Terörsüz Türkiye

Abone Ol

Terörsüz Türkiye başlığıyla başlatılan üçüncü açılım süreci hiç şüphesiz ki terörü bitirmesi, kardeş kanının, evlatlarımızın canının heba olmasının engellenmesi, vatanın kaynaklarının fakirin, fukaranın hizmetine, kalkınma yönüne aktarabilmesi için olumlu bir adımdır. Terörsüz Türkiye planını, girişiminin başarılı olmasının şartı daha önce yapılan hatalardan da ders alarak silahlarını tamamen bırakmış terör örgütünün siyasi ayağıyla muhatap olmaktan geçer. Terör örgütünün cinayet işlememiş üyelerinin topluma kazandırılmasını sağlamaktan geçer. Saadet Partimiz terörün bitirilmesine katkı yapabilmek için her ne kadar bazı çekincelerimiz olsa da bu komisyona katılmış ve yapıcı katkı vermeye çalışmaktadır. Daha önceki 2 seferde olduğu gibi hükümetin bu girişiminin akamete uğramaması için bazı prensipleri sıkı sıkıya uygulaması gerekir. Birincisi Türkiye’deki terörün kaynağının hem mucidinin hem halen hamisinin Amerika olduğunun bilinmesi ve bununla mücadele ederken piyonları, kuklayı kuklacının kendisinden ayırabilmesi lazımdır. İşte burada çok kritik bir hata yapılıyor. Daha süreç başlarken terör örgütünün başının adı anılarak ve ondan medet umarak yapılan açıklamayla yola çıkılması, bu sürecin zaten bizde bir tereddüt oluşturmasına ve bu komisyona destek verirken bir burukluk oluşturmasına sebep olmuştu. Ama her şeye rağmen kendi hissiyatımızı ve değerlendirmelerimizi ikinci plana alıp “Bir katkımız olur mu acaba? Buradan bir yere varılır mı?” ümidiyle komisyon çalışmalarına katıldık.

Ancak gelinen noktada terör örgütünün başının Kürt kardeşlerimizin sanki temsilcisiymiş gibi anılması kabul edilemez büyük bir hatadır. Bu yapılanın getireceği açıktır. Süreç ne yönde işlerse işlesin, nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, neticede bir terör örgütü başının toplum nezdinde kabul görmesi, hatta devlet aracılığıyla muhatap ilan edilip tanınmasıyla sonuçlanmış olacaktır. Hiçbir ideolojik yakınlığı, sempatileri olmamasına rağmen devlete karşı haklarımızı savunuyor zannıyla örgüte destek veren insanların haklı çıktıklarını hissetmesi olacaktır. Böyle giderse, bu sürecin en büyük sakıncası Abdullah Öcalan’ın meşrulaştırılmasıyla sonuçlanmasının kaçınılmaz olacağıdır. Bu sürecin en büyük zararı, bu kişinin Kürtlerin temsilcisi konumuna yükseltilmesidir. Bundan derhal vazgeçilmeli, siyasiler muhatap alınmalıdır. Onlar gizlice gidip kiminle görüşürse görüşsünler, bu görüşmeler asla meşrulaştırılmamalıdır. Sürecin başında bundan derhal vazgeçilmesi gerekirken şimdi Sayın Devlet Bahçeli’nin ikinci çağrısı geldi. İnsanın aklı hayali almıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, milletimizi temsilen oluşturulan Terörsüz Türkiye Komisyonu’nun üyeleri Öcalan’ın ayağına gidip ziyaret edecekmiş, Bahçeli’nin önerisi bu. Bu kesinlikle kabul edilemez bir öneri ve bu önerinin tek getirisi Öcalan’ın meşrulaştırılmasıdır. Evet doğru, devlet adamlığı kin tutmayı değil halkların, vatandaşların, insanların mutluluğunu planlamayı ve gerekirse kendi itibarından fedakârlık etmeyi gerektirir. Doğru, Bahçeli de bunu yaptığını zannediyor ancak Öcalan’ın meşrulaştırılması kesinlikle çok daha büyük sorunlara gebe bir süreç başlatıyor. Evet terör bitsin, evet insanlarımız ölmesin ama o zaman başta niye teslim olmadık peki? O zaman da terör biterdi demezler mi adama? Mutlaka bu süreçte bundan sonrasının hesabı daha iyi yapılmalı.

Bu Amerikan piyonu ile terörist iken mücadele etmek ne kadar canımızı, kaynağımızı yok etti, siyasi bir figür olarak ortaya çıkınca ne kadar daha zararlı olacak, farkında değil miyiz? Bunların itibar görür hale gelmesi ile 80 senedir devlette devletten hizmet yerine kötek yemiş, tek parti iktidarın çevresinde yuvalanmış zengin bürokrat ve bunların beslemelerinin hiç umurunda olmamış insanlarımız bir kez daha devlete küsecek. Devletten şefkat eli görmemiş, hep dayak yemiş bu kesim çok büyük bir darbe daha alacak, bu sessiz kitle belki bunu belli etmeyecek, belki iktidarın bütün icraatlarını savunma psikolojisiyle AK Partili kardeşlerimiz de buna savunmalar geliştirecek ama derininde devlet millet kaynaşması çok büyük bir darbe alacak. Karşı taraf terörist iken, biz haklı taraf iken ne kadar zorlanıldı. Bu olaylar bu Öcalan’ı siyasi figür haline getirip Amerika’ya siyaseten hizmet etmesinin yolu açıldığında, bu Amerika’nın içimizde çok daha rahat at oynatması demek olacak. Kürt kardeşlerimizi çok daha ileri derecede manipüle etmesi ve kaçınılmaz olarak toplumsal ayrışmanın toplumsal yarığa, çatlağa dönüşmesi olacaktır. Bunun da sonucunun nereye gideceği belli.

Öcalan, silahla yapamadığını siyaseten yapabilir hale gelmiş olacak.

Sürecin başarıya ulaşabilmesi kadar ulaşamadığında ne olacağının hesabı da yapılmalı. Süreç başarıya ulaştığı durumda da Abdullah Öcalan’ın sanki Kürtlerin doğal lideriymiş gibi ortaya çıktığında bunun toplumsal barışa katkısı mı olacak? Vatandaş devlet kaynaşmasına katkısı mı olacak? Onca şehit yakınına bunu açıklayamaz kimse. İktidar ne planlıyorsa bilemem ama bizim Saadet Partisi olarak bir an önce PKK’ya ve yöneticilerine mesafemizi daha net ilan etmemiz gerekiyor. Sürecin sağlıklı yürümesi ve milliyetçi hassasiyetleri olanların, Orta Anadolu’nun milliyet kavramı hususunda fazla kaşınmış bölgelerinin de sürece dahil olabilmesi için insanların sinir uçlarıyla daha fazla oynanmaması gerekir.

Eğer komisyon Öcalan'ı ziyaret etme zafiyetine düşerse veya kendisine bulunmaz Hint kumaşı gibi itibar etmeye devam ederse kesinlikle ve derhal hem komisyondan ayrılmalıyız hem de bu süreçte artık yapabileceğimiz bir şey olmadığının görüldüğünü ve daha fazla yanlarında bulunamayacağımızı ilan etmeliyiz. Milletimizin sesine kulak vermeliyiz. Eğer ki komisyona devam edeceğimiz şartlar devam ediyorsa yine de çekincelerimizi yüksek sesle seslendirmeli ve bu süreçten rahatsız olanların sesi olabilmeliyiz. Hem barışa ve dolayısıyla da komisyona destek vermeli hem de bu süreçten rahatsız çok büyük bir halk kesimini kucaklayabilmeliyiz. Önümüzdeki süreç gözü kapalı, barış, kardeşlik söylemleriyle geçirilemez. Eksiklikleri vurgulamazsak teşkilatımızın güçlenmesi, insanlarımızın bize rağbet etmesi çok zor olur. 15/09/2025