Toplumsal çürüme

Abone Ol

Gözünü budaktan sözünü devletlülerden esirgemeyen, “Doğruyu söyleme noktasında” lafını eğip bükmeden olduğu gibi dile getiren usta ekonomist Prof. Dr. Osman Altuğ, batı ekonomilerinin böylesine derin kriz içine girmesinin tek nedeninin, “Üretimin tüketimden aldığı intikam olarak” ifade ediyordu. Altuğ, tüm ekonomilerin temelinde bulunan üç afyonu ise şöyle sıralıyordu: Borsa, döviz, faiz.

Üretmeden tüketmek… Batılı ekonomi tarzında insanların zihinlerine sokuşturulmaya çalaşılan tek felsefe budur. Tüketin, çılgınca tüketin… Elinizdekini, avucunuzdakini alışverişin tapınma merkezleri olan AVM’lerde harcayın… Sosyal medya ortamında, internette alışveriş sitelerine girerek, benzerleri daha pahalı olan ürünleri birer ikişer satın alın. Kapitalizmin uç beyi olan bankaların kredi kartlarını, sürekli indirimler, fırsatlar ve para puan kazanabilmek için pos makinelerinden geçirin.

Bu insan kurgusunu oluşturabilmek için medya tüm gücüyle seferber oldu. Televizyon reklamlarında insanları tüketime yönlendirebilmek için türlü türlü ürünlerin, birbirinden cazip imkanları önümüze sunuldu. Afyonlanmış, zihinleri dejenere edilmiş, tüketime yönlendirilmiş, yarın endişesi duymayan, hesapsız kitapsız bir toplum yapısı, özellikle “Vur Patlasın, çal oynasın” eğlence anlayışı formatıyla hayatımıza giren televizyon programlarıyla bünyemize bir virüs gibi yerleştirildi. Bu virüs, kapitalist, hedonist, materyalist ve hiçbir değeri olmayan insan prototiplerinin oluşmasına, çevresine duyarsız, komşusuna bigane, ihtiyaç sahibinin hiçbir derdine koşmayan, sadece kendisi için yaşayan zombiler ortaya çıkmasına yol açtı.

Önceki günlerde bir televizyon kanalında bir programa denk geldim. Programın sunucusu hanımefendi, kendisine yöneltilen para-pulla ilgili soruları, tamamen kapitalist bir bakış açısıyla cevaplandırıyor, yatırım yapmak isteyenleri de kendi dilince yönlendirmeye çalışıyordu. Programın sloganı bana oldukça ilginç geldi: “Parasını yöneten, hayatını yönetir”…

Olaya bakın… Para, hayatın merkezinde… Parasını yöneten, hayatını yönetirmiş… Gerçekten kınanması gereken bir kapitalist ve materyalist bakış açısı. Kainatın merkezi, tüm üretim ve tüketim değerlerinin odağı insandır. İnsan hayatıdır… Parasını yöneten hayatını yönetmez… Hayatını doğru dürüst tanzim eden, hayatıyla ilgili diğer unsurları da yönetir. Parasını yönetir, ailesini yönetir, işini yönetir.

Bir medeniyet tasavvuru ortaya koyan, tarihi mirasıyla bize insanın en değerli unsur olduğunu bırakan ecdadımız, “Paranın hayatın merkezine konulduğu” böylesi bir zihinsel anlayışı vazeden hayat felsefesini görmüş olsalardı, acaba ne düşünürlerdi?

Türkiye, gelişiyor, büyüyor… Tarihsel medeniyet değerlerimizden arındırılmış, kültürel olarak soyup soğana çevrilmiş, hiçbir güzellik ve hakkaniyet değeri olmayan bir yapıyla gelişiyor.

Toplum olma hasletlerimizden arındırıldığımız, Hak, hukuk, adalet, paylaşma, dayanışma kavramlarından yoksun bırakıldığımız bu sürecin, önümüzdeki dönemde hangi boyuta ve perspektife taşınacağını söylemek inanın zor değil.

Bir toplumsal çürümenin eşiğindeyiz…