Teröre karşı milli mutabakat şart!

Abone Ol

Aradan beş yılı aşkın bir zaman geçti ama hatırlayanınız çıkacaktır;

2007 milletvekili genel seçimlerinden hemen önce seçime katılan siyasi partilerin liderleri ortak metne imza atarak bir taahhütname deklare etti.

Peki, o taahhütnamede neler vardı Okuyalım;

"23 Temmuz Taahhütnamesi:

22 Temmuz 2007, Pazar günü gerçekleştirilecek Milletvekilliği Genel Seçimlerine katılan partim adına, seçimlerin demokratik süreçlere uygun bir şekilde yapılması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğimizi, seçimlerden sonra sandıktan çıkacak sonuç ne olursa olsun halkın iradesine saygı duyacağımızı ve demokratik sürecin devam etmesinin en öncelikli görevimiz olacağını, Türkiye ve dünya kamuoyu önünde taahhüt ederim.

Recep Tayyip Erdoğan-AKP Genel Başkanı, Deniz Baykal-CHP Genel Başkanı, Mehmet Ağar-DP Genel Başkanı, Devlet Bahçeli-MHP Genel Başkanı, Cem Uzan-GP Genel Başkanı, Recai Kutan-Saadet Partisi Genel Başkanı, Nurettin Demirtaş-DTP Genel Başkanı, B. Kemal Ulusaler-ÖDP Genel Başkanı, Cem Toker-LDP Genel Başkanı, Doğu Perinçek-İP Genel Başkanı, Haydar Baş-BTP Genel Başkanı, Yaşar Nuri Öztürk-HYP Genel Başkanı, Aydemir Güler-TKP Genel Başkanı. "

Şimdi...

Doğrudur...

Türkiyede terör sorunu yeni değil...

Terör bu hükümet döneminde de ortaya çıkmadı, 30 yılı aşkın başımızı ağrıtan, mücadele ettiğimiz, ceremesini de topyekün halk olarak çektiğimiz bir olgu...

Terör geride gözü yaşlı anneler, yetim çocuklar, dul eşler bıraktı, bırakmaya devam ediyor... Bu uğurda kaç yüz milyar dolar döktüğümüz ortada... Bu parayla birkaç Doğunun kalkınabileceği hesapları yıllardır yapılıyor...

Kökü/kökleri kesinlikle dışarıda olan bir çibanbaşı terör...

Bu satırları artırmak mümkün...

Bunların hepsi tamam da...

Beyler şu an çok vahim bir durumla karşı karşıyayız;

Eşkıya sizin bir milletvekilinizi yol keserek dağa kaldırıyor... Ve hemen ardından da bir şantiyeyi basarak tüm ekipmanı ateşe veriyor, 11 işçiyi de kaçırıyor...

Türkiyede bir ilk gerçekleşmiş, terör milli iradenin kalbine hançer saplamış ama hala hamaset nutukları, bu ilk değil ki, ama!.. edebiyatları yapılıyor..

Hükümet kanadından deniliyor ki;

"Peki, ama ne yapalım Asker, polis, istihbarat unsurları nöbette... Askerin topunda, tüfeğinde, tankında, helikopterinde, uçağında bir eksiklik var mı, yok Terörle mücadele için gereken tüm teçhizat ve eleman mevcut. Hükümet desen, Bakanlar Kurulu saat gibi tıkır tıkır çalışıyor.  Gerekli kararları anında alıyor. Milli Güvenlik Kurulu her zamanki işlevinde. Cumhurbaşkanı görevinin başında. Daha ne yapılacak "

Tamam da beyler;

Terörle mücadele sadece silahla mı yapılıyor

Bunun bir de psikolojik algı denen arka planı yok mu Bölünmüşlük, parçalanmışlık ruh algısı bunların belki de en yıkıcı-yakıcı olanı...

Uzatmadan söyleyelim;

Siyasi parti liderleri bugünden tezi yok, 23 Temmuz Taahhütnamesi benzeri bir ortak metni, bu kez terör başlığı altında açıklamalıdır.

Mesela şöyle bir metin:

"Son günlerde gemi azıya alan ve bir milletvekilinin de kaçırılmasıyla iyice tırmandırılan teröre karşı,  partim adına, demokratik kurallar çerçevesinde, alınacak tüm tedbirlerin uygulanması adına üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğimizi, Türkiye ve dünya kamuoyu önünde taahhüt ederim."

Vakıflar hakkında çarpıcı gerçekler!

Vakıf Öğrenci Yurtlarının yeniden açılması için burada verdiğim mücadeleden birileri her nedense rahatsız oluyor. Varsın olsun. Ben gerçekleri yazmaya devam edeceğim. 28 Şubat darbesi sürecinde yoksul ama zeki Anadolu çocuklarının öğrenim gördüğü, barındığı Vakıf Öğrenci Yurtları yeniden açılmalı, o pırıl pırıl genç dimağların  önlerinin açılması için gerekli yasal değişiklik gerçekleştirilmelidir. Nasıl ki -olumlu bir adım olarak nitelediğim- bir dönem kapısına kilit vurulan vakıfların açılması için düğmeye basıldığı gibi... O dönemin mağdurlarından, -şimdi emekli- bir üst düzey bürokrattan çarpıcı satırlar içeren bir mektup aldım. Okuyun da askeri vesayetin hüküm sürdüğü o dönemde kapalı kapılar ardında neler olmuş, ne fırıldaklar çevrilmiş görün... Şunları dile getiriyor o bürokrat;

28 Şubat sürecinde Vakıflar Genel Müdürlüğünde üst düzey bürokrattım.  Üç defa tayinim çıktı. Hem de üç farklı ile...

28 Şubatta çok insana zulmedildi, çok ocaklar söndü, İslami vakıflara haksız yere soruşturma açıldı. İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin yanına Vakıflar müfettişleri verildi, yalan yanlış raporlar düzenlendi, sonuçta bu vakıflar birer birer kapatıldı.

Asıl önemlisi de irtica yuvası diye alelacele Vakıf Öğrenci Yurtlarının Milli Eğitim Bakanlığına devredilmesi...

Hem de ne devir... Güya MEBe bir gece yarısı devredilen Vakıf Öğrenci Yurtları aynı işlevini sürdürecekti. Ve Vakıfların % 10 kontenjanı vardı... Fakat gel gör ki bugün o yurtların çoğu biçki dikiş, nakış kursu...

İşin en garibi de elektrik su ve yakıtını Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak biz ödüyorduk. Her ödemede kavga çıkardı. Çünkü bizde masraf bir iken onlarda dört- beş oluyordu. Yıllarca onların harcadıklarını biz ödedik.

Ayrıca Vakıf Öğrenci Yurtlarının kütüphaneleri çok zengindir; onlar da Milli Eğitim Bakanlığına devredildi, fakat şu an yerinde yeller esiyor. Bunların da hesabı görülmeli...

Bu yurtların geri alınması için daha ne bekleniyor O zaman ben diyorum ki Kanuni Sultan Süleymanın vakıf bedduasını okumaları lazım...

NOT : Bugün 15 Ağustos 2012 Çarşamba... Uyan da balığa gidelim... 2012 yılında yeni Anayasa vaadini sıcak tutmak adına... 2012den 7 ay 15 gün daha eksildi. Yeni sivil anayasanın yazımına başlandı, ilk cümleler ortaya çıktı... Ama bugünlerde tık yok... Takipçisiyiz...