Tespitler doğru ama sonuç yok

Abone Ol

Problemlere teşhis koymada fazlaca sıkıntımız yok. Ancak, konulan teşhise göre tedaviye sıra geldiğinde herkes ayrı bir telden çalıyor. Birinin ak dediğine diğeri kara demeyi tercih ediyor. Zaman zaman Ege de yaşanan it dalaşı gibi yaptığımız laf dalaşından öte gitmiyor. Halbuki, bir hastalığın ya da problemin adı konulduktan sonra tedaviye geçilmiyorsa, o teşhisi koymanın hiçbir anlamı olamaz. Sanıyorum toplum olarak yıllardan beri bu anlamsızlığı yaşıyoruz.

Ülkemizde hep birlik ve beraberlikten söz edilir, birlik halinde olduğumuzda aşamayacağımız engel bulunmadığını özellikle de siyasilerimizden sıkça dinleriz. Ama bir türlü birlik olamayız. Adeta birileri bu toplumun birlik ve beraberlik içinde hareket etmesini istemezler. Ve birlik olunmasını isteyen ve çağrılarını tekrarlayanlar değil de, birlik oluşturulmasına karşı olan güçler galip çıkar bu mücadeleden.

Toplumumuzun içinde bulunduğu durumun tespiti ve niçin birlik ve beraberlik içinde olamayışımızı bir yazarımız, "Birbirimizin ölümüne oh çeken bir ülkede yaşıyoruz" şeklinde değerlendiriyor. Gerçekten toplumumuzda hep "Biz" ve "Onlar" ayrımı var. Bu ayrımın fikri bakımdan olması elbette doğaldır. Ancak, birlikte yaşamak zorunda olduğumuz insanlar bizim fikrimizi paylaşmıyor olsalar da onların acısını paylaşamıyorsak birlik ve beraberlik içinde yaşamak mümkün olabilir mi Bir başka ifade ile birbirimizin ölümüne oh çekme anlayışı yarın bizim ölümümüz karşısında da başkaların oh çekmesini gündeme getirmez mi Böyle bir yere varılabilir mi

Olayı ülkemiz sınırlarının dışına taşır, komşularımızla ilişkilerimizi düşünürsek orada da içeridekine benzer bir sıkıntıyı yaşıyoruz. Bu durumu Yunanlı sanatçı Eleni Karaindrou, "Komşumuz için ağlamıyoruz, işte bütün sorun burada" şeklinde ifade ediyor. Gerek ülke olarak komşularımızın dertlerine karşı ilgisizlik, gerek bu ülkenin insanları olarak yakınlarımız ve komşularımız için ağlayamıyor olmak sanıyorum günümüz dünyasının bir numaralı sorunu. Bu tespiti yaptıktan sonra "Bu sorun niçin gündemimize geldi, bunun sebebi nedir " sorularının cevabını bulmamız gerekiyor.

Sanıyorum bunda toplum olarak uğradığımız kültür erozyonunun, inanç zayıflamasının büyük rolü var. İnancı gericilik olarak takdim edip; Batının kirli çamaşırlarını bile değerli takdim eden anlayışın bu noktaya gelişimizde büyük rolü olduğunu düşünüyorum.

Bu noktada Metin Akpınar ın bir röportajda söylediği şu sözleri sizlerle paylaşmak istiyorum:

"Ekranda şarlatanlık yapmamızı istiyorlar, kimsenin bilgi vermek gibi bir derdi yok."

Medyamızın içinde bulunduğu durumu tespit bakımından fazla söze gerek var mı Medya patronlarının bilgi vermek gibi bir niyetlerinin olmadığı doğru olmakla birlikte toplum öyle bir noktaya sürüklenmiş ki artık bilgi almak, bilgilenmek gibi bir istek taşımıyor. Taşıyanların sayısı her geçen gün azalıyor.

Akpınar daha sonra sözlerini şöyle noktalıyor:

"Herkes insanları eğlendirme derdinde. Acaba insanları bilinçlendirmekten mi korkuyorlar "

Acabası yok, gerçekten toplumun bilinçlenmesi bir takım çevreleri korkutuyor.. Onlar güdebilecekleri bir toplum istiyorlar. Onun için eğlendirmek adı altında bir takım şarlatanlık ve edepsizlikler medyamızda insanları tam gün meşgul ediyor.

Böyle bir toplumda istediğiniz kadar birlik ve beraberlik nutukları atın, birlikteliği sağlayabilir misiniz

Netice itibariyle diyebiliriz ki, dertlerin tespiti hususunda sorunumuz yok, ama tedaviye gelince buna da bir takım iç ve dış menfaat şebekeleri izin vermiyorlar. Bu menfaat şebekelerinin oluşturduğu zincirleri hep birlikte kırmayı beceremediğimiz sürece ülkemizin daha iyi günlere gitmesini beklemek hayalden öte bir anlam ifade etmeyecektir.