Ayların en güzeli geldi. Kimimiz bir yerlerden sevinçli bir haber, kimimiz ise gözleri yolda Godo’yu beklerken, o geldi hanemize.
Başköşeye oturdu. İçimizde her şeyin yoluna gireceğine dair müthiş bir ümit oluşuverdi birden. Kafamızla kalbimiz koalisyonda anlaşıp hükümet oldular.
Müslüman olmak biraz da bu neşveyi tatmak değil midir zaten. Hayır, hayır, çorbanın buharı pidenin kokusundan bahsetmiyorum.
Oruç tutan inanmışların açlıktan sararan benzi, süzülen bakışları ancak dünyayı düzlüğe kavuşturabilir, tam da bunu söylüyorum.
En büyük mürebbidir oruç, en şefkatli terbiyeci. En çok da çocukların bahçesinde eğlenir. Onların lokmalarından koparır, sularını bölüşür.
Dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olduğu ilahi gerçeğini daha net görelim diye sanki Allah çocukluk çağını yaratmış.
Hepimizin bilinçaltına yerleşmiş, orada kendi halinde oynayan bir çocukluk vardır. Yetişkinliğimize de yaşlılığımıza da o rengini ve ahengini verir.
Çocukluğunu doya doya yaşama imkânı bulanların dini neşeleri de, dindarlık düzeyleri de bir başka olur elbet.
Bugün zaman zaman çarpık dini kişiliklerden dem vurup şikâyet ediyorsak bunun sebebini iyi yaşanmamış çocuklukta aramak isabetli olur.
Şimdi içinizin merdivenlerinden aşağıya doğru kayarak çocukluğunuza inin.
Orada çocukluk dönemi yaşanmışlıklar galerisine rastlayacaksınız. Çocuklukta tuttuğunuz ilk oruç çıkacak karşınıza.
Sonra hayatta olan, olmayan ev halkının siyah beyaz fotoğrafları geçecek gözlerinizin önünden.
Rüya ile hayal arası sahur heyecanı, iftar coşkusu ve tam da ezan okunur okunmaz iftar vaktinde boşalan sokağın anlatılmaz metafizik sükûnetini hissedeceksiniz derinden. Büyüklerin adımlarını izleyerek onlardan boşalan yerlere minicik bedenleriyle doldurmaya çalışan teravih müdavimi çocukları ve çocukluk fotoğrafımızdaki o soluk gülümsemeyi unutmak mümkün mü
Mesela ben babamın fiskelerini saymazsam ilk tokadı Kur’an Kursu’nda İzzet Hoca’dan, ilk tekmeyi mahallemizin huysuz ihtiyarı Hacı Bayram amcadan, ilk zılgıtı ise teravih namazında ses çıkarıp gülüşüyoruz diye kulağımızı çeken cami cemaatinden yemiştim.
Hatta bir keresinde teravihte güldüğümüz için cami merdivenlerinden dış kapıya doğru sürüklenmiştik.
Ama ne olursa olsun yine de teravihte gülmeyi terk etmemiştik. Daha o zamandan biliyorduk ki ‘hazır ol’da kıpırdanmaz, rahatta gülünür.
Teravih hazır oldan sonra rahata geçmek namazıdır ne de olsa.
Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi Başkanı dostumuz Mahmut Bıyıklı da teravihte gülen çocuklar cemaatine mensup olduğu için olmalı bu çocukluk fotoğrafının çözünürlüğünü dizelerle sağlamaya çalışmış.
Doğrusu oldukça da başarılı olmuş. Artık “Teravihte Gülen Çocuklar”ın da bugüne yansıyan bir sesi var.
Şimdi muhtemelen arka saflara sürülmüş belli ki bir melek tarafından gıdıklanan çelimsiz çocuğun söylediklerine kulak verelim: “Teravihte gülen çocuklar/ Bütün dualar ezberinde/ Ama melek mi gıdıklıyor ne/ Gülüyorlar namazın orta yerinde.”
Camilerin yaşlı cemaatinin çocuk sesine tahammül edememeleri kendi çocukluk ve gençliklerinde bu kültürden mahrum olmalarıyla da alakalıdır kuşkusuz.
Sanki ‘namaz ciddi bir şeydir, öyle çoluk çocuk işi değildir’ demek istiyor gibidirler.
Mahmut Bıyıklı bir yandan yetişkin ve yaşlı cemaatin içindeki çocuğu uyandırmaya çalışırken, diğer taraftan düşecekleri vebali de çocuk nahifliğince dile getiriyor: “Teravihte gülen çocuklar/ Elbet susmayı da bilirler/ Hiç kızmasa büyükler/ Tam otuz gün gelirler”. Acaba camideki hacı amcalarımız peygamberimizin mescitte savaş oyunu oynayan çocukları gördüğünde onların oyunlarına müdahale etmediğini bilseler, yine teravih çocuklarına aynı şekilde davranırlar mıydı
Bundan pek emin değilim, ama bildiğim ve emin olduğum şeyi Mahmut Bıyıklı çok iyi özetlemiş: “Teravihte gülen çocuklar/ Size kızanlara ne dersiniz/ Anlatsam onları bir size/ Ömür boyu gülersiniz”.
Bıyıklı’nın şiir kitabında özgün taraf, Müslüman mahallesinin şiirini yazmış olması. Bu mahallede “Mahalle İmamı”, “Cuma”, Kur’an’a Koşan Kelebekler”in yanı sıra ‘Ağzı Dualı Dedem”, ‘Sahur’, ‘Yaz Orucu’ gibi bu mahalleye ve bu sokağa özgü müstesna duyarlıklar var.
On bir ayın sultanı olan Ramazan’ın teravih çocuklarına küçük bir diş kirası sayılabilir bu kitap. Çocuğunuzla birlikte çocukluğunuza gitmek istiyorsanız “Teravihte Gülen Çocuklar”ı mutlaka okumalısınız.