmesi gereken kanallarla paylaşacak. 

Elbette bunları yaparken, temiz ve nezih bir dil ile yapacak. 

16 Nisan’dan sonra nasıl bir toplum yapısı ortaya çıkacağını elbette bilemiyoruz. Kuşkusuz Türkiye çok önemli bir yol ayrımına ulaşmış durumda. 

Birkaç gün sonra insanlarımız sandıklara gidecekler ve yeni Anayasa’yı evet veya hayır diyerek oylayacaklar. 

Her iki halde de çıkacak sonucun Türkiye’nin hayrına olması en büyük dileğimizdir. 

Bu referandum yolun sonu değil… Evet çıkarsa, yeni bir sistem getirilecek, hayır çıkarsa eski sistemle yola devam edilecek. 

Ama referandum için yapılan konuşmalarda, insanların zihinlerini iğdiş eden, gönüllerini kıran ve inciten konuşmaların bu süreçten sonra bir daha asla yapılmaması en büyük dileğimiz. 

Türkiye’de toplumsal yapının dizayn edilmesi için çaba gösteren medyanın, bu süreçte iyi bir sınav verdiğini söylememiz çok zor. Haberleriyle, yayınlarıyla yeni sistemin neler getirdiği, neler götürdüğünü ortaya koyması gereken akil insanlar, sanki tek mahfilden besleniyor gibi süreci geçiştirmeye çalıştılar. Ne olacak? Ne bitecek? Nasıl bir toplumsal yapı ortaya çıkacak? Yönetim yapısı, toplumsal yapıyı etkileyecek mi? Etkilemeyecek mi? Sadece siyasetçileri konuşturdular… Siyasetçiler de kendi meşreplerine uygun olarak nutuk atmaktan başka bir şey yapmadı. 

“Mevla’m görelim neyler / Neylerse güzel eyler…”