Tırnak işaretinin mahkumu olmak

Abone Ol

“Aradığınız gence şu an ulaşılamıyor. Sosyal medyada alıntı yapacak özlü söz bulamadığı için kendini kahretmekle meşgul!”

Tırnak işaretinin mahkumu olmak…

Ya da; olmak ya da olmamak…

Tarihin akışı içerisinde hükmünü sürmek isteyen tavır her zaman kendisine bir tebaa oluşturmaya çalışmış, bunu da “sen ne bilirsin. Otur. Gerekirse ben senin yerine de düşünürüm” aymazlığıyla yapmıştır. Korkutmuş, istikametini taraflı belirlemiştir. Bunu bazen zorla, bazen de sevdirerek yapmıştır. Öyle ki günümüz Müslümanları bile sosyoloji ile alakalı ezberlerini yaratılıştan almaktansa Sigmunt’dan almayı muteber görür olmuşlar. Örtünmenin terminolojisini özgürlük ağıtı yakanlar oluşturmaya çalışmış mesela. Adı moda olunca başka bir uğraş başlamış. Gizlemekle örtmek arasındaki ezeli mücadele bugün yerini “ne giysem bugün ” safsatasına terketmiş. Oysaki örtünmenin insani bir içgüdü olduğu ve insanın yaratılışında bu meselenin anlatıldığını bilmek işi daha da kolaylaştıracak donelerdendir. Biraz dik bir giriş oldu farkındayım. Konuyu da çok dağıtmamaya çalışacağım. Az önce verdiğim örnekte anlatmak istediğim şey şu; bugün yaşadığımız zamanın içerisinde karşılaştığımız olaylar karşısında hiçbirimiz cahil değiliz. Daha doğru bir ifadeyle cahil olamayız. Zira bu donanımla yaratıldık. Kullanma kılavuzumuzu hakkıyla okur, talimatlara uygun hareket edersek bize zor diye bir şey yok. Akıl güzel nimet. Çok kıymet verdiğimizden herhalde eskimesin diye midir nedir pek kullanmıyoruz. Tefekkür nimetinin nasıl bereketli bir şey olduğu ile alakalı kullanma kılavuzumuzda çok özel başlıklar olduğunu biliyorum. “düşünmek” başlığıyla kaç yerde hatırlatıldığımızın farkında mısınız Ne zaman ki biz tatlı canımızı yormamak adına varlığımızı, neden yaratıldığımızı ve düşünmeyi bir kenara bıraktıysak sıkıntılar denizinde fırtınalar arasında kayboluyoruz. İnsansın! Fikri olmalı insanın. Köle olmamak için!

Fikirsizleştiriliyoruz    farkında mısınız

Oku! Emrini hakkıyla yerine getiremeyince, o boşluğu –dolmaz ya- başka kitaplarla doldurmaya çalıştığımızda başlıyoruz kaybolmaya. Kalmayıncaya kadar. Bazı abiler ise düşünme yetimizi sıfırlamak istiyor. “Sen sus konuşma, okumalısın” daha diyor. Sosyolojiyi gavurdan, edebiyatı Rus’tan, tiyatroyu şebekten okumadan idealist olamazsın diyor. Abiler istiyor ki fikrimizi kaptıralım. İstiyorlar ki heybemizde sadece tırnak işareti olsun. Abiler öylesine aşağılık kompleksine sürüklüyorlar ki bizi tüm dünyamız boşluk oluveriyor. O “abi”ler dolduruveriyor sonra boşlukları. Bizde abilerin ceplerini kağıttan gemilerle, kulaklarını iki elin senfonisiyle dolduruveriyoruz. Sistem güzel. Kim bozulsun ister. Gencin elinden onu hayatın bir parçası olacak yanı, fikreden kısmını alırsanız geriye ne kalır Özgüveni eksik, şizofren, kendine ait cümlesi, hayatın akışı içerisinde küçükte olsa bir noktası olmayan, inancının onu yabancılaştırdığına inanan, aslından habersiz bir nesilden başka. İstediğiniz nesil bu muydu abiler Memnun musunuz eserinizden Özlü söz bulamadığı için krize giren, kendine ait cümle kurmaktan korkan, paylaşımları beğeni almadığı zaman bunalıma giren bir nesil türettiniz. Tavsiyeleriniz de, yönlendirmelerinizde, büyük harfli süslü cümlelerinizde kendi çıkarınızaydı. Ümit inançtan bir cüzken, melankoli çılgınlığınızın çarkları arasında erittiniz umudu. Sözler yaratıcıya verilir, kalpler O’na açılırdı. Ne oldu Herşeyi boşverdik de elimizde “Yaratılanı severim, Yaratandan ötürü” mü kaldı. Genç arkadaşlarım, abilerim, büyüklerim! Okumayın! Ayağınızı sabitleyecek, varoluşunuzun amacını özümsetecek kılavuzu okumadan, bir nefes gibi içinize çekmeden, ciğerlerinizi o nefesle doldurmadan başka bir şey okumayın. Sadece kafanız karışır. Oysaki insan olmanın kılavuzunda durum böyle değildir. O’nda düşünenler için açıklanmış meseleler, akledenler için nimetler vardır. Güneşe, Ay’a, yıldızlara, on geceye, herşeyin çiftine ve tekine, ikindi vaktine, incire ve zeytine yemin olsun ki bu böyledir. Kurtuluşun hem rehberi hem reçetesidir.

Kafanızı karıştırmadım değil mi

Beni sizde anlamazsanız kimseye anlatamam derdimi. bu olaylara hangi pencereden baktığınızla, bakış açısıyla alakalı. Önceliğiniz, olmazsa olmanız, kaideniz, baraj sorunuzun cevabıyla alakalı. Basittir aslında. Ama çok önemlidir. Bu bakış açısını kaybederseniz yukarıda bahsettiğimiz hastalıklar hızla artacaktır. Fikretmeyi bırakıverirseniz bir anlığına…olmaz ya düşünmekten ve yaratılış amacınızdan bir an vazgeçiverirseniz…yok canım olmaz biliyorum ama…inandığınız gibi tavır almaz, fikrinizdeki boşlukları inancınızla doldurmazsanız…olur ya gelir biri kendi fikrini koymaya çalışırsa…Allah korusun…haçlı ordusunda mücahitlik yapmaya kalkarsın. Vicdanın sana başkalarının cümleleriyle bahaneler sıralar. İnanırsın. Kendi cümlelerini satalı beri fastword tüketime çok çabuk alışabilirsin. Alışmamalısın! Kimin ne diyeceğini umursamadan kim olduğunu keşfetmeli, özgürce, dolandırmadan, felesefesine kaçmadan, basit mi olur kaygısı taşımadan kendi cümlelerini kurmalısın. Kuracağımız yeni bir dünyanın da temelini oluşturacaktır bu fikir. Emin ol. Ve güven…seni bir görevle dünya zindanına gönderene! Çıkacağın günün rüyası hazır. Firavunun uyumasını bekliyor sadece!!!