Bismillâhirrahmanirrahîm!
TÜRKİYE, özellikle son 41 senede terörden çok çekti. Ülkede korku ve endişeler yaşandı. 30 binden fazla vatandaşımız hayatını kaybetti. Bugün, “Terörsüz Türkiye” denilerek DEM Parti öncülüğünde yürütülen “barış süreci” ülke genelinde memnuniyet oluşturdu, halaylar çekildi. Aynı gemide yaşadığımızı; zarar görürsek hepimiz; fayda görürsek de hepimiz fayda göreceğimiz vurgulandı. Terörsüz Türkiye hepimizin özlemi! Devamında kamuoyundaki endişelerin giderilmesi gerekiyor.
PKK’nın kendini feshedip silâh bırakma sözü vermesinden sonra Van’daki aşiretlerden, sürecin hedefine ulaşmasını arzulayan destek geldi. Kadim Aşiretler Federasyonu Genel Başkanı Rasim Aslan, “Türk ve Kürt’ün birbirinin dostu olduğunu”; “ayrı yaşayamayacaklarını” söyleyerek konuşmasını şöyle sürdürdü: “İsteğimiz artık yolların rahat açılması, fabrikaların rahat yapılması, Doğu ve Güneydoğu’ya sadece cezaevleri değil, fabrikaların gelmesidir.” (16.05.2025)
Aslında Türk ve Kürtler arasında sorun yoktur. Sorun, emperyalist odaklar tarafından sunî olarak oluşturulmaktadır. Maksatları, güzel yurdumuzu bölüp parçalamaktır. Türkiye’nin doğu şehrindekiler batıda; batı şehrindekiler doğuda iş tutabilmekte, resmi görev yapabilmektedir. El birliği içinde; huzurumuzu bozmak, bizi ayrıştırmak isteyenlere fırsat vermemeliyiz.
Emperyalistleri, omuz omuza vererek bu topraklardan “birlikte” kovduk. Bunu savaşlarımızda görürsünüz! Çanakkale Şehitliği’ne çok ziyaretler yapılıyor. Mezar taşlarına bakın! Türkiye’nin her yerinden şehit mezarları göreceksiniz! Farklı etnik kökene sahip olmak ayrılık değil; birbirimizle tanışma, kaynaşma aracıdır. Bizim kenetlenmemizi öğütleyen İslâm gibi yüce bir dinimiz var.
BAZI ENDİŞELER
ÇOK seslendirildiği halde, hükümetin kulak ardı ettiği bazı endişeler var. Biri de BM’nin önerdiği “İkiz Sözleşme”si! Bahçeli’nin özel gayretleri sonucu Ecevit-Bahçeli-Yılmaz Hükümeti bu sözleşmeyi 2000 yılında imzaladı. AKP Hükümeti 2003’te TBMM’den geçirerek “İkiz Yasalar” ismiyle kanunlaştırdı. Farklı etnik kökene sahip halklara “geleceklerini belirleme” hakkı verildiğinden buna “ihanet yasası” diyenler oldu.
Mehmet Ali Birand, Öcalan’ın idamının konuşulduğu 2012 yılındaki bir programında, “Öcalan TBMM’ye girebilir; bunu ancak AKP yapar” demişti. Öldürülmüş olabileceği şaibesi olan Aytunç Altındal ise; 2012’de, “Öcalan’ın asılmayacağını, siyasi partinin başına geçeceğini” açıklamıştı. Bugüne kadar, “Bazı işler mi dönüyor?” dedirten bazı sözlere açıklama getirilmedi.
Şu haber sizi endişelendirmiyor mu: “50 yıllık terör devri kapandı. Öcalan İmralı’da kalacak. Siyaset yapmak istiyor.” (Hürriyet, 12.05.2025) Yoksa bazıları terör yoluyla istediklerini aldılar da, şimdi siyasi yoldan mı emellerine ulaşmak istiyorlar? İmralı sakininin DEM Parti’yi yöneteceğini seslendirenler oldu. Millî Savunma eski Bakanı Hulusi Akar şöyle demişti: “Yürekleri yakmayın! Bu haini affetmeyin!” (13.05.2025)
Hükümetin tavrı düşündürücü değil mi? PKK’nın silah bırakma açıklamasının hemen ardından “yeni anayasa” sözü etti. Bazı mecralarda, anayasa için gerekli olan üçte iki milletvekili oyunun DEM Partili milletvekilleri ile tamamlanacağı konuşuluyor. AKP, kendi geleceğini garantilemeyi mi amaçlıyor yoksa?
TBMM’DE ÇÖZÜLÜR
BU nasıl mantık böyle? Çözüm için, terörist başı aklınıza geliyor da, milletin sorunlarının çözüm yeri olan TBMM aklınıza gelmiyor. TBMM niçin var? Saadet lideri Arıkan’ın, “Milletin sorunlarını milletin Meclis’iden kaçırıyorlar” demesi yerden göğe kadar haklı değil mi? “Terörsüz Türkiye” için çözümün adresi Ankara’dır; TBMM’dir; yani Gazi Meclis’tir” sözünü defalarca söylemedi mi? Yapılması gerekenden niçin kaçıyorsunuz?
Terör 86 milyonluk Türkiye’nin ortak sorunudur. Böylesine bir millî meselede “katılımcılık” şarttır. Ülkenin siyasi partilerini, uzmanlarını, şehit ailelerini, Diyarbakır’da 6 senedir “evlat nöbeti” tutan acılı anneleri yok sayamazsınız! Teröriste “barış” ilan ediyorsunuz; bu konuda TBMM de dâhil bütün bu söylediklerimizi yok sayıyorsunuz!
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, “Terörsüz Türkiye’, müphem bir söylemdir; ihtiyacımız olansa, yaşanılabilir bir Türkiye’dir” diyerek şunları anlattı: “Yaşanabilir bir Türkiye’de terör de yoktur, kayyım da! Şiddet de yoktur, gözdağı vermeye yönelik gözaltılar da! Yaşanabilir bir Türkiye’de anneler ağlamaz; evlâtlar da yitirilmez.”
Trump’a, teröriste gösterdiğiniz yakınlığı kendi ülkenizin siyasi partilerine, kendi insanınıza da göstermelisiniz! Sezai Karakoç ayağı kaymış toplumun panaromasını çizer: “Düşmanına karşı ne kadar hoşgörülüdür o toplum! Sanırsınız ki, insanlığı evrensel barışa götürecek bir yeni insanlık çağının muştucusu olmakta. Oysa aynı zamanda ne kadar zalimdir kendinden olana, kendi içinden gelene.” (Çağ ve İlham, Diriliş Yay., Sh. 8)