Toplumda dürüstlüğün azalması, yalanın yaygınlaşması ve
müminlere yalanlarla tuzaklar kurulması
Müslümanın en önemli özelliklerinden biri kendini sürekli
olarak Allah ın rızasını kazanmaya adamış olmasıdır. Bundan dolayı etrafındaki
insanlardan veya olaylardan etkilenmez, yalnızca vicdanının ona söylediklerini
yerine getirir. Bu ahlakı konuşmasına yansıdığında, ağzından dürüst olmayan tek
bir söz çıkmaz. Allah Kur an da kullarına, Seninle birlikte tevbe edenlerle
birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O,
yaptıklarınızı görendir. (Hud Suresi, 112) şeklinde buyurmaktadır.
Samimiyetsizlik, yalan, iftira Allah ın beğenmediğini bildirdiği özelliklerdir.
Nahl Suresinde yalan söyleyenlerin durumu hakkında şöyle bildirilir:
Musa onlara dedi ki: Size yazıklar olsun, Allah a karşı
yalan düzüp uydurmayın, sonra bir azab ile kökünüzü kurutur. Yalan düzüp
uyduran gerçekten yok olup gitmiştir. (Taha Suresi, 61)
Allah tan korkmayanlar, kendilerini insanlara
beğendirebilmek, mevki sahibi olmak, makamlarını yükseltmek veya maddi çıkar
elde etmek için yalana başvururlar. Yalan sözlerle masumların haklarını
ellerinden alma ve iftira, çıkarlarına ulaşabilmek için körleşmiş vicdanlarında
hiçbir rahatsızlık meydana getirmez. Bu kişiler yalnızca yakalanmaktan
korkarlar. Yakalanma riskini uzak gördükleri takdirde, oyun ve kirli düzenin
her türlüsünü çevirirler.
İnsanların gösterdikleri bu ahlak çöküntüsü, Kur an
ahlakının yaşanmadığı toplumlarda görülür. Bu toplumlarda yalan söylemenin
zararsız bir davranış olduğuna inanılır. Kimileri bazı yalanların meşru
bazılarının da yanlış olduğunu savunur. İnsanları maddi veya manevi anlamda
büyük kayıplara uğratmayacak küçük yalanların hayatın bir gerekliliği olduğunu düşünürler.
Yalan söylüyorum ama kimseye bir zararım dokunmuyor gibi mantıklar öne
sürerek vicdanlarını rahatlatmaya çalışırlar. Bu inançlarını hayatları boyunca
devam ettirirler. Örneğin telefonla işyerlerini arayan birine çok meşgulüm
şuan seninle ilgilenemeyeceğim derler ama aslında o anda hiç işleri yoktur. Ya
da işyerindeki bir dosyayı kaybeder ama kendilerine sorulduğunda bilmiyorum
derler ya da bir başkasının adını vererek suçu o kişiye yüklerler. Bir
yakınları kendilerinden yardım talep ettiğinde bir bahane bulur ve çok
hastayım gelemeyeceğim derler ama aslında hasta değillerdir. Bu örnekleri
sayfalarca çoğaltmak mümkündür. Çünkü bu ahlakı yaşayan insanlar yalanı bir
hayat şekli haline getirmişlerdir.
Mehmed Zahid Kotku yalanın insan ahlakını nasıl
kirlettiğini şöyle anlatmaktadır:
Zira yalan
kalbte, ufak da olsa siyah bir nokta, bir iz yapar, sonra kalbi istila eder,
kalb simsiyah olur. Ondan sonra da o adamdan elbette bir hayır gelmez.
(Hadislerle Nasihatlar sf.280)
Kur an ahlakına uyan kişiler ise Allah ın heran heryerde
kendilerini gördüğünü, her söyledikleri sözü duyduğunu ve hesap gününde
söyledikleri sözlerden kendilerini hesaba çekeceğini bilerek konuşurlar.
Allah tan korktukları için yalan konuşmaktan, sözlerini bir parça bile olsa
saptırmaktan, bile bile doğru bir bilgiyi gizlemekten, iftira etmekten,
dedikodu yapmaktan ve her türlü kötü sözden sakınırlar. Allah ın razı
olmayacağını düşündükleri bir söz söylemekten Allah a sığınır, her zaman her
yerde dürüst bir üslupla konuşurlar.
Kur an ahlakına uyarak yaşayan bir insan topluluğu ile
uymayan bir topluluğun içinde bulunacakları sosyal yapıda tabiki birbirlerinden
çok farklı olacaktır. Birinde masum insanlara suç isnat etmek ve onları
karalamaya çalışmaktan hiç çekinmeyen bir zihniyet topluma hakim olurken, diğer
ahlak yapısında adalet kendi aleyhine bile olsa doğruyu söylemekte tereddüt
dahi etmeyen dürüst insanların mensubu olduğu bir toplum yapısı meydana
gelecektir. Çünkü müminler; Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız
aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar)
ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır.
Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker
(sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi
olandır. (Nisa Suresi, 135) ayeti gereği yalandan şiddetle kaçınırlar.
Allah Kur an da Müslümanlara karşı yalan ile tuzaklar
kurmaya çalışan kişilerin var olacağını bildirmektedir. Hz. Yusuf a karşı hem kardeşleri hem de mensubu bulunduğu
topluluğun bir kısım kadınları yalanlara sarılmak suretiyle tuzaklar
kurmuşlardır. Önce Hz. Yusuf un kardeşleri onu kuyuya atıp babası Hz. Yakub a
yalandan kan sürülmüş gömleği göstererek Hz. Yusuf un öldüğünü söylemişlerdir.
Allah Hz. Yusuf u kuyudan kurtarmış ve onu yerinin üstün tutulduğu bir mekana
yerleştirmiştir. Hz. Yusuf daha sonra da bir kadın tarafından iftiraya
uğramıştır. Hz. Yusuf un masumluğunun ve kadının yalancılığının ortaya çıkması
ayetlerde şöyle bildirilmektedir:
Yok eğer onun
gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve
kendisi doğruyu söyleyenlerdendir. Onun gömleğinin arkadan
çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir.
Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür dedi. (Yusuf Suresi, 27-28)
Gerçekten iman etmeyenler inananlara karşı yalana dayalı
büyük düzenler kurarlarlar. Ancak bu düzenler Allah tarafından bozulur ve asla
başarıya ulaşamaz. Allah bu iftira ve yalanlardan müminleri kurtarır, onların
makamlarını dünyada ve ahirette yüceltir. Yalan söyleyenler ise kendilerinin
yalancı olduklarını bilmeleri için diriltildiklerinde (Nahl Suresi, 39) çok
büyük pişmanlık yaşayacaklardır.