Temel Karamollaoğlu’nun Dikkat Çektiği Teşkilat!

Abone Ol

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, önceki gün İstanbul’da yapılan “Büyük Millet Buluşması”nda bir konuşma yaptı.

Temel Bey’in konuşmasındaki bir vurgu dikkatimi çekti; Devlet Planlama Teşkilatı (DPT). Temel Bey, yurtdışından ülkeye geldikten sonra DPT’de görev yaptığına vurgu yaptı ve yapılan işlerdeki ‘planlama’ya dikkat çekti. 

Biliyorsunuz, siyasete girmeden önce, Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) tekstil sektör uzmanı olarak görev yapmıştı, Saadet lideri.

***

Peki, bu önemli kurum şu an ne durumda?

Ayrıntıları anlatacağım ama son sözümü hemen söyleyeyim; bu ehemmiyetli ve yılların tecrübesini bünyesinde taşıyan teşkilat, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), AK Parti hükümetleri döneminde resmen ortadan kaldırıldı, yani buharlaştırıldı!

Nasıl oldu bu buharlaştırma? Dikkatlice okuyalım ve bir köklü kurumun nasıl ortadan kaldırıldığını bir kez daha hatırlayalım, hafızalarımızı tazeleyelim. Buyursunlar…

DPT İŞTE BÖYLE BUHARLAŞTIRILDI?

Çarpıcı bir enstantane ile başlamak istiyorum:

* 2011 yılları idi… Yani, yaklaşık 12 sene önce… DPT’nin 50. yıl anısına özel bir şirket tarafından bir belgesel hazırlandı... Devlet kasasından o zamanın parasıyla yaklaşık 100 bin TL harcanarak…

* Ama altında tam anlamıyla trajikomik bir öykü yatıyordu, bu belgeselin...

* DPT belgeseli aslında vardı ama yok gibi bir şeydi… Nasıl oluyordu da böyle oluyordu! Şöyle ki; DPT belgeseli büyük bir heyecanla tam da kamuoyuna sunulacakken ilginç bir gelişme yaşandı; AKP iktidarı Kanun Hükmünde Kararname ile bakanlık yapılarını kökten değiştirdi...

* Bu arada ülkenin en köklü kurumlarından biri olan Devlet Planlama Teşkilatı da ortadan kaldırıldı, resmen buharlaştı! Şaka değil, gerçekti bu!

* Bu gelişmenin ardından, anılan dönemde DPT’den sorumlu olan Bakan Cevdet Yılmaz ve kurmayları, ‘Yanlış algılanır!’ gerekçesi ile bu belgeselin ‘yok hükmünde’ olmasını kararlaştırdı! Bu da oldukça çarpıcı bir karardı! Daha doğrusu bir karartmaydı!

***

DPT’nin görevlerinden biri de, maliye, para, dış ticaret vb. politikalarının kalkınma planı ve yıllık programların hedeflerine uyum içinde uygulanması konusunda hükümete danışmanlık yapmaktı.

DPT’yi sistemden çıkarmak doğru bir karar mıydı, acaba? Değildi. Neden mi? Anlatalım;

* Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı dönemi… Bakan Albayrak, “Yeni program bünyesinde kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için uluslararası yönetim şirketi McKinsey ile çalışmaya karar verdik. 16 bakanlıktan temsilcilerin bulunduğu bu ofis, tüm hedeflerimizi ve sonuçlarımızı her çeyrekte kontrol edecek!” demişti.

* Tam da bu noktada şu soruyu sormak gerekmiyor mu; benzer bir işi çuval dolusu paralarla başkalarına yaptıracağımıza, kendi kuruluşumuz olan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) gibi köklü bir kurum yapsaydı daha iyi olmaz mıydı?

***

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, iktidara geldiklerinde yapacakları işlerden ilkinin, Devlet Planlama Teşkilatı’nı (DPT) yeniden aktif hale getirmek olacağını açıklamıştı.

DPT’nin yeniden eski misyonunu ve işlevini üstlenmesi dileği ve temennisiyle…

DPT... 14. KAT!

Devlet Planlama Teşkilatı'ndan (DPT) kimler geldi, kimler geçti!

Bu isimlerden birisi de rahmetli Nuri Pakdil idi.

Rahmetli Nuri Pakdil ile bir anımı/hatıramı paylaşmak istiyorum.

4 Nisan 1997’de Alparslan Türkeş hayatını kaybetti.

Aynı gün öğleden sonra (Cuma günü), imam hatip lisesinden edebiyat öğretmenim merhum Rıfkı Kaymaz’la birlikte Nuri Pakdil’i ziyarete gittik.

Memurdu. Çalışma mekânı, şimdi tamamen buharlaştırılan Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) 14. katında idi.

Asansörle çıktık. Bizi kapıda karşıladı.

Çalışma masasına baktım, masasında 10 kadar kitaptan başka hiçbir şey yoktu.

Telefonu da yok gibiydi. İlginç bir durumdu; zira, telefonla konuşarak randevu almıştım!

Neyse…

Hoş beşten sonra son kitabı üzerine konuştuk...

Şu cümlelerini not almışım:

* “Müslümanlar secdede 3 dakika kalabilseler, tesbihâtı tane tane yapsalar her şey hallolacak.”

Doğrusu Nuri Pakdil’in bu cümlesi ürpertmişti beni. Çok etkilenmiştim.

* Sohbet sırasında bir şekilde gündeme gelen “emeklilik” kavramına çok kızdı, öfkelendi. Her şeyin “müstear” olduğunu söyledi.

* “Size çay ısmarlayamayacağım, çünkü buranın çayını da içmiyorum, yemeğini de yemiyorum” dedi.

Odasından kesif bir koku yayılıyordu ama rahatsız edici değildi. Kolonya kokusu muydu, acaba?

Edebiyat Dergisi’ni yeniden çıkarmak için hazırlık yapabileceğini söyledi, o sohbette bize.

***

Nuri Pakdil, 4 ay Fransa’da burslu olarak kalmış...

Oldukça sade giyimliydi… Tüm hayatı da bu şekilde sade geçti.

Resmiyetten hiç hoşlanmazdı. Kolay kolay ödül kabul etmezdi. Son dönemlerinde bazı ödülleri kabul ettiğini gördüm.

Farklı bir kişiliği vardı. Ama her şeyden önce o bir “Kudüs şairi” idi… Gençler üzerinde kalıcı bir etki bıraktı.  

***

Merhum Rıfkı Kaymaz’a, “Nuri Pakdil’i ziyarete gidelim!” teklifini yaptığımda, önce, “Gitmeyelim, bizi kabul etmez, azarlar!” demişti, ama hiç de öyle olmadı! Kapıya kadar uğurladı. Omuzumdan ayrıca öpmesi dikkatimi çekti. Ayrıldık...

Gördüğünüz gibi DPT'den kimler geldi, kimler geçti...

Şimdi buharlaşan o yüksek binanın dili olsa da konuşsa, kim bilir neler neler anlatır...

DOĞU GAZETESİ’NE TEŞEKKÜRLER

Türkiye Yazarlar Birliği (TYB), “2022 Yılın Yazarı Ödülü”nü, Millî Gazete yazarı Adnan Öksüz’e layık gördü. Yani, bu satırların yazarına.

Erzincan’da, 1980 yılından bu yana günlük olarak yayımlanan Doğu Gazetesi, bu haberi manşetine taşıdı.

Doğu Gazetesi, imam hatipli yıllarımda edebiyat köşesi hazırladığım, şiirlerimin, öykülerimin, röportajlarımın yayımlandığı bir gazete.

Merhum Rıfkı Kaymaz ve halen -oğlu sevgili Mücahit Özdemir’le birlikte- gazetenin yönetimini üstlenen Halil İbrahim Özdemir’in teşvikiyle Doğu Gazetesi, biz öğrencilerin ikinci adresi olmuştu âdeta, o yıllarda.

Doğu Gazetesi’ne bu ince jesti için çok teşekkürler…